İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik “6’lı masa toplantısından sonra, beraber oluşturduğunuz ve tutanak altına aldığınız bildiriyi, hangi büyükelçiliğe düzeltmeye gönderdin?” sorusu, iktidar bloğunun içinde farklı bir hizipleşmeyi ortaya koyuyor.
Soylu, son dönemlerde sıklıkla görevden alınacağı yazılan bir isim. Bunun gerçek bir yönü de olabilir, spekülatif bir yönü de olabilir. Ancak ne olursa olsun Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası, Erdoğan’ın tercihleri ve öncelikleri değişiyor. İktidar değişen dünya dengeleri içinde kendisine farklı bir yer arıyor ve buna uygun AKP kadrolarının adlarını daha sık duyacağız.
AKP açısından batı bloğuyla yeniden yakınlaşma çerçevesinde atılacak “liberalleşme” ya da “demokratikleşme” seçenekleri mevcut. 20 Aralık faiz kararlarıyla birlikte, ekonomide farklı bir yola giren AKP, Ukrayna işgali ile birlikte siyasette de yeni bir yola girebilecek bir fırsatı önünde yakaladı. Mevcut siyasi atmosfer buna müsait. Savaşın olduğu gerilimli bir dönemde, muhalefet bile iktidarı eleştirirken dikkatli davranıyor. Liberal kesimlerle batı tercihi üzerinden yeni bir uzlaşmanın imkanı da oluşmuş durumda.
Hasımlarla yeniden barış yönünde atılabilecek adımlar, Erdoğan’ın batı bloğuna adaptasyon sürecini hızlandırabilir ve uzun zamandır hissettiği “değerli yalnızlığı” ortadan kaldırabilir. İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye gelmesi gibi radikal bir adımın geldiği bir dönemde, Erdoğan politikasında bu tür dönüşümler görebiliriz.
Ancak Süleyman Soylu’nn “eski tarz” bir söylemle Kılıçdaroğlu üzerinden büyükelçileri hedef alması ve “dış mihraklar” temelli siyasette ısrarcı olması, “içeride” farklı hesaplar olduğunu gösteriyor. Türkiye savaşın başından beri “tarafsız” kaldığını söyledi ancak somut olarak bakıldığında batıya daha yakın olduğu bir pozisyonda.
Oysa Soylu, hükümetin kullandığı dilin aksine batı bloğunu hedef alan, işgali batının kuşatmasıyla gerekçelendiren Avrasyacı bir dil kullandı. Tıpkı Süleyman Soylu’ya sık sık sahip çıkan Doğu Perinçek ve Devlet Bahçeli gibi.
AKP’ye yakınlığıyla bilinen iş insanı Ethem Sancak’ın liberalizmi bir bela olarak gören ve devleti de bu “beladan” vazgeçmeye çağıran açıklamasını da not edelim. Sancak aynı zamanda eski Aydınlıkçı ve Perinçek’e yakın bir isim.
Geçtiğimiz haftalarda bu ekiple birlikte Rusya’yı ziyaret edip temaslarda bile bulunmuşlardı.
Demek ki, batıyla yakınlaşmaya karşı çıkan, “içe kapanmacı” bir ekip var. Bu ekibin içinde bakanlar ve işadamları bile var.
Erdoğan hangi yolu tercih edecek? Bugünkü tarzından vazgeçeceğini söylemek için erken ancak gerçek şu ki artık önünde alternatif yollar da var. Dış politikada oluşan avantajlı durumunu iç siyasete de devşirmek için farklı planlar yapıyor olabilir. Avrasyacı ekibin kullandığı dil de bunu engellemek için kullanılmış bilinçli bir tercih olabilir.
Türkiye’deki liberal çevrelerin Erdoğan’a yönelik üslubu, yakınlaşmanın boyutları hakkında ipucu verecektir.