Bugünkü yazımızın başrolünde yine Ahmet Davutoğlu var. Konu aslında seçimlerden beri bir türlü bitmeyen bir kavganın uzantısı: Gelecek, Deva ve Saadet’in, CHP listelerinden seçime girip olmayan oylarıyla 40’a yakın milletvekili “kazanmaları.”
Ortada CHP açısından kesin bir yenilgi var. Ama bunun da ötesinde CHP, ittifak halinde olduğu Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu ve Uysal’a kendi listesinden TBMM sandalyeleri dağıttığı için eski milletvekili sayısının da altına düştü. Böylece yenilgiye saçma bir kayıp da eklenmiş oldu.
Bunun nedenleri üzerinde daha önce epey durduk. CHP’nin, daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu duruma neden gönüllü olduğunu biliyoruz. Kendi cumhurbaşkanlığı adaylığını 6’lı Masa’da kabul ettirmesi gerekiyordu. Bunun için de İyi Parti ve Meral Akşener’in itirazlarına karşı yanında destekçi “genel başkanlara” ihtiyacı vardı. Hatta 6’lı Masa adlı tuhaf oluşum da sırf dengeyi Kılıçdaroğlu’nun adaylığı lehine bozmak için icat edilmişti.
Ahmet Davutoğlu’na gelelim…
Pazartesi günü (31 Haziran) Davutoğlu, epey ilginç açıklamalar yaptı. “CHP listesinden seçime girmenin en son tercihi” olduğunu belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyordu:
“Ondan önce her şeyi denedim. Üç parti, gelin birlikte girelim dedim. İyi Parti’ye teklif götürdüm. Bu sağ seçmen CHP’ye oy vermez, beraber olalım dedim. Deva, Saadet, Gelecek olmayınca İyi Parti’yle de konuştum. Bütün yolları denedim, dolayısıyla kimse dönüp de bizim oportünist bir tavır sergilediğimizi iddia edemez. Ben entelektüel, ilmi, akademik, siyasi ve toplumsal bakımdan en büyük fedakarlığı yaptım. 10 milletvekili ile ölçülemeyecek bir fedakârlık yaptım.”
Üzerinde düşünmek lazım… Davutoğlu, gerçekten de diğer İslamcı partilere çağrı yapmış olabilir. Özellikle sağ seçmenin CHP’ye oy vermeyeceği konusundaki fikrini belirtmiş olması çok muhtemel. Seçim sürecinde de öz halasını CHP’ye oy vermeye bir türlü ikna edemediğinden yakındığını hatırlayacaksınız.
Kendi ilmî, akademik, entelektüel vs. fedakârlıklarından bahsettiği kısımları klasik bir ego patlaması olarak değerlendirip geçelim. Bizim açımızdan önemli olan kısım, küçük insanların büyük egoları değil. Bizim meselemiz, Davutoğlu’nun inkar ettiği oportünizmle, fırsatçılıkla…
Meselenin özü şurada: madem Ahmet Davutoğlu CHP listesinden seçime katılmanın hem CHP’ye hem de kendilerine kaybettireceğini biliyordu; neden inanmadığı, sonunun hezimet olacağını bildiği bir projeye “evet” dedi? Aynı sorunun diğer muhatapları elbette Ali Babacan ve Temel Karamollaoğlu. Her ikisi de daha önce CHP listesinden girmenin, CHP’nin teklifi olduğunu belirtmişlerdi. Herhalde hikayenin bu versiyonu doğrudur.
CHP milletvekili Ali Öztunç, Davutoğlu’na dün şöyle bir yanıt verdi:
“Kimse kafalarına silah dayayıp ‘gelin buradan aday olun’ demedi. Girmeselermiş. Seçimler gelecek yine, tek başlarına girsinler, boylarının ölçüsünü alsınlar.”
Bu da ilginç bir cevap… Demek ki CHP, bu dostlarının seçime tek başlarına girmeleri halinde “boylarının ölçüsünü alacaklarını” gayet iyi biliyormuş. Evet, herhalde kimsenin kafasına silah da dayamamışladır ama unutmadık; CHP ve “reisi” de bu politik parazitlere vekillik dağıtmaya epey hevesliydi. Ama esas mesele, Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu’nun kaybedileceğini bile bile, memleketin zararı pahasına milletvekili kazanırız diye, salt menfaat için her şeyi kabul etmiş olması.
Siyasi ahlak bu mudur?
Sadece çıkar elde edeceği için her şeye evet diyenler yarın bir başkası, mesela AKP, kendilerine “iyi bir teklifle” gelse, bu teklif memlekete en büyük zararı verecek bir proje olsa yine evet diyecekler demek ki. Kim ne derse yapacaklar, yeter ki sonunda çıkar elde etsinler…
Konunun en can alıcı noktası kesinlikle bu. Ve bu da siyasal İslamcılığın siyasi ahlak yoksunluğunu bize bir defa daha kanıtlıyor.
Ortada dört dörtlük bir siyasal oportünizm var. Davutoğlu, şunu bilmeli ki ben oportünist değilim deyince kimse kurtulmuyor. O da kendini aklayamadı ve aklayamayacak…