6 Şubat depreminin 2. yılında öncelikle depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı saygıyla andığımız söyleyelim.
Depremin 2. yılında, geçen 2 yılda deprem yaralar sarıldı mı sorusunun cevabı maalesef ki hayır!
Yaralar nasıl sarılır? Depremde evini kaybetmiş vatandaşlara başlarını sokacak ev inşa etmek, akla gelen ilk şeydir. Peki AKP iktidarı bu konuda beklentiyi karşılayabildi mi?
Erdoğan, depremden birkaç gün sonra yaptığı açıklamada “Bir yıl içinde 650 bin konut inşa edeceğiz” demişti. Biz Türk Solu’nda defalarca AKP iktidarının bir yılda bu kadar konut yapamayacağını, insanları boş vaatlerle kandırdıklarını yazdık.
Sonuç?
Erdoğan’ın geçtiğimiz gün kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamaya göre teslim edilen konut sayısı 201 bin 431; yani vaat edilen sayının neredeyse üçte biri!
Tabi bunun hepsinin konut olduğu sanılmasın. Bu rakamlara işyerleri de dahil. Bu rakamın içindeki konut sayısı aslında 169 bin 171. Yani aslında teslim edilen, vaat edilenin üçte biri bile değil. Birkaç örnek verecek olursak:
Hatay’ın ihtiyacı olan konut sayısı, 250 bin 086 iken bugüne kadar teslim edilen konut sayısı 40 bin 586’dır.
Maraş’a ise ihtiyacı olan 111 bin 022 konuttan sadece 24 bin 420 konut teslim edilmiş.
Adıyaman’da ise teslim edilmesi gereken 64 bin 807 konuttan 27 bin 433’ü teslim edilmiş.
Anlayacağınız yaptıkları inşaatla övünen müteahhitler partisi AKP, iş depremzedelere başlarını sokacak ev yapmaya gelince vaat edilen rakamın üçte birini bile yapamamış.
Ama bu beceriksizlik(!) depremin en başından beri böyle değil miydi?
Depremden sonra ilk birkaç saat bile çok önemliyken, AKP özellikle doğal felaketlerde en etkin güç olan askeri birlikleri arama kurtarma faaliyetlerine üç gün boyunca katmadı. Madencileri deprem bölgesine sokmadı. Zaten Tayyip Erdoğan’ın kendisi de ikinci gün ortaya çıkıp açıklama yapmıştı. İnsanlar günlerce enkaz atında dondurucu soğukta kurtarılmayı beklerken canlarından oldular.
AKP, depremzedelere her türlü yardımı yapacağını söyledi ama depremzedelere ödenen para, kaybettikleri evlerinin bedelini bile karşılamıyordu. Depremzedeler, yıkılan evlerini yeniden alabilmek için ödeme yapacaklardı.
Doğal afette yardıma koşmakla yükümlü Kızılay, iş depremzedelere çadır temin etmeye gelince “tamamen duygusal” davrandı ve evleri başlarına yıkılmış depremzedelere çadır sattı! Tayyip Erdoğan da Kızılay’ı eleştirenlere “ahlaksız, namussuz, adi” dedi.
Mesela deprem gecesi interneti keserek AKP acaba kaç kişinin ölümüne sebep olmuştur? İnsanlar çaresizce enkaz altından mesaj atmaya çalışırken… Bunu unutacak mıyız şimdi!
Peki, Erdoğan’ın Hatay’da aday tanıtım toplantısı sırasında söylediği “Bize oy vermezseniz hizmet gelmez” tehdidini ne yapacağız? Hatay’da depremden etkilenen insanların %80’inin hâlâ konteynerlarda olmasının hesabını kime soracağız?
Ya televizyonlarda canlı yayında yapılan “Türkiye Tek Yürek” kampanyası? Türkiye, yaşanan acıya karşı tek yürekti ama AKP’lilerde Türk’ün acısını anlayacak yürek yoktu. Canlı yayınlarda şovlar yapıldı, herkes büyük büyük rakamlar söyledi, kimi bağışlayacağını söylediği parayı bağışlamadan ortadan kayboldu.
Hoş kaybolmasalar ne olacaktı? Toplanan paraların akıbeti de belli değil ki! AKP’ye sorsan paraları depremzedeler için harcamışlar. Ama söz konusu AKP ve toplanan yardım paraları olunca, o paraların akıbeti az çok belli oluyor.
Peki depremde onbinlerce insanımızın hayatını kaybetmesine sebep olan müteahhitlere ne oldu dersiniz? Mesela MADO’nun sahibi Mehmet Sait Kambur diye bir vatandaş vardı. Kahramanmaraş’ta 35 kişinin öldüğü Manolya Sitesi’nin yıkımından sorumluydu. 22,5 yılla yargılanıyordu. Bu adam cezaevinde olması gerekirken, geçenlerde havaalanında Erdoğan’ı yolcu edenlerin arasındaydı.
Depremdeki yıkımdan sorumlu olan pek çok müteahhit ile ilgili yargılamalar da benzer şekilde sonuçlanıyor. Müteahhitler ya hiç ceza almıyor ya da çok az ceza alıyor. Adaletsizlik de depremzedelerin acısını artıran şeylerin başında geliyor.
Erdoğan, depremden sonra ziyaret ettiği Adıyaman’da “ilk bir kaç gün istediğimiz çalışmayı yapamadık” diyerek herkesten helallik istemişti. Erdoğan ancak kendisinin bile düzeltemeyeceği durumlarda böyle Allah’a sığınıp helallik isterdi.
15 Temmuz’un ardından da “Allah affetsin” demişti.
Adıyaman’da da helallik istemesi felaketin büyüklüğünden ziyade AKP’nin sorumluluğunu üzerinden atma çabası olarak görülmeliydi.
Depremin 2. yıl dönümünde yine bunları hatırlatmak istemezdik ama zaten hiçbirimizin unuttuğunu sanmıyoruz.
Geçen yıl 1. yıldönümünde yazdığım yazıda “Asırlık Cumhuriyet’in başına gelmiş en büyük felaket AKP iktidarıdır” demiştim.
Bu yıl da unutmayacağız, helalleşmeyeceğiz, affetmeyeceğiz diyorum.