İsrail’in, Filistinli örgütlere karşı operasyonları bir yandan devam ederken İsrail-Filistin cephesinde bu hafta başka önemli gelişmeler de oldu. Filistin lideri Mahmud Abbas’ın Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yönelik zulmü inkâr eden ve Çin’e destek olan açıklamalarının yarattığı yansımalar henüz durulmamışken Rusya’nın Kudüs’te büyükelçilik ofisi kuracağının haberi geldi. Bu, 2018’de Trump’ın ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasının ardından gelen en önemli gelişme.
Jerusalem Post başta olmak üzere İsrail basınında olay geniş yer bulurken uluslararası ajanslar da konuyu gündeme aldı. Gelen bilgilere göre Rusya, hâlihazırda Tel Aviv’de bulunan büyükelçiliğinin bir ofisini Kudüs’te açmak üzere İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Kudüs Belediyesi ile bir anlaşma yapmış bulunuyor. İçinde diplomatlar için konutlar ve bir konferans salonu da bulunacak olan “konsolosluk ofisi”nin sırf bu özellikleriyle bile konsolosluk özelliklerinin ötesine geçeceği belirtiliyor.
Rusya’nın kararı, İsrail cephesinde coşkulu bir sevinç yarattı. İsrail Dışişleri, olayı bir “diplomatik başarı” olarak tanımladı bile. Zaten Kudüs’ün başkent olarak tanınması için birçok ülkeyle müzakere ettiklerini belirten İsrail hariciyecileri, Rusya’nın attığı bu adımla temel hedeflerine bir adım daha yaklaştıklarını mutlulukla açıkladılar.
Rusya’nın Kudüs’te büyükelçilik binası kuracağı arazinin, Rus Çarlığı’nın 1885’te satın aldığı bir yer olması, Rusya’nın Kudüs ve kutsal topraklar üzerindeki himaye ve hak iddialarının yüzyıllar ötesine uzanmış bir yansıması olma özelliğini de taşıyor. Genellikle Ortadoğu meselelerinin tarihi ele alınırken İngiliz ve Fransız eksenli yapılan değerlendirmelerde çok hatalı bir şekilde ihmal edilen “Rus parmağı” böylelikle bir kez daha görmek istemeyenlerin gözüne sokulmuş da oldu.
İsrail cephesinden gelen bir diğer açıklama ise Dışişleri Bakanı Eli Cohen’e ait. Cohen, Macaristan’ın da Kudüs’te bulunan ticari ofisini yakın zaman içinde büyükelçilik düzeyine yükselteceğinin “müjdesini” verdi. Macaristan’ın bu adımı sonucunda ilk kez bir AB ülkesinin de Kudüs’te büyükelçilik açtığına şahit olacağız. Macarlar ise bu açıklamayı ne inkâr etti ne de doğruladı. AB içindeki önemli bir Rus Truva atı olan Macar “Viktatörü” Orban’ın bu hamleyi hayata geçirmesi, Rusya’nın ardından hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Peki, Rusya’nın İsrail’e bu jestinin arkasında ne var? Olağan koşullarda Rusya, geçmişten beri bölgedeki Filistinli örgütlerin hamisi rolündeyken şimdi ne oldu da İsrail’e en çok ihtiyaç hissettiği bir konuda yardım eli uzattı? Bunda İsrail’in, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığı karşısındaki sessiz konumunun rol oynadığını tahmin etmek zor değil. İsrail her ne kadar BM oylamalarında Rusya karşısında oy kullansa da doğrudan Ukrayna’nın yanında da yer almayan nispi bir tarafsızlık izlemesinin Rusya açısından, hele ki içinde bulunduğu tecrit halinde, çok anlamı olduğu açık.
Olayın Türkiye’deki yansımaları ise çok daha önemli. Normalde İslamcıların sembollerinin başında gelen Kudüs, işin içinde Rusya olunca sessizlikle geçiştirilecek bir konu derecesine indirgeniverdi. Özellikle son yıllarda Türkiye’deki İslamcıların, Nakşîlerin, radikallikleriyle tanınmış Şeriatçı grupların Rus ekseninde konumlanması artık kimsenin inkâr edemeyeceği bir olgu. Elbette bu işin başını aslında AKP çekiyor. Erdoğan iktidarının, dümeni Rusya’dan yana kırması Rusya’nın özellikle Nakşi kökenli İslamcı hareketler üzerindeki tarihsel etkisinin yeni bir solukla ön plana çıkmasının da önünü açtı. O kadar ki yılların şiddetli Şii düşmanı hareketleri, Rus hatırına İran’ı, hatta Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı bile savunur oldular. Şimdi de hepsinin Kudüs’teki İsrail-Rusya ortak hamlesine yine benzer saiklerle sessiz kaldıklarına tanıklık ediyoruz.
Gerçi 2018’de de Trump’ın Kudüs hamlesinin yankıları yine İslamcı camianın derin sessizliğinde boğulmuştu. Çünkü bu sırada da hepsi Trump taraftarıydı. Ama şunu da görmezsek tablo eksik kalacaktır: Aslında bizzat Trump da ABD ve Batı İttifakı içinde Putin’in müttefiki hatta aygıtıydı. Garip değil aslında. Tarihte Kırım Savaşı’nda İngiliz hükümeti içinde, II. Dünya Savaşı esnasında hem İngiliz hem Amerikan yönetimleri içinde en üst düzeyden Rusçular oldu. Rusya, her alanda geri olsa bile ajan devşirmede dünyanın en yetenekli gücü hâlâ.
Hakan Fidan hariciyesi de bu sessizliğin bir başka boyutunu oluşturuyor. 2018’de düşük tonlu da olsa Trump’ı eleştiren bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, Rusya’nın hamlesi karşısında üzerinden beş gün geçmiş olmasına rağmen halen söz gümüşse sükût altındır prensibine sığınmış vaziyette. Büyük ihtimalle de böyle sürecek.
Sonuç: Bizim İslamcılarımız tüm “kâfirlere” karşı sözde çok yiğittir fakat İslamcılarımız açısından söz konusu Rusya ise elbette Kudüs bile teferruattır…