İktidarın İstanbul depremine karşı tedbir almadığını düşünenler yanılıyorlar (!)
Çevre Bakanı Murat Kurum’un dün yaptığı “İstanbul’da 1,5 milyon riskli konutu belirlediğimiz iki rezerv alana, hem Anadolu hem Avrupa Yakası’na taşıyacağız” açıklaması, AKP’nin depreme hazırlandığını göstermiyor mu?
Tayyip Erdoğan da Maraş depremleri sonrasında ihmalleri konuşmak yerine; muhalefetin “kentsel dönüşüme” nasıl engel olduğunu, “artık kimsenin kaprisiyle uğraşmayacaklarını ve kentsel dönüşümü hızlandıracaklarını” anlatıyor.
Her felaketi “fırsat” olarak gören, “devleti şirket gibi yönetmekle” övünen bir zihniyetten başka ne çıkabilir ki?
Kurum’un yaptığı açıklama da olası depremin nasıl bir fırsata dönüştürüleceğini gösteriyor.
6 milyon İstanbulluyu doğrudan ilgilendiren bu plana göre yüz binlerce apartman yıkılacak ve burada yaşayan nüfus rezerv alanlarına “sürülecek”.
“Rezerv alanı” denildiğinde kulağa hoş gelse de söz konusu bölgeler İstanbul sınırları içinde geçse bile “İstanbul’la ilgisi olmayan” ve İstanbul’a çok uzak yerler.
Bu bölgelerin önemli bir kısmının ormanlık arazisi olduğu İstanbul haritasına bakıldığında kolayca anlaşılabilir. İlçe merkezlerine yakın bölgelerde yeni konut alanı zaten yok.
Kurulmak istenen yeni şehirlerin, yüzölçümü az olan İstanbul’un doğal yapısına zarar vermemesi imkansız. Sadece kuzey otobanı için milyonlarca ağaç kesimi yapıldı. Bu plan gerçekleşirse İstanbul’da ağaç kalmaz.
Peki bahsettiğimiz “AKP’nin İstanbul’a çökme planı” nedir?
Depremin doğrudan etkileyeceği tahmin edilen ilçelerin tamamen yıkılmasını içeren korkunç bir tasarı hazırlanıyor.
İktidar; Tuzla’dan başlayan, Pendik, Kartal, Maltepe, Kadıköy, Fatih ve Bakırköy olarak devam eden İstanbul’un kıyı şeridinde yaşayan tüm nüfusu yerinden etmeyi ve buraları boşaltmayı amaçlıyor.
Söz konusu bölgedeki seçmenin ezici çoğunluğunun muhalif olması tesadüf değil.
Bu bölgeler riskli alan ilan edilecek; buralarda yaşayan orta gelirli insanlar ücra yerlere sürülecek, onların terk etmek zorunda kaldığı yerler “depreme dayanıklı” ultra lüks yapılarla doldurulacak.
Bu yapılar kimse satılacak? Elbette ülkenin “yerli ve milli” zenginlerine ve Araplara…
Senelerdir uygulanan demografik dönüşüm projesinin coğrafi bir dönüşümle tamamlanması isteniyor.
“Riskli konutta” yaşayan birisi olarak “kentsel dönüşüme” karşı olmam söz konusu olamaz. Üstelik depremin giderek yaklaştığı böyle bir zamanda…
Ancak AKP iktidarının asıl amacının depremin yaratacağı tahribata engel olmak değil, depremi “silah” olarak kullanarak; “beyaz Türklerin” elindeki sermayeye el koymak olduğunu da görüyorum.
Kanal İstanbul projesinin gerçek amacı neyse, AKP’nin İstanbul’da kentsel dönüşüm planının amacı da tam olarak budur.
Ama iktidar İstanbul’a çökemeyecek çünkü kaybedecek.
Türkiye’nin önündeki en büyük sorun etkilerini her geçen gün daha fazla hissettiğimiz güvenli konut sorunu.
Kim gelirse gelsin eski binaların yenileneceği, “çarşı” dediğimiz ilçe merkezlerinin yeniden düzenleneceği, yeni şehir planlarının hayata geçeceği devasa bir proje artık zorunluluk haline gelmiştir.
Örnek ülke olarak gösterilen Şili’nin “kentsel dönüşümünü” Pinochet’in dipçiğiyle gerçekleştirdiğini unutmayalım.
Konut sorunu üzerinden kurulacak bir diktatörlük, en az deprem kadar hayati bir risktir.
Türkiye’nin yeni iktidarı kısa vadede nokta atışıyla acil tedbirler almalı, orta vadede ise maliyetini halkla paylaşarak büyük bir adım atmalıdır.
Mahallemizden vazgeçersek, ülkemizden de vazgeçeriz.
