CHP’nin olağanüstü çağrısı sonrası TBMM yeterli toplantı sayısına ulaşamadığı için “sağlıkta şiddet” gündemli toplantı gerçekleşemedi.
CHP, İyi Parti ve DP’li milletvekilleri mecliste hazır bulunurken, AKP, MHP, HDP (ve BBP’yi temsilen Mustafa Destici) hazır bulunmadılar. Böylece toplantı mevcudu 200’ün altında kaldı ve meclis oturumu yapılamamış oldu.
Genel Kurul çıkışında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuya dair yorumu şöyle oldu:
“Parlamentoyu işlevsiz kılan, AK Parti ve MHP gelmedi. Dolayısıyla bundan sonra olacak bütün negatif olayların sorumlusu da onlardır.”
Burada Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na ve şahsında CHP’ye meclis aritmetiğini hatırlatmak zorunda hissediyoruz.
TBMM’nin internet sitesinde partilerin milletvekili dağılımını takip etmek mümkün. CHP’nin 134, İyi Parti’nin 37 ve DP’nin 2 milletvekilini topladığınız zaman 173 ediyor. Deva Partisi ve TİP’in milletvekilleri de haliyle yetmedi.
Toplantı yeter sayısı olan 200, AKP ve MHP ile değil, sadece HDP ile de sağlanabilirdi. Zira HDP’nin milletvekili sayısı 56. Kılıçdaroğlu, sağlıkta şiddet hususunda bundan böyle olacak olanlardan AKP’yi ve MHP’yi suçlamış. Haklı ama gördüğünüz üzere teşhis eksik.
AKP’li Başkanvekili Mahir Ünal’ın sosyal medyada “Sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetle mücadele için yapılan tüm çalışmaları görmezden gelip sadece bu cümleyi sarf edebilmek için toplantı daveti yaptılar,” diye cevap yetiştirmesi anlamsız. Mahir Ünal’ın sözünü ettiği “tüm çalışmalar”, Erdoğan’ın “giderlerse gitsinler” siyasetine tâbi. Dolayısıyla, sağlıkta şiddet sorununun siyasi kaynağı zaten AKP.
Kılıçdaroğlu’nun sorumlu olarak HDP’yi saymaması bilinçli bir tercih. Bir tür iltimas. Ama bu tercih ne kadar sağlıklı?
Aritmetik hesap, siyasi tavır belirlemek için genel geçer bir yaklaşım olmayabilir. Denilebilir ki, CHP’nin Genel Başkanı konuyu bu basitlikte ele almıyor ve AKP karşısında “özel bir dezavantajlı durum” yaşayan HDP’ye kredi tanıyor. HDP’nin, Türk Tabipler Birliği’nin önerdiği bir kanun değişikliğini meclise sunarak zaten bu konunun takipçisi olduğunu ve bu konuda suçlanamayacağını iddia edenler de olabilir.
Ama madem siyaset konuşuyoruz ve madem yüzeysel olmayalım, o halde HDP’yi de yüzeysel geçmeyelim.
HDP’nin mesafe koymamakla övündüğü, meşru silahlı hareket kabul ettiği PKK, sivil katliamlarıyla meşhur, çocuklara, işçilere, doktorlara ve öğretmenlere gücü yeten Kürt ırkçısı bir terör yapılanması. Bu ülkede AKP’nin azdırdığı lümpen kitleden önce doktorlar ve hemşireler PKK terörüyle katlediliyordu.
Üstelik bu öyle mazide kalmış mesele değil. 2015’te bile PKK terörüne kurban verdiğimiz doktorumuz var: Kulp-Lice arasında yolu kesilip uzun namlulu silahla taranan Abdullah Biroğul.
Mesele bununla da sınırlı değil. PKK’nın yurtiçindeki eylemlerinde çok defa sağlık ocağı ve hastanelerin hedef alındığı da sır değil. Hasta ihbarı yapıp gelen ambulansı şoförü, doktoru, hemşiresiyle kaçıracak kadar gözü dönmüş, nöbette çıkıp evine giden hemşireye suikast düzenleyecek kadar şeref yoksunu, düpedüz sağlıkçı katili bir örgüt bu.
Yani sağlıkta şiddet gibi bir konuda meclisten kaçıp toplantı yeter sayısını sabote etmek, zaten HDP gibi doktor katili bir örgüt uzantısının canına minnet!
Ayrıca saf olmayalım. HDP’nin toplantı yeter sayısına dâhil olmaması hesaplı bir hamledir. Bir yandan AKP’ye boncuk atmışlardır, bir yandan da muhalefete kendilerini dayatmış, “bensiz hiçsin” mesajı vermişlerdir. Oysa Türkiye’nin geleceğinde ne dinci siyaset var, ne de sırtını teröre yaslamış şovenist bölücüler…
Kılıçdaroğlu kendince vicdanlı davranmış olabilir. Sırf, iktidar bloğunda görünmediği için bile HDP’ye iltimas geçmiş, hatta muhalefetin lokomotifi hüviyetiyle HDP seçmenini kırmak istememiş de olabilir ama gerçekler bu tasarrufu boşa çıkarır nitelikte.
Günün sonunda Kılıçdaroğlu’nun verdiği görüntü, HDP’nin kendini dayatma şantajına boyun eğme görüntüsüdür. Kılıçdaroğlu belki kendi açısından bunu helalleşme konseptine oturtuyor ama gerçeklerin üstünü örtmenin siyaset tarihinde iyi sonuç verdiği örnekler pek az.
Bir de HDP’nin “devlet korkusuyla” mecliste bu tutumu alarak muhalefeti yalnız bırakmak zorunda kaldığı iddiası var. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynısını yapar. Tüm muhalefeti sırtından vurur ve daha önce anlaşma yoluyla yaptığını, bu defa tehditle yapar ve yine Tayyip Erdoğan’a kazandırır. Bu iddia da olsa olsa HDP’nin güvenilir olmadığının bir başta ifadesi olarak kabul edilmeli.