AKP diktasının depremin hemen ardından aklına gelen ilk şey, üniversiteleri kapatmak oldu. Ne depremzedeler için çadır kentler kurmak, ne iyi durumdaki kamu binalarını değerlendirmek, ne de başka bir şey…
Bu kararın alınmasının ardındaki demografik dönüşüm, daha açık ifadeyle bölgenin Türksüzleştirilmesi hedefini daha önce de yazdık. Türk insanının bu bölgeden uzaklaştırılması, Türkiye’yi toptan Araplaştırmayı başarsa çok mutlu olacak olan