Türk Dünyasının en kıymetli evlatlarından biriydi
1 Ağustos’u 2 Ağustos’a bağlayan gece Türk Dünyası, en kıymetli evlatlarından birini kaybetti. Ahsen Batur, uzun zamandır mücadele ettiği karaciğer rahatsızlığına yenilerek yaşama gözlerini yumdu.
Ahsen Batur, yazar, çevirmen, editör, yayıncı, gazeteci gibi pek çok kimlik altında, tek başına bir ordu gibi büyük bir mücadele verdi. Mücadelesi ise tek kelimeyle Türklüktü!
Ahsen Batur, yazar, çevirmen ve yayıncı olarak Türklük davası için tek başına adeta bir enstitü gibi çalışıyordu. Türk tarihine çok büyük katkıları olmuştu. Özellikle Rusça ve Arapça kaynakları çevirip yayımlayarak İslam öncesi Türk tarihinin bilinmezliklerine ışık tutmuştu.
Benim Ahsen Batur’la gıyabi olarak tanışmam, Türk Solu Başyazarı Gökçe Fırat’ın tavsiyesiyle, Ahsen Batur’un çevirip Selenge Yayınları’nda yayımladığı Özbek edebiyatına ait eserler vasıtasıyla olmuştu. Yüzyüze tanışmam da ne yazık ki hastalığı sırasında yine Gökçe Fırat’la bir gece yarısı hastaneye koştuğumuzda…
İnsanın yaşarken kıymetini bilmediği, hatta ölümünden sonra bile tam olarak anlayamayacağı bir değerdi Ahsen Batur.
Sonradan İleri Yayınları tarafından yayımlanan Özbek edebiyatının başyapıtlarını tekrar tekrar okurken, Ahsen Batur’un hem Türk Dünyası hem de Türkiye için ne kadar büyük bir değer olduğunun ne kadar farkındaydım, bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var; Ahsen Batur, Türk Dünyası ile aramızdaki köprüydü.
Ahsen Batur’un Türk Dünyası ile Türkiye arasına kurduğu köprüden geçenler
Uzun yıllar yaşadığı Özbekistan’ı ve özellikle Özbek edebiyatını çok iyi biliyordu. Kurduğu köprü vasıtasıyla sadece Özbek edebiyatının başyapıtlarını Türkçeye kazandırmakla kalmadı, o kitaplar aracılığıyla Türk Dünyasının tarihini, kültürünü, geleneklerini, dinsel ve toplumsal yaşamını da aktardı.
Sadece Türk Dünyasının zenginliklerini aktarmak bile aşlı başına büyük bir hizmetti. Ama Ahsen Batur’un yaptığı sadece bu değildi.
Bu romanlar vasıtasıyla tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış Türklüğün pek çok önemli değeri de Ahsen Batur sayesinde canlanarak aramıza katılmıştı. Hem de hiç bilmediğimiz yönleriyle…
***
Ders kitaplarında sadece astronom olarak bildiğimiz Uluğbey, Timur’un torunu bir hükümdar olarak çıkıyordu karşımıza. Ay’daki bir kratere ismini verdirerek insanlık tarihinin unutulmazları arasına katılan Uluğbey, yaşadığı devirde adil, ilerici ve kızlarla erkekleri bir arada okutabilecek kadar laik bir devlet yöneticisi olarak çıkıyordu karşımıza.
Aklın ve bilimin izinde gericiliğe karşı mücadele eden Uluğbey’in hikayesini okurken Nakşîlik denen tarikatın sadece AKP döneminde değil, yüzyıllardır Türk’ün başındaki en büyük belalardan biri olduğunu görüyorduk.
Aynı zamanda Uluğbey’in Anadolu topraklarına nasıl uzandığını, Osmanlı Devletini nasıl etkilediğini de yine Ahsen Batur’un Adil Yakubov’dan çevirdiği Uluğbey’in Hazinesi kitabından öğreniyorduk. Bu romanda iki kişiyle daha tanışırız: Kadızade-i Rumi ve Ali Kuşçu.
