Önce Pazarcık depremiyle ağladık, ardından da Elbistan depremiyle kahrolduk.
Ailemizin, akrabalarımızın, sevdiklerimizin yanında olamamanın verdiği acı; enkaz altında kalanlara el uzatamadan sadece izlemenin yarattığı büyük çaresizlikle birleşti.
Diğer yandan AKP iktidarının her felaketinde tel tel dökülen “inşaat medeniyetine” tanıklık etmek büyük bir öfkeye de sebep oluyor.
“Dağları delmekle, duble yollar yapmakla, havalimanları açmakla” övünen; iktidarını bu temele oturtan ve “eski Türkiye”yi buradan aşağılayan bir iktidarın bütün defoları her felaket sonrası tüm çarpıcılığıyla açığa çıkıyor.
“Bu temel”in ne kadar çürük olduğuna Pazarcık ve Elbistan depremlerinde yeniden tanıklık ettik.
Depremin hemen ardından AKP’nin çok övündüğü duble yollar karpuz gibi ikiye yarıldı ve ulaşıma kapandı. Muhtemeldir ki halkın parasını hala ödediği bu otobanlar, halkın en çok ihtiyaç duyduğu anda devre dışı kaldı ve halk “eski Türkiye”nin inşa ettiği, “gösterişsiz” ama “sağlam” karayollarına yönlendirildi.
Bu otobanlarla birlikte inşa edilen köprüler ve viyadükler de depremden nasibini aldı. Pek çoğu “dünyada en çok devlet ihalesi alan şanslı müteahhitler” tarafından yapılan bu yapılar ilk sınavda göçtü.
Sistem öyle bir çöktü ki, bu sefer de deprem bölgesine yakın olan yollar kar sebebiyle ulaşıma kapandı ve deprem bölgesinden kaçmaya çalışan halk tam bir kapana kısılmış oldu.
Depreme hazırlıksız yakalanan iktidarın karayolları memurları haftalar öncesinden haber verilen kar yağışına da hazırlıksız yakalandı!
Keşke çöken sadece otobanlar olsaydı!
Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’ın böylesi bir olaydan bile bir mağduriyet yaratmak amacıyla söylediği ve yıkılan binaların sorumlusunun “eski Türkiye” olduğunu ima eden, “Eski hastane binası yıkıldı ama yeni hastane binasına bir şey olmadı” ifadesi gerçeği yansıtmıyor.
Deprem yönetmeliğine uygun inşa edildiği ve denetlendiği söylenen birçok “yeni bina” da çöktü. Yapılan binaları denetleyen ve “imar izni” veren Adıyaman Belediyesi binasının çökmesi tam da AKP’li yılları anlatan trajik bir olay olarak tarihte yerini aldı.
Uzmanların göl havzasına inşa edildiği için uyarıda bulunduğu ve böylesine kritik bir anda çok faydalı olabilecek Hatay Havalimanı’nın pisti çöktüğü için devre dışı kaldı ve an itibariyle kullanılamıyor.
Peki deprem bölgesinde yaralanan vatandaşlarımızı taşıyan uçak nereye iniş yapıyor? AKP’nin yok etmeye çalıştığı Atatürk Havalimanı’na!
İktidarın Limak’a yaptırdığı İskenderun Limanı’nda da deprem sonucu oluşan büyük çökmeler var ve bu liman üzerinden yapılabilecek yardımlar da böylece devre dışı kalmış durumda.
AKP’nin karada, havada ve denizde kurduğu sahte inşaat medeniyeti çökerken insanın aklına deprem bölgesine yakın olan Mersin Akkuyu Nükleer Santrali geliyor.
Santralin yakınlarında “ölü bir fay hattının bulunduğu ve bunun ciddi bir risk teşkil ettiği” iddiası basında yer almıştı.
Yıllardır 1999’da “hükümet aciz kaldı” diyen ak troller, bugün iktidarın sorumluluğunu gizlemek için depremin “Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi” olduğu propagandasına başlamış durumda.
Hayır! Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi; tüm uzmanlar iktidarı uyarırken, “deprem vergileriyle duble yol yaptık” diyen AKP’nin iktidara gelmesiydi.
Çöken sadece yapılar değil, 20 senelik bir iktidarın kurduğu ve “altı boş” olan bir “inşaat ülkesi”. Enkaz altında kalanlar ise bizler oluyoruz.