Depremden sonra ortaya çıkan büyük acizlik durumu, Türk halkının seferber olmasına neden oldu. Ancak AKP lideri ve liderliği her zamanki gibi kendi ikbalini ve çıkarlarını düşünen bir hezeyan haliyle hareket etti.
Ne acıdır ki; kimse bu tür durumlarda artık, “muhalefet spekülasyon yapıyor, ortalığı karıştırıyor” demiyor. AKP’liler bile “Reis bu işin de altından bir şekilde kalkar” şeklinde propaganda yapıyorlar.
AKP deprem bölgesindeki on binlerce askeri kışlalara hapsetti. Güçlü devletin ortaya çıkması için gerçek bir fırsattı bu. Ancak halk “güçlü devletini” yine yanında göremeyeceğini, ancak karşısında görebileceğini kısa sürede anladı.
Asker kışlasından çıkamazdı ancak “zafiyet” olamazdı. Bu yüzden anında OHAL ilan edildi. Zaten AKP lideri de OHAL’in ilanını bir deprem değil, bir güvenlik önlemi olarak gerekçelendirdi. Tayyip Erdoğan OHAL açıklamasında özellikle yağmacılara vurgu yaptı. Ki bu bile bir itiraftır.
“Devletimiz çok güçlü müdahale etti, hemen depremzedelere yardımcı oldu” yalanını bir yana bırakalım, sağ kurtulan depremzedelerin bile yağmacıların eline terk edildiği ortaya çıktı. Peki, 30 bin bekçi, 250 bin polis ile kurulan aygıt ne için vardı?
Muazzam bir güvenlik krizi ve hukuksuzluk ortamının ortaya çıktığı ortadaydı. Ancak ilk günden başlayan Twitter yasağı, AKP’nin OHAL’i bölgede hukuk düzenini sağlamak için değil, tam tersine Türkiye çapında hukuksuz baskılar için bahane olarak kullanacağının bariz bir göstergesiydi.
OHAL ilanından sonra herkesin aklına ilk gelen soru ise şu oldu: AKP acaba seçimleri iptal eder mi? Depremi yine siyasi bir fırsata çevirir mi?
Bu soruyu doğru bir şekilde sormak gerekiyor. Seçimlerin AKP ve MHP’nin dayattığı 14 Mayıs tarihinde yapılması artık büyük ihtimalle imkân dâhilinde değildir. Ancak seçimlerin yapılması gereken en geç tarih 18 Haziran tarihi burada önemlidir. AKP bu tarihi de es geçip, seçimleri belirsiz bir tarihe erteleyebilir mi?
Seçimlerin ertelenmesi ile ilgili ilk açıklamayı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener yaptı ve 18 Haziran’ı işaret etti. Kendisine sorulan, daha uzun bir erteleme olasılığına ise çok net bir yanıt vermedi ve bunu pek mümkün görmediğini belirtti.
Meral Akşener, tecrübeli bir siyasi ancak konuda muğlâk konuşması doğru olmamış. Kesinlikle vermesi gereken yanıt şu olmalıydı: Seçimin 18 Haziran’dan da sonraya ertelenmesi kesinlikle Anayasa’ya aykırıdır ama AKP Türkiye’sinde her türlü hukuksuzluk mümkündür.
Anayasa’nın 78. Maddesini aynen aktarıyoruz:
“Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir.
Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir.”
Burada yoruma açık hiçbir durum yoktur. Deprem savaş değildir. Bu yüzden bazı kişiler, yasanın bu çok açık lafzına ve emrine binaen, büyük bir saflıkla AKP’nin seçimleri en fazla olağan tarihine, yani 18 Haziran’a kadar erteleyebileceğini ileri sürüyor.
Bu mantığa göre AKP’nin 20 yıldır Anayasa’yı ve hatta kendi çıkardığı yasaları ve Anayasa maddelerini defalarca ihlal etmesini ve deliş deşik etmesini de hiçbir şekilde açıklayamayız.