Ali Kuşçu’yu hepimiz Fatih Sultan Mehmet’in yanında yaptığı bilimsel çalışmalar ve Osmanlıdaki bilimsel çalışmalara katkısıyla biliriz. Ama Ali Kuşçu, Uluğbey’in manevi oğlu ve “hazinesini” emanet edebileceği en güvenilir öğrencisidir. Uluğbey’in hazinesi, Ali Kuşçuyla birlikte Orta Asya’dan İstanbul’a kadar gelir ve Türk’ün ilerlemesine hizmet eder.
Kadızade-i Rumi ise Osmanlı dönemindeki en büyük halk ayaklanmasının lideri, Nâzım Hikmet’in hapishanede üzerine destan yazdığı Şeyh Bedrettin’i yetiştiren kişidir.
Uluğbey ile Fatih Sultan Mehmet, Şeyh Bedrettin ve Nâzım Hikmet, yani Türk sol geleneği arasında kurulan bu bağ, Ahsen Batur’un kurduğu köprü sayesinde mümkün olmuştur.
***
Biruni ve İbni Sina? Ahsen Batur’un çevirileriyle tanışmadan önce kaçımız bu iki büyük bilim adamı ve doktorun Türk olduğunu biliyorduk?
İbni Sina’nın insan psikolojisi üzerine çalışmalarını, Freud’dan 900 yıl önce psikanaliz kuramlarını ortaya koyduğunu?
Kimilerimiz illa ki, El Kanun kitabının 400 yıl Batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulduğunu duymuştur elbet.
Ve Biruni, çağının en büyük astronomi bilginlerinden. Aynı zamanda cerrah olduğunu, astronomi ve matematik yanında tarih alanında eserler verdiğini de biliyor muydunuz? Ben Ahsen Batur’la tanışana kadar bilmiyordum. Tıpkı aklın ve bilimin egemenliği için dönemin egemenlerine karşı verdikleri ilericilik mücadelesini bilmediğim gibi.
***
Hakkında çok az şey bildiğim bir başka Türk büyüğünü de yine Ahsen Batur’un kurduğu köprü sayesinde tanımıştım: Ali Şir Nevai.
Dilbilimci ve Türk dilinin en büyük şairlerinden biri olan Ali Şir Nevai kitaplarda hep Türkçenin Farsçaya üstünlüğünü kanıtlamak için yazdığı Muhakemetü-l Lugateyn eseriyle bilinir. Çağatay Türkçesinin kurucusudur ve Farsçanın edebiyat dili olarak kabul edildiği dönemde Türk dilinin kullanılmasını savunur.
Bilinmeyen ise, Ali Şir Nevai’nin aynı zamanda güçlü bir devlet adamı olduğudur. Hüseyin Baykara döneminde vezirlik yapan, cesareti ve savaşçılığıyla da öne çıkan bir devlet adamıdır.
***
Ahsen Batur sayesinde daha iyi tanıdığım bütün bu Türk büyükleri arasında biri var ki, ben şahsen onu en çok sevdim: Babür.
Tarih kitaplarında Babürlüler Devleti olarak bir iki paragraflık yer ayrılan Babür ve oğulları, Ahsen Batur’un çevirdiği, Pirim Kadirov’un Son Timurlu romanında 1000 sayfada anlatılır.
Aslında Babür’ün değeri Atatürk zamanında bilinirken, sonradan unutmuşuz bu büyük, mücadeleci ve şair ruhlu Türk hükümdarını.
Çocuk yaşta tahta geçen, devleti defalarca yıkılma noktasına gelen, bir avuç kaldıkları halde mücadeleden vazgeçmeyen, ailedeki erkeklerin değil sadece, kadınların da çok fedakârca mücadeleleri sonucunda tekrar tekrar küllerinden doğan, bugünkü Hindistan topraklarında bütün dinlerin bir arada yaşayabileceği büyük bir medeniyet kuran, ancak İngiliz emperyalizmine yenilip yıkılan Babür’ün devleti.
Babür’ün devletinin yüzlerce yıl önce eriştiği medeniyet seviyesine bugün bile hiçbir ülkede rastlayamazsınız.
Tıpkı Atatürk döneminde okutulan tarih kitaplarında yazdığı gibi: “Babür, Türk ve hatta cihan tarihinin hakikaten büyük ve mümtaz evlatlarındandır.”
Ahsen Batur’un hazinesi
Ahsen Batur’un ardından yazılanlara baktığımda, genelde onun tarihçiliğine ve Türk tarihine yaptıkları katkıları öne çıkaran yazılar okudum. Bunlar elbet doğru. Ancak Ahsen Batur sadece tarihçi değildi.
Ben de Ahsen Batur sayesinde daha farklı yönleriyle tanıdığım tarihi şahsiyetlerden bahsettim. Ama bu şahsiyetleri tarih kitaplarında okumadım. Ahsen Batur’un çevirdiği tarihi romanlarda okudum. Elbette ki, bu romanların başarısını en önemli sebebi, yazarlarıdır.
Adil Yakubov, Musa Aybek, Pirim Kadirov… Sadece Özbekistan edebiyatını değil, aynı zamanda tüm Türk Dünyasının en büyük yazarlarıdırlar. Ama bu eserleri çevirerek dilimize kazandıran, coğrafyalar arasında, kültürler arasında köprü olan Ahsen Batur’un da hakkını teslim edelim.
Bugün Türk insanı bu isimleri biliyorsa, bunda en büyük pay hiç şüphesiz Ahsen Batur’undur.
Mesele sadece tarihi kişileri tanımak veya tanıtmak da değildir. Örneğin yine bir Ahsen Batur çevirisi olan Ötgen Günler kitabı, destansı bir aşk hikâyesi etrafında Türkistan’ın Çarlık Rusya tarafından işgal edildiği dönemi anlatır.
Rus sömürgeciliğinin nasıl yayıldığını bilimsel tarih kitaplarından da öğrenebiliriz belki ama Rus yayılmacığını konu edindiği için SSCB’nin yasakladığı, kitabı bulunduranların sürgüne gönderildiği bir romandan da pekâlâ daha akılda kalıcı bir şekilde öğrenebiliriz.
Bunu yaparken aynı zamanda bize coğrafi olarak çok uzak ama kültür ve yaşayış olarak çok yakın bir yerde aşk nasıl yaşanır, duygular nasıl ifade edilir, kadın erkek ilişkileri nasıldır, düğünler, bayramlar nasıl kutlanır, ölümlerde nasıl yas tutulur, gibi soruların cevabını bulurken, yaşadığımız toplum ile aralarındaki benzerlikleri görüp hayret ederiz.
Aradaki binlerce kilometre mesafeye rağmen Türkistan coğrafyasıyla nasıl yanana olduğumuzu görür ve seviniriz.
İşte Ahsen Batur, o binlerce kilometrelik mesafeleri ortadan kaldıran kişiydi. Yazımın başında bahsettiğim köprü işte buydu. Akademik çalışmalarının yanı sıra çeviri roman çalışmalarıyla da Türklük için en faydalı eserleri ortaya koymuştu. Bu anlamda da yeri dolmayacak bir insandı Ahsen Batur.
Uluğbey, Ali Kuşçu’ya hazine olarak kitaplarını bırakmıştı. Ali Kuşçu da Türkistan’dan İstanbul’a ulaşan yolculuğunda Uluğbey’in hazinesini yanında taşıdı. Ahsen Batur’un da bize bıraktığı en büyük hazine çalışmaları. Ahsen Batur’un çalışmalarını gelecek nesillere ulaştırmak da bizim görevimiz.
Rahat uyu Ahsen Abi, hazinen emin ellerde…