TÜSİAD‘a yapılan operasyonlarla bitiriyoruz bir haftayı. Yani eğer birileri Türkiye’de siyaset yapmak istiyorsa onu bir parti çatısı altında ya da doğrudan siyasete girerek yapmalıymış… ! Anlaşılan siyaset sadece birilerinin tekelinde ve bu kimseler ne hikmetse en ufak eleştirilere dahi tahammül gösteremiyorlar.
Antik Yunan’dan beri neredeyse 2.500 yıldır konuşuyoruz, Modern Çağ’da güya daha da geliştik ama bir türlü bazı engelleri aşamıyoruz. İnsan doğası gereği politiktir. Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımız; onayladıklarımız kadar reddedişlerimizle de zaten siyasetin içerisindeyiz. Ve bu açıdan kaçınılmaz olarak politik birer varlık/politik hayvan ya da Aristotales’in orijinal ifadesiyle “Zoon politikon” uzdur.
TÜSİAD, seksen öncesi Ecevit hükümetlerine karşı menfi tavırlar takınıp boy boy gazete ilanlarıyla onu istifaya zordığında bile kimsenin aklına şimdikilerin yaptığı gibi şeyler yapmak gelmemiştir sanırım. En sinir bozucu ilan ve demeçleri karşısında bile başbakanın tepkisi “işlerine baksınlar!” ayarında bir serzeniş olmuştu. Ancak son sürtüşmede o yıllardakinin aksine TÜSİAD doğru bir yerde duruyor. Ne olursa olsun yalnız bırakmamak gerekir. Geçmiş yanlışları ve şimdiye kadar ses çıkarmamış olmaları bunu değiştirmez. Siyaseti kendi tekellerine alma arayışındaki iktidar, kimseden çatlAK(!) bir ses işitmek veya itiraz dinlemek istemiyor ama vergi toplamaya devam ediyor….
Vergi, siyasetin tanımı hatta siyasetin varlık sebebidir. Kimin, kimlerden ne kadar toplayacağı ve o kaynağın nasıl kullanılacağı siyasetin asli sorusudur. Bu soruya verilen cevaplarsa ideolojik tercihledir. Bu dünyada yaşam sürdüğü müddetçe değişmeyecek birkaç şeyden birisi de vergilerdir sanırım.
Bu durumda konuşması engellenenler, gırtlağına basılanlar “Biz de vergi ödemiyoruz ve terk ediyoruz..” tarzında bir itiraz getirseler- ki hiç tavsiye etmem- ama en azından bu imada bulunsalar, buna mukabil hükümet de sanki çok lütufta bulunmuş gibi “Para yoksa hizmet yok..” diyerek resti çekip tamamen bunlara çökmeye çalışsa kimi neyle suçlayacağız? Birisi sermayeyi dışarı çıkarmakla tehdit ediyor öteki de onun en doğal taleplerini ağzına tıkmaya, onu yok saymaya ve hain olarak yaftalamaya çalışıyor… Böyle devam ederse yaşanacak şeyler de bu minvalde olacak galiba.
Türkiye’de artık epeyce uzun bir zamandır hiçbir şeye şaşmıyoruz. “Ne olacak şimdi, nasıl bir çılgınlık denenecek?” diye sadece merak ediyoruz ama olay yaşandıktan sonra şaşıracak herhangi bir tarafı kalmıyor….
Alamanya bizi gısganıyoo…!
Evet artık işler o kadar rayından çıktı ki, “Ancak bir Alman disipliniyle bunu düzeltir, işin en iyisini yine biz yaparız..” diye düşündü birileri. Şimdi tüm gözler Pazar günü yapılacak Almanya seçimlerinde. Avrupa Birliği ve “Make America Great Again “ci saldırgan ve küresel arsız tayfanın ikinci Trump dönemindeki ilk büyük müsabakası Almanya’da gerçekleşecek.
Yayınlanan anketlerin çoğunda neo nazi partisi AfD, yüzde yirmi küsürlerle en kötü ihtimal ikinci olarak gümbür gümbür geliyor. Türkiye’ye önerim; İktidarın CDU ‘ya, ana muhalefetin ise SPD‘ye şimdiden destek ve tebrik mesajlarını hazırlamalarıdır. AB ise geçmişte Avusturya’da Haider‘e yaptığı gibi boğmaya çalışacak sanırım zira o virüsü izole etmeden başka türlü bir çıkış yolu pek görünmüyor fakat hemen belirtelim tehlike ciddi boyutta. Bu virüs Avrupa’da yayılacak olursa gurbetçilerimiz için de pek hayırlı olmayacak, o nedenle AKP ve CHP, seçimler biter bitmez harekete geçmeli.
Demokrasi mi? Seçim mi?
Geçiniz bunları… Demokrasi diye diye gelecek zaten felaketler. Hitler de seçimlerle geldi ama seçimle gitmedi. Virus bu, kuzu postu giymiş kurt gibi her kılığa girer…
Amerika ve Rusya el ovuşturuyor ama…
Tabii Amerika’nın yanında arka planda Rusya da izliyor bu seçimleri. Uzun vadede Rusya’nın Müslüman dünya açısından diğerleri kadar tehdit olmayacağı hususundaki fikrim değişmiş değil. Ukrayna’da kurduğu üstünlük ve Avrupa’yı tehdit ediyor olması başka bir konu. AB’nin pek zeki(!) karar vericileri Rusya’yı itelemekte ısrarcı oldukça bu beladan daha çok çekecekler. Hafta başı Münih’teki zirvede Amerikalılardan yedikleri azarlarla belki biraz gözleri açılmıştır diye umuyorum ama yine de zor…
Bu arada elbette Rusya’nın eli de hiç temiz değil, hiçbir zaman da masum olmadılar. Suudi Arabistan’da ABD ile yapılan Ukrayna pazarlığıyla Suriye bozgunundan sonra moralleri biraz daha yerine gelmiş gibi. Fakat Şubat 2022’de ilk saldırıyı onların başlattığı unutulmamalıdır. Ukrayna’da suç varsa aslan payı Rusya’ya aittir. Ayrıca Rusya’nın sicilinde, aralarında ABD ve Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerin seçimlerini manipüle etmek gibi yüz kızartıcı suçlar da var. Ancak yine de bu küresel kargaşa da Rusya karşı tarafa itilmemeli, Türkiye’nin kolaylaştırıcılığında Avrupa’ya eklemlenmelidir. Ukrayna suçunun hesabını peşin kesmeye çalışmak Avrupa’ya kar değil zarar getirir, getiriyor da zaten.
Evet, maalesef neyi tutsan elinde kalıyor. Bu malzemeyle çıkacak daha yenilebilir bir menü sunamayacağım sanırım.