Türkiye, Anadolu’da zor günler yaşıyor. Güneydoğu neredeyse Türklerin hakimiyetinden çıkmış durumda.
Suriye ve Irak’taki Türkmenler zor günler yaşıyor; on yılık savaş boyunca hep yerlerinden yurtlarından sürüldüler, katledildiler.
AKP iktidarı, Türk milleti kavramını aşındırdı, Kürtçülük, Ermenicilik yükseltildi.
Türkiye’nin kırmızı çizgisi denilen Kürt devleti fiilen kuruldu.
Nereden bakarsanız bakın, bölgenin en kaybeden unsuru Türkler.
Ancak, haritaya, tarihe ve geleceğe bütünlüklü bakalım.
Şu anın en kaybedeni olan Türkler, bizce yarının tek ve en kazanan unsuru olacak.
Ortadoğu haritasının değişmesi, yeni bir Kürt devletinin kurulacak olması, Şii ve Sünni devletlerinin ortaya çıkması, bu oluşumların kalıcılığı anlamına gelmiyor. Siyasal konjonktürden, oldu bittiden, silahtan güç alan bu devletçiklerin yaşama şansı yok.
Araplar ve Kürtler için tarihi ve adeta “genetik” olan dezavantaj, milletleşememe. Tarihsel birer millet olmama hali.
Türkler içinse tam tersi bir durum var. Türkler sadece bölgenin değil, dünyanın en köklü ve kökü kurutulamayacak, kendini her tarihte, her coğrafyada, her koşulda yeniden var eden milleti.
Bugün Balkanlar’dan Doğu Türkistan’a, Kırım’dan Türkmeneli’ne geniş coğrafyada Türkler hâlâ yaşıyor.
Balkanlar’da, Bulgaristan’da, hatta Romanya’da, Macaristan’da, Bosna’da, Osmanlı bakiyesi Türk nüfus, hâlâ diri. Uzun bir komünist asimilasyon sürecinden sonra, Türk nüfusu, benliğini yitirmeden ayakta kalabildi ve şu anda Balkanlar’ın en canlı etnik grubu.
Aynı durum, Orta Asya için de geçerli. Bugün bağımsız birer cumhuriyete sahip olan Orta Asya Türkleri, nerdeyse 200 yıllık Çarlık, 100 yıllık komünizm döneminin, katliamlarından, asimilasyonundan, dipdiri çıktılar.
Bugün işgal altındaki Çin’in sömürgesi Doğu Türkistan’da da benzer bir gerçeklik yaşanıyor. Nüfus kısıtlamasına rağmen Türk yok olmuyor. Ve Türk olarak varlığını sürdürüyor, Çinlileşmiyor.
Kuzey Irak ve Suriye için de durum aynı. 100 yıllık Arap hakimiyeti, Türkleri yok edemedi. Bu bölgelerde yaşayan Türkler, mezhepleri Şiilik olmasına rağmen, Araplaşmadılar.
Tüm bu olgular, tek bir şeyi ispatlar, tarihi millet, silahla ve siyasetle değil, kültürle var olur. Türk kültürü, bölgenin en güçlü varlığıdır ve hâlâ canlıdır.
Bugün Kerküklü Türkmen, katledilirken ağıtını Türkçe yakmaktadır. Ağıt Türkçe olduğu sürece, Türkmen ölür ama Türkmenlik yaşar.
Bir ulusu güçlü kılan şey öncelikle onun kültürüdür. Kurulan her ordu dağılır. Her silahın devri geçer. Her komutan ölür. Ama kültür hep kalır.
Ölüye ağıt yakarsınız ama yaktığınız ağıt, onu öldüren kurşundan da düşmandan da çok daha güçlüdür, yüzlerce yıl yaşatır ölenin milletini.
Türk dili, kültürü, sanatı ve en önemlisi bilinci yepyeni bir gelişme dönemine hazırdır. Geçtiğimiz yüz yıl boyunca, sadece Anadolu’da canlı olan Türklük, esaretten kurtulmuş, yeni gelişme ve üreme dinamikleri edinmiş, sürece uyum sağlamış, güçlenmiştir.
30 yıl önce sadece Anadolu’da 50 milyonluk bir nüfusun ruhu olan Türklük, bugün hemen hemen tümü bağımsız yaşayan 200 milyon Türk’te yeniden mayalanmakta ve yeni bir şekil almaktadır. Bu bakımdan Türklük ve Türk dünyası, en şanslı dönemini yaşamaktadır.
Türk’ün gücü, tek bir merkeze toplanmaktan gelmez. Türk, geniş coğrafyanın insanıdır. Onu tek bir bölgeye sıkıştırırsanız, o güç merkezi bir süre sonra parçalanır. Çünkü Türk’ün yüksek kültürünün ve örgütlenme, savaşma gücünün yarattığı gerilimi, dar coğrafya taşıyamaz. Bu yüksek gerilim geniş bir bölgeye yayılmalı ve her bir Türk grubu kendi yolunu bulmalıdır.
Bu bakımdan, yüzyılın başında tek bağımsız Türk toprağı olan Anadolu, Balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu’daki esir Türk nüfusu bağrına basamamışsa, yardım edememişse, onlara uzak kalmışsa, sonuçta bu hayırlı olmuştur. Şu anda tüm bu bölgelerde, acı çekmiş ama kendi milli kimliğini direnerek yaşatmış Türkler var. Aksi olsa idi, şu an Türklük sadece Anadolu’da sıkışmış kalmış olacaktı.
Şu anda Balkanlar’da ve Orta Asya’da gelişim halindeki Türklük, özellikle Ortadoğu’da kriz ve yok alma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kürtler ve Araplar arasında sıkışan, katledilen Türkmenlerin durumu içimizi kanatsa da, Türkmen bu acıyı çekmeli, toprağına tutunmalı, toprağında ölmeli, esir olmalı ama asla ve asla Anadolu’ya sığınmamalıdır.
Dünyanın neresinde olursa olsun esir Türk’e yapılacak yardım, ona kucak açmak değil, onu gerekirse acısıyla baş başa bırakmaktır. Ancak böylece bir milletin sadece kültürle ve şuurla değil, silahla, örgütle, devletle var olabileceği anlaşılacaktır.
Türkler silahlanmak, siyasileşmek, mücadele etmek, savaşmak, ölmek ve öldürmek zorundadır. Çok uzun yıllardır bunları yapmayarak kendi varlığını tüketen bir milletiz.
Kendimizi yeniden var etmek ancak mücadele ile olacaktır.
(Bu yazı Türk Solu’ndan 10 yıl önce 25 Haziran 2015’te yayınlanmıştır. Güncel gelişmeler üzerine tekrar yayınlıyoruz.)