Son zamanlarda gazete ve televizyonlarda İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamalarını görüyoruz. Yapılan açıklamalara göre şu kadar kaçak göçmen yakalandı, bu kadar uyuşturucu kaçakçısı ele geçirildi vs.
Bu uyuşturucu baronlarının arasında kırmızı bültenle tüm dünyada aranan isimler de var.
Bunlar elbette önemli başarılar. Ama bunları reklam haline getirmek de gereksiz. Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın görevi zaten bu: Suçluları yakalamak! Görevini yaptığı için “aferin” beklememeli. Ancak Türkiye’de işini yapan o kadar az kurum ve kişi kaldı ki, en muhalifimiz bile Ali Yerlikaya’yı görse boynuna sarılacak.
Abartmıyorum. TBMM’deki bütçe görüşmelerinde tüm muhalefet partileri Ali Yerlikaya’dan övgüyle bahsettiler ve Yerlikaya’ya “açık çek” verdiler. O kadar ki, ultra muhalif TİP milletvekili Ahmet Şık bile Yerlikaya’ya hayranlığını dile getirmekten geri kalmadı.
E tabi, polis muh(a)birliğinden gelme Ahmet Şık, İçişleri Bakanı’na hayran olmayacak da kime olacak?
Bana kalırsa Ali Yerlikaya’daki bu görev aşkı da Türkiye’yi çetelerden, baronlardan, teröristlerden temizlemek için değil. O da diğer AKP’li bürokratlar gibi kendisine söyleneni yapıyor.
Tıpkı önceki İçişleri Bakanı’nın yaptığı gibi.
Talimatı veren, önceki Bakana Türkiye’ye kaçak göçmen girişi için göz yumulması, tüm dünyada aranan uyuşturucu baronlarının ülkeye girişlerinin sağlanması ve bunlara kimlik verilmesi talimatını vermişti.
Talimatı veren malum kişi de, talimatla hareket eden bakan da hepimizin malumu. Türkiye bu şekilde birkaç yıl içinde uyuşturucu çeteleri için “barınma merkezi” haline geldi. Çete liderleri ve üyeleri, AKP’den aldıkları kimlikler sayesinde yıllardır Türkiye’de rahatça yaşadılar ve “işlerini” yürüttüler.
Şimdi yine talimat verme makamındaki kişi, bu çetelerin tasfiyesini, baronların yakalanmasını ve kaçak göçmenlere göz açtırılmamasını emretti.
Bu arada Türkiye uyuşturucu merkezlerinden biri haline mi gelmiş, milyonlarca sığınmacı Türk toplum yapısını mı değiştirmiş, Türkiye uyuşturucu baronları ve çete liderleri için adeta bir “sığınma evi”ne mi dönüşmüş, umurlarında değil. Talimat makamındaki şahsın umurunda olan tek şey, iktidarının bekası.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Hürriyet gazetesinde bir haber vardı. Türkiye’de yakalanan uyuşturucu baronları ve çete liderleri ile ilgili haberde, Kara Mamba lakaplı Isaac Bignan, Arnavut El Chapo lakaplı Dritan Rexhepi, Comanchero çetesi lideri Hakan Ayık gibi önemli isimlerin Türkiye’de yakalandıklarından övgüyle bahsediliyordu.
İyi de, bu isimler kim bilir kaç zamandır Türkiye’de; bunlar ülkeye nasıl girdi? Nereden girdi? İçişleri Bakanları arasında kıyas yapıyoruz ya, kimin zamanında girdiler? Bu isimlerden ve çetelerinin yöneticilerinden kaç tanesi Türkiye’den vatandaşlık aldı? Bu uyuşturucu baronlarına Türk vatandaşlığını hangi bakan verdi?
Bugünkü Sözcü gazetesinde de konu ile ilgili bir haber var. Habere göre Comanchero çetesinin yöneticilerinden Nıkolay Ankov, tüm dünyada kırmızı bültenle aranırken, konut satın alma yolu ile Türk vatandaşı yapılmış. Haberde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın Ankov için verdiği uygunluk belgesi de var.
Ali Yerlikaya’nın çalışmaları elbette önemli ve başarılı. Bundan kimsenin şüphesi yok. Ancak bu operasyonların neden yapıldığını da iyi anlamamız gerekiyor.
Burada AKP ve Erdoğan iki şeyi hedefliyor:
Birincisi haddinden fazla güçlenen önceki bakanı ve kurduğu yapıyı tasfiye etmek. Görevini yapmayan eski İçişleri Bakanı ve görevini yapan yeni Bakan. İkisi de AKP’nin bakanı ancak bakanları değiştiren Erdoğan. Böylelikle Türkiye’nin uyuşturucu baronlarıyla doldurulmasının sorumluluğundan bir anda sıyrılıyor. Çünkü baronlara göz açtırmayan yeni bakanı da Erdoğan atadı.
İkincisi, yaklaşan yerel seçimler öncesinde vatandaşın gözünü boyuyorlar. Türkiye’de kaçak göçmenlerle de, uyuşturucu baronlarıyla da biz mücadele ederiz diyorlar.
Klasik AKP taktiğidir; önce sorunu yaratıyorlar, sonra da çözermiş gibi yapıp göz boyuyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiye’nin uyuşturucu baronlarıyla doldurulmasının sorumluluğundan kaçamazlar.