Bir AKP “Anayasası”, AKP düsturu yazın derseniz; 20 yılın tek kuralı şu olabilir: Eğer Anayasa maddesi AKP’nin bir hukuksuzluğuna engel oluyorsa, mutlaka ve mutlaka o madde çiğnenecek demektir.
Burada sormamız gereken soru artık; AKP seçim sürecinde hukuksuzluklara ve yolsuzluklara başvuracak mı sorusu değildir. Bunlar kesinlikle olacaktır. Deprem olmasa da olacaktı.
Mesele şudur; AKP iktidarı aslında çoktan yıkılmalıydı. 2013 Gezi Direnişi’nden itibaren AKP’nin iktidarda kalması, biraz değil daha çok da parlamenter muhalefetin liderlerinin çabalarıyla olmuştur. Toplumsal, ekonomik, ideolojik hiçbir meşruluğu kalmayan, dar bir inşaat çetesinin dışında kendi oligarşisini bile yaratamamış bir dikta, daha güçlü olduğu için değil, daha güçsüz olduğu için her geçen ay ve yıl despotlaştı. Türkiye’de yapay bir faşizm kuruldu. AKP faşizmi, AKP’nin gücünün değil, güçsüzleşmesinin sonucudur.
AKP iktidarı iç ve dış çıkarlar çerçevesinde yapay olarak ayakta tutuluyor. Saraydaki “irade” tarih ve toplum dışıdır. Bu yüzden iradeyi ayakta tutacak çok yapay bir denge kurulmuştur. Yapay Dengeyi koruyabilmek için illegaliteye başvurmak zorundaydılar. Saray öbekli örgütlenme, AKP güçlü olduğu için değil, çürümesi aşırı uzun sürdüğü için faşizme yöneldi. Bir türlü bu çürük elmayı dalından koparıp çöpe atacak iradenin ortaya çıkmamasından, bugün artık topyekun bir kokuşmuşluk içindeyiz. Etrafımızda ayakta duran, yıkılmayan hiçbir şey yok. Adeta toprak bile bu yapıyı artık kabul etmiyor, kusuyor.
Nihayet deprem muhalefetin yapamadığını ya da yapmadığını gerçekleştirmiş, küçük değil dev bir darbe vurmuştur AKP düzenine. İçi kurtçuk dolu çürük elma yere düşmüştür. Ancak hâlâ AKP yaşıyormuş, tepedeymiş numarası yapılıyor.
Muhalefet yıllarca halkı “önümüzdeki seçimi bekleyin” diye uyuttu. Halk da çocuklarının, gençlerinin canını korumak, ağır bedellerden kaçınmak için bu garip tiyatro oyununu gönülsüz kabul etti. Çok önemli (!) denen seçim geceleri ise bu sözde muhalif liderler kınamalar, “yasal haklarımızı arayacağız” demeçleriyle ortadan kayboldular.
AKP seçimleri ertelerse, asıl kendisini ayakta tutan bu en büyük oyunu ortadan kaldırmış olur. AKP için en büyük intihar budur. Yok seçimleri yapalım derlerse, zaten sonuçlar bellidir. AKP gidecektir! Öyle veya böyle!
Seçim olsa da olmasa da AKP dönemi kapanmıştır. Eğer seçimleri belirsiz bir süreyle ertelemek gibi çılgınca bir yola girerlerse, kendileri için çok daha felaket bir durum ortaya çıkacaktır.
Çokça yinelenen bir slogan var. “Enkazın altında devlet de kaldı.”
Devlet soyut bir varlıktır ve enkazın altında kalan AKP çetesidir. Kendileri ile birlikte devleti yok etmek isteyebilirler ancak zaten devlet Türk milletinin şuurunda yaşamaktadır. AKP’nin son yıkım planı anlamsızdır.
Türk milleti AKP’nin enkazın altından çıkmasına izin vermeyecek ve ayrıca gerçek Türk Devleti bu süreçte “milletin azim ve kararlığıyla” yeniden yükselecektir.