AKP merakla beklenen asgari ücret artışını açıkladı. 1 Ocak 20223 tarihinden itibaren 8560,8 TL olan net asgari ücret, 1 Temmuz tarihinden itibaren 11402 TL olacak.
Aslında açıklanan asgari ücret değil, 2023 yılsonu itibariyle TL’nin değerinin ne kadar düşeceğiydi. Bu yeni asgari ücreti, 1 ABD Dolarının 2023 yılı sonunda 32 TL’ye kadar çıkacağı şeklinde yorumlayabiliriz. Nitekim ihracat ve ithalat sektörü de hesabını kitabını bu denklemle yapacaktır.
Sadece sanayi ve ticaret erbabı değil, en sıradan vatandaş bile artık hesabını dolar üzerinden yapmaktadır. AKP “Türkiye yüzyılı” adı altında Türk ekonomisinin dolarizasyonunu en ileri boyuta taşıdı.
AKP de seçimlerden önce “asgari ücret 500 doların altına düşmeyecek” diye vaatte bulunmuştu. Bu yeni seviye bugünkü kurla 483 dolara denk düşüyor. Yani ilk vaatleri, daha doğrusu yalanları erken patladı.
483 dolarlık seviyenin 6 ay içinde hızla düşeceğini herkes biliyor. 1 Ocak 2023 için açıklanan asgari ücret 455 dolar iken, haziran ayı sonu itibariyle 358 dolara kadar düşmüştü. Yani ekonomide bir tahterevalli ölçütünden bahsedebiliriz. Asgari ücret artınca, tahterevallinin bir ucu iniyor, öbürü kalkıyor. Yani dolar fırlıyor.
Dolar fırlayınca, asgari ücret adeta hafifleşiyor. Tahterevalli yine hareket ediyor. 6 ay içinde 350 dolara kadar düşen yeni bir müdahale ile 450 doların üstüne çıkarılıyor. Dolar yine yükselmeye başlıyor.
Asgari ücretteki bu tahterevalli oyunu üzerine, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Gültepe de kendince reel ekonomiye dayanan bir açıklama yaptı. Türkiye’nin gittikçe ihracat sanayisinin 300-400 dolar bandını aşan asgari ücreti kaldıramayacağını ileri sürdü.
Bu bir itiraftır. Bir ülkenin ihracat sanayi yüksek ücretler yani kalifiye emek talep ediyorsa, o sanayi katma değeri yüksek metalar üretiyordur. Öyle ülkeler sanayi ile zenginleşir ve kalkınır. Ancak eğer bir ülkenin sanayisi ilkel ve dünya piyasasına sattığı metaların katma değeri ve fiyatı da çok düşük ise, emeğin fiyatını yani ücretleri de hep düşük tutmaya çalışır.
2008 ile 2012 yılları arasında 450-500 dolar bandında tutunan asgari ücret, 2013’ten sonra her yıl düştü. 2021 Aralık ayına geldiğimizde yaşanan büyük kriz ile asgari ücret 150 dolara kadar düşmüştü. Son bir yıldır, seçim ekonomisi şartlarında, AKP asgari ücreti 350-450 dolar bandında tutmak için çabaladı. Asgari ücret önceden yıllık belirlenirken, enflasyonun fırlamasıyla bu ayarlama tekrar 6 aylık periyotlara düşüldü.
Son 3 periyotta, 450 dolar civarında açıklanan asgari ücret 350 seviyesine 6 ayda düştü. Yani 400 dolarlık bir ortalama kabul edebiliriz. 10 yıl içinde 480 dolar seviyesinden 400 dolara düşen asgari ücrette erime aslında çok daha fazla çünkü ABD dolarının da 10 yıl içinde %34’lik bir değer kaybı var. Yani 2013 yılının 480 doları aslında bugünün 576 dolarına denk düşüyor. Kısacası seçim ekonomisi şartlarında bir miktar yükselen asgari ücret dahi 10 yıl öncesine göre yüzde 30 daha düşük.
Asgari ücretin Türkiye’de temel iktisadi göstergeye dönüşmesinin temel nedeni tüm ücretlerin asgari ücrete yakınsaması ve toplumun %60’ının asgari ücretli olması… Oysa buradaki hesapta da önemli bir hata var. Büyük şehirler dışında, çoğu çalışan asgari ücretin altında çalışıyor.
Emek piyasasının ve Türkiye sanayisinin Suriyelileşmesi daha doğrusu Dördüncü Dünyalaşması dediğimiz olgu son yıllarda çok büyük bir ivme kazandı.
Türkiye şu anda bir “sanayisizleşme” ve “sanayileşme” hamlesini aynı anda yaşıyor. Kalifiye emek ve mühendislerin yurtdışı göçü ile tezat olarak, sigortasız ve kaçak çalışacak vasıfsız milyonlarca işçinin yurtiçine göçü aynı anda yaşanıyor. Yani Türkiye’nin endüstrisi küme düşüyor.
Yani “sanayileşme” hamlesi özellikle Antep, Maraş, Urfa, Antakya, Adana, Mersin’de kendini gösteriyor. İşte TİM Başkanının işaret ettiği gerçek budur. Bu yeni tip Dördüncü Dünya sanayisi 350 doların dahi altında bir asgari ücreti dayatmaktadır. Zaten şu anda bu şehirlerde yaşanan son yıllardaki “çılgın sanayileşme” hamlesi, esas olarak asgari ücretin de altında ücretlerle çalışan yerli ve yabancı kaçak işçi istihdamına dayanmaktadır.
Bu düzey teknolojik bir şarttır adeta. Düşük teknoloji ile üretim düşük ücret ile istihdamı dayatır. Bunların kendi marjinal eğrileri vardır ve dünya piyasaları bu eğrileri belirler. Türkiye dünya piyasasına köle emeğiyle hizmet eden bir “kabile devletine” dönüşüyor. Bunun adına da “Türkiye Yüzyılı” diyor AKP’li kodamanlar.
Eğer Türkiye katma değeri yüksek bir ihracat sanayine sahip olsaydı ve her sene cari fazla elde etseydi, ülke ekonomisi döviz ve dış kaynak sorunu yaşamazdı. Dolayısıyla siz asgari ücreti 450 doların üstüne her çıkardığınızda, tahterevalli hemen doları fırlatmazdı. Yani düşük bir seviyede başlayan ücretler, sanayileşme arttıkça, kademe kademe yükselirdi. Çin modeli dedikleri bu. Oysa Türkiye ücretleri düşürerek, sanayisini de küme düşürerek “kalkınmaya” çalışıyor.
Ayrıca görülmektedir ki; AKP, kaçak milyonlarca işçiyi hem sömürebileceğini hem de yasadışı vatandaşlık süreciyle kendi faşizmine “seçmen” yapabileceğini görmüştür. Bu yüzden şu anki “iktisadi denge” sonuna kadar sürdürülecek ve her asgari ücret artışından sonra doların fırlaması kaçınılmaz olacaktır.
Bu yüzden AKP aslında asgari ücreti 11402 TL’ye çıkararak, doların aralık sonunda 32 TL’ye kadar yükseleceğini müjdelemiş (!) oldu. Çünkü 11402 TL’nin yeniden 350 dolarlık seviyeye düşeceğini öngörürsek, doların çıkacağı nokta budur.
Kötü haber. 8 ay için bu “istikrarı” AKP devam ettirebilir ve yerel seçimlerden önceki en son asgari ücret artışıyla 500 doları bile hedefleyebilir. Ondan sonraki 4 yıl boyunca esas yoksullaştırma karşıdevrimi başlayacaktır. Çünkü TİM başkanı haklıdır. Bu sanayi 300 dolarlık ücreti bile zor kaldırır.
Milyonlarca yeni kaçak göçmen ve işçiye hazır olun. Türk insanının paryalaşması devam ederken, onlar vatandaş olacak. Sosyal, siyasal ve iktisadi açıdan esas büyük darbe yerel seçimlerden sonra başlayacak.