Deprem felaketinin üzerinden 1 hafta geçti. Bu kadar uzun bir süre sonra bile ulaşılamayan köyler, Gölbaşı gibi su sıkıntısı yaşanan ilçe merkezleri ve barınma ihtiyacının giderilmediği yerler var.
İktidar kanalları ise depremin “asrın felaketi” olduğunu, böylesi bir felaket karşısında her devletin yetersiz kalacağını ancak buna rağmen devletin her yere ulaştığını anlatan propaganda faaliyetleriyle meşgul.
Muhalefeti deprem üzerinden siyaset yapmakla suçlayan iktidar, geçmişte yaşanan depremleri anlatarak “iktidarın ne kadar başarılı olduğuna” inanmamızı istiyor. Bu propaganda iktidar için bir beka meselesi haline gelmiş durumda.
Diğer taraftan gündem, müteahhitler ve yağmacılar üzerinden farklı noktalara yönlendiriliyor. Yıkılan binaların müteahhitlerinin tutuklanması ve yağmacıların ön plana çıkarılmasının sebebi, esas gündem olan hükümetin acziyetinin üzerini örtmek.
Merve Özkorkmaz isimli bir arama kurtarma görevlisinin sosyal medyada aktardıkları deprem sonrası yaşanan kaosu net biçimde ortaya koyuyor.
Özkorkmaz, “deprem bölgesine ilk gidenlerden olduğunu ancak kriz merkezine 14 saat sonra ulaşabildiğini, Sakarya’dan görevli oldukları İslahiye’ye ulaştıklarında çevrede hiçbir yetkilinin olmadığını ve kendilerine ‘otobüste uyuyun, sabah çıkarsınız’ denildiğini” anlatıyor.
Özkorkmaz, “afet sonrası çok uzun sayılacak bu zaman zarfında bürokratik yazıların ve imzaların beklendiğini, herkesin birbirinin suratına boş boş baktığını ve devletin afet kurumunun iş yapamazlığının o an tamamen ortaya çıktığını” yazıyor.
Sadece İslahiye’de değil; Hatay’da da Maraş’ta da Adıyaman’da da durum farklı değildi.
Bu canlı tanıklık, devletin afet sonrasında “uyanamadığını” gösteriyor. Sonuç ise, geç ve yetersiz müdahaleden dolayı kurtarılamayan insanlar oldu.
Zonguldak’ta göreve hazır bekleyen madencilerin ancak 1 gün sonra ve karayoluyla gönderilmesinin sorumluları hesap vermelidir. Türkiye’deki tüm madenciler hemen olay yerine sevk edilse çok daha fazla sayıda insan kurtarılacaktı.
Bölgeye yakın tüm iş makineleri afet bölgesine gönderilse sosyal medyada sıklıkla duyduğumuz sıkıntılar yaşanmayacak, daha verimli bir arama kurtarma faaliyeti yapılacaktı.
Asker ilk andan itibaren arama kurtarmaya dahil olsa yağmacılık olayları ortaya çıkmayacak ve kim bilir kaç el canlı biçimde tutulacaktı?
Bunları yapmayan devlet yetkilileri uzun süre birbirlerine “boş boş” bakmış, “Başkan”dan gelecek talimatları beklemiş, bu arada zaman su gibi akıp gitmişti.
Bu kaos ortamında iktidarın aklına gelen, faydalı olabilecek tüm personeli bölgeye yığmak ve organizasyonu sağlamak değil; sosyal medyaya erişim engeli getirmek oldu. Sadece bu bile “devlet aklının” neyle meşgul olduğunu gösteren ve tarihe geçecek nitelikte bir olaydır.
Çöken sadece binalar değildir. “Hızlı hareket etme” iddiasında olan bir kabile düzeninin devletin tüm birikimini yok ettiği ortaya çıkmış, böylesine temelsiz bir sistem enkaz altında kalmıştır.
Şimdi de kabile reisi, iktidarının geleceği adına “tüm sorumlulardan hesap sorulacağını” söyleyerek önümüze birkaç tane müteahhit ve yağmacı koyuyor; böylece kendi sorumluluğunu unutturmak istiyor.
Yaptıkları şey, ufak piyonları feda etmek ve asıl taşları saklamaktan ibaret.