No Result
View All Result

Süper Zekâ

Mutlu YILMAZ by Mutlu YILMAZ
11 Temmuz 2025
in GÜNLÜK
0
Süper Zekâ

Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan güya dış dinamiklerin zorunlu kıldığı yapay gerekçelerle emrivakiler yapıyor ve devlete posta koyuyorlar. Bahçeli’nin “Bu devlet projesidir,” diyerek, Öcalan’ın ise “Amaç hasıl oldu ve bundan sonra daha farklı şekilde devam edeceğiz,” tarzındaki dayatmaları dikkat çekicidir.

PKK’nın haber ajansı ANF’nin Çarşamba sabahı yayınladığı Öcalan videosu, 1923’e meydan okumaya yönelikti ve tam bir propagandaya dönüştü. Adamın devletle pazarlık yapa yapa bu şekilde yıllarca örgütü yönetmiş olduğu da iyice anlaşılmış oldu.

Terörsüz Türkiye sloganı ile başlayan bu yeni süreçte Bahçeli, derin NATO’nun öylesine bir cenderesine girdi ki, “Bu sefer ne olursa olsun bunu yapacağız, kimse önüne geçemez” diyor. Tabii burada ABD’nin yaklaşımını da iyi anlamak gerekir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, durduk yerde Osmanlı siyasi modelinin Türkiye için daha iyi olduğunu ifade etmedi. Tam anlamıyla diplomatik bir skandaldı bu ama herhangi bir itiraz da gelmedi her ne hikmetse.

Bilindiği üzere ABD, Lozan’da gözlemci olarak bulundu ama anlaşmaya taraf olmadı ve teknik olarak halen Lozan’ı tanımıyor. Türkiye ile ayrı bir anlaşma yapıldı fakat senatodan geçmedi. 1927’ye kadar büyükelçi gönderemediler. Bu ilk yıllarda bir sorun değildi ama 1946 sonrası ABD’nin Türkiye’ye bakışı tam bir anti-Lozan politik perspektifinde oldu. NATO’ya üye olduktan sonra ise Türkiye’de istikrarlı biçimde hep sağ gericiliği destekledi ve bugünlere hazırladı. Neticede bugün Amerikan siyasi karar vericileri kadar Türkiye’de de cumhuriyete esastan karşı konumlanan iki gerici unsur olan Siyasal İslam ve Kürtçü akımların beyni 1923’ü “kanlı bir darbe” olarak görmeye kodlanmıştır. Ve yeni Türkiye’yi bu paralelde; yani ulus devlet modelini ilga ederek yeniden teşkil etme çabalarındalar. Fakat hiç kuşkunuz olmasın öyle bir kapasiteleri yok. Günün sonunda tüm cerahat üzerlerine akacak ve altında kalacaklar.

Kimsenin terörsüz bir Türkiye hedefine karşı olduğu veya Türkiye’nin aslî unsuru olan halklarına karşı düşmanlık beslediği yok. Ancak iş süslü laflarla mevcut yapı üzerinde bir ameliyat yapmaya dönüşecek ise bunun cevabı çok ağır olur. “Barış olsun da nasıl olursa olsun” siyaseti böyle hallerde içi boş romantizmden ibarettir. Öyle olmasaydı Vahdettin’e de hak vermek gerekirdi. Sonuçta Vahdettin de “İngilizlerle düşman olmayalım ki, durum daha da kötüleşmesin,” çaresizliğindeydi.

Bu arada Tom Barrack, Şam’daki rejim ile de görüştü ve orada yaptığı açıklamalar özel olarak Rojava Kürdistanı, genel manada Kürt Uluslaşma Süreci adına beklentilerin tersine muğlak bir durum oluşturdu. Şu durumda Colani durumunu daha da tahkim etmeye yakın ve bu yaklaşım aslında Türkiye’deki girişimin tezleri ile de uyumlu. Fakat unutmayalım ki, aynı ABD geçtiğimiz aylarda Colani’nin günler içerisinde indirilebileceğini de söylüyordu. ABD ve İsrail ile ters düşmediği müddetçe bir süre daha böyle devam eder.

Şimdi asıl mesele yeniden başlamak üzere olan İran-İsrail Savaşı’dır. PKK’nın, silah yakma sembolizmi ile çatı teşkilat KCK adına büyük bir fırsat bulunmuş oldu. PJAK, İsrail’in saldırıları ile eş zamanlı İran içinde operasyona geçecek. Plan buna yakın bir şey. Türkiye’de ise zaten siyaset yoluyla hedeflerine varmış durumdalar, nitekim Öcalan da bunu vurguluyor. Öyle olduğu için de buradaki cepheyi kapatıp İran’a yoğunlaşmak ve muhtemel kara operasyonlarına hazırlanmak daha tutarlı bir yol. Şayet orada bir başarı yakalanırsa Türkiye’ye daha güçlü dönecekler ve anayasal haklar konusundaki ısrarları baskıya dönüşecek. O güne kadar Türkiye’de, girişimin seyrine de bağlı olarak biraz daha kamuoyunu alıştırmaya yönelik hareket edilir ve iş zamanında yayılır; ama er geç anayasal güvence “baskısını” Türkiye’ye yaşatacaklar.

Sonuçta iş dönüyor dolaşıyor anayasa konusunda düğümleniyor. Hem bu iki gerici unsurun ve perde arkasında Ulus Devlet düşmanlığı yapan emperyal güçlerin hem de Türkiye’deki milli unsurların anayasanın önemi üzerinde aynı fikriyata sahip oldukları ortadadır.

Kürtçü hareket zaten kayyum politikaları sayesinde bu rejimin uygulamalarına aşina fakat ellerine geçen bu tarihi fırsatı da tepmemek adına CHP’ye yapılan haksızlığa bir yere kadar(!) tepki gösterebiliyorlar. Dolayısıyla bu hukuksuzlukların ileride tekrar etmemesi için anayasal düzeyde talep ettikleri bazı şeyler aslında gayet anlaşılır. Asıl sorun yeni anayasanın cumhuriyetin temel felsefesine, “ulus devlet” anlayışına aykırı olacak olması…

Öte yandan anayasa demek meclis demek ve TBMM’de oluşacak aritmetik dağılım bu yüzden artık çok daha önemli. Mevcut seçim sistemine rağmen, CHP birinci olduğu müddetçe endişe etmesini gerektirecek bir durum yok. Yeter ki, seçimlerde sandıklara sahip çıkabilsinler. Bu dönem içerisinde rejim istediğini başaramazsa önümüzdeki dönemlerde bunu hiç başaramaz. CHP’nin ve muhalefetin önceliği işte budur ve bu alanda direnmeli, statükoyu korumaya yönelik hareket etmelidirler. Hamle sırası halen rejimde ve atacağı hamle ile göreceksiniz kendi kendilerini mat edecekler.

Ufukta herhangi bir zeka parıltısı görünmüyor. Hiç kuşkusuz silahların ebediyen susması ve mücadelenin salt politik zeminde verilmesi hepimizin arzusudur. Ancak bu kadar ilkesizliğin olduğu bir ortamda mantıklı bir tartışma yürütüp sonuç elde edilebilmek bir hayli güç. En iyisi önce GROK ile tartışmasını öğrensinler ondan sonra gelip eteklerindeki taşları döksünler öyle görelim. Neyse, zaten bu kafayla daha ne kadar yaşarlar meçhul. Onlara kalan siyasi ömürlerinde tatlı rüyalar dilerim.

Previous Post

CHP ne yapmalı?

Next Post

Silah bırakma değil, ikinci Habur rezaleti!

Next Post
Silah bırakma değil, ikinci Habur rezaleti!

Silah bırakma değil, ikinci Habur rezaleti!

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.