ABD’de şu anda ciddi bir sınır krizi yaşanıyor. Ancak kriz ABD ile komşuları arasında değil, Teksas Eyaleti ile Vaşington’daki federal devlet arasında.
Her yıl on binlerce kaçak göçmen ABD’nin güney sınırından ülke içine geçiş yapıyor. Şu anda ülkenin en önemli iç politika konularından biri bu. Göçmen ya da yasadışı göçmen meselesi Trump’un başkan seçilmesinde belirleyici bir rol oynamıştı. Şimdi yine seçim yılı ve Trump yanlısı eyalet valileri sınır konusunu üzerinden ABD Başkanı Biden’e rest çekiyorlar.
Bu sefer çekilen rest siyasi bir meydan okumadan öte, silahlı ve fiili bir duruma dönüştü. Teksas Valisi Abbott, Teksas-Meksika sınırının belirli bir bölgesindeki dikenli tellerin kaldırılmasına yönelik yüksek mahkemenin kararını tanımadığını açıkladı. Ve daha da ileri gitti, Teksas Askeri Gücü tartışmalı sınıra el koydu ve bu bölgedeki federal sınır güvenlik güçlerini kovdu. Burada bitmedi, 25 eyaletin valisi deklarasyon yayınlayarak Teksas’ı desteklediklerini açıkladı.
Sınır güvenliği, devlet egemenliğinin en önemli emarelerinden biridir. Örneğin işbirlikçi AKP idaresi, geçen yaz İngiliz polisi ile yaptığı güvenlik anlaşmasıyla, Ege’deki deniz sınırlarımızda İngiliz sahil güvenlik elemanlarının görev yapmasını kabul etti. Yine Biden ile yaptıkları gizli anlaşma çerçevesinde Türkiye, İran sınırını aylarca askersiz bıraktı. 300 bine yakın ABD işbirlikçisi Afgan çete artığı, akın akın Türkiye’ye aktı. Bu anlaşmalar ileride vatana ihanet ile yargılanmayı gerektirecek.
Teksas’ta ne oluyor? Tayyip’in yapamadığını Teksas Valisi yapıyor. Biden’ı takmıyor. Sınırı kapatıyor.
İşin aslı, Teksas Valisi’nin tavrının ciddi bir devlet tarafından çok sert bir yanıt ile karşılaşması gerekir. Sınırda güvenliği ben alıyorum demek, burada egemen benim demektir. Ancak ABD’de son yıllarda garip şeyler oluyor.
Biden’ın güçsüz bir lider olduğu iddiası çok doğru değil. Afganistan faciasını Doğu Avrupa’da sıfır zayiatla ABD stratejik zaferine dönüştürebildi. Ancak ne 6 Ocak 2020 faşist darbe girişimini ne de Trump’ın bu konudaki rolünü soruşturup cezalandıramadı. Çünkü bu soruşturma derinleşse, meselenin kökü ABD Ordusu ve Pentagon’daki bölünmeye kadar gidecektir. Teksas’ta ortaya çıkan fiili ve silahlı eylem, yine ABD Ordusu içinde bir ayrışmaya işaret etmektedir.
Cumhuriyetçi Vali Abbott, Teksas’ta neredeyse hiç zorlanmadan yıllardır seçiliyor. Teksas bir eyalet ancak yüzölçümü aşağı yukarı Türkiye ile aynı. Nüfusu 30,5 milyon, kişi başına geliri 60 bin doların üstünde, ABD’nin en önemli doğal kaynaklarına sahip, stratejik eyaletlerden biri.
2022 yılındaki seçimi Abbott, Demokrat rakibine %11 fark atarak, %54 oy alarak kazanmış. Yapılan sandık çıkışı anketlerine göre, Abbott Teksas’taki Latin kökenli nüfusun %42’sin oyunu almış. Bu oran Trump için ABD çapında sadece %26’ydı. Yani “benim Teksas’ımın yerli ve milli Latinleri” dahi Abbott’ı destekliyor diyebiliriz. Trump, başkan seçildiği sene “küreselci” denen Facebook ile işbirliği halinde seçmenlerin verilerini çalmıştı. ABD’de ikinci ve üçüncü kuşak Latinlerin, Cumhuriyetçilerin sert göçmen politikasını beklenenin ötesinde desteklediğine yönelik stratejik bilgileri elde etmişti. Kampanyasını bu veriler sayesinde en cüretkâr sloganlar eşliğinde, göçmenler üzerine kurmuştu.
Şöyle bir sahne hayal edin. Yıllık geliri 60 bin dolara ulaşmış “benim” üçüncü kuşak Meksikalı, artık has ABD’li oto yıkama esnafım Juan… Kilisesine gider, vergisini öder, oğlu Irak’ta savaşmış, torunu amigo takımında, kanunlara saygılı, kurucu babalarına minnettar… Sınırın ötesinden, 50 yıldır görmediği köyünden gelen sıkıntılı akrabasının, telleri aşarak kapısına dayanması olasılığına karşı Cumhuriyetçilere oy vermeyi düşünebilir. Mantıklı.
Şimdi bu sahne karşısında ne diyeceğiz? Batılılar, emperyalistler ulusalcı mı oldu diyeceğiz? Ya da Biden küreselci elit, Trump bağrı yanık sistem karşıtı.
Hiç de öyle değil. Trump’un Çin’e karşı ticari abluka uygulama kararı, neredeyse ABD’nin tecrit olması ve DTÖ’den çıkmasıyla sonuçlanıyordu. Oysa Biden, bu kararı hem çok daha kapsamlı uyguladı hem ABD sermayesini Çin’den çıkaracak cüretli bir Hindistan planını devreye soktu hem de Çin’i DTÖ’de ve Uzak Asya’da tecrit edecek askeri-ticari ittifakları kurdu.
Hatta şunu söyleyebiliriz. Biden, Trump’un palavrasını sıktığı projeyi, hakikate çevirmeye başladı. Covid’in ve diğer krizlerin küresel ticari rotalara darbe vurduğu koşullarda, ABD’de yeniden yerel sanayinin coştuğu ve kapanan fabrikaların açılmaya başlandığı bir dönem yaşandı. İstihdam rekorları kırıldı. “Benim” Teksaslı işçi kardeşim “küreselcilerin” kapatıp Çin’e taşıdığı fabrikasına yıllar sonra kavuştu. Trump’un dediği gibi: MAGA! Yarışsın Biden da Trump da hizmette. Teksas kazansın, ABD kazansın.
Küreselleşme karşıtları 1990’larda solculardı. Çünkü solun temel ideolojisi ve paradigması antiemperyalizmdi. Emperyalist sermaye için küreselleşmenin en büyük zaferi Çin’in dev büyümesidir. Sonra bu küresel büyüme dalgası geri çekildi. Aaa, bir bakmışız, 20 yılda sol küreselci olmuş, aşırı sağ güya küresel karşıtı.
Yani sol demokrasi mücadelesi altında, zaten tarihsel olarak kapanmış bir liberal ve küresel ütopya çağına dört elle sarılacak. Ulusçuluğun ve ulusalcılığın yeniden yükseldiği bir dönemde “Allah korusun” devrimci ve devletçi bir seçenek ortaya çıkmasın diye de o mevziyi dahi turuncu saçlı şaklaban aşırı sağcılar tutacak. ABD ve emperyalizm her halükarda kazanacak!
Nihayetinde artık teşhisi yapmaya bile gerek kalmadı. En liberalinden en faşistine, en küreselcisinden en ulusalcısına, bütün Batılı liderler çoktan cenazeyi kaldırmış.
Britanya’nın AB’den ayrılması, AB’nin Türkiye’yi mülteci kampına çevirmesi, ABD’de eyaletler ile federal yönetim arasında sınır kavgaları…
Belirleyici mesele ulusal sınır meselesidir. ABD gibi federal yapılar bile parçalanabilir. Sınırdan daha hakiki bir şey varsa dünya sisteminde, o da o sınırı bekleyen silahtır.
Ulus devlet ve ulus gerçeği dimdik ayaktadır. Küreselleşme palavralarını bizzat Batı çöpe attı. Sınırlarını delik deşik eden tek idare AKP. Emperyalizmin has uşakları.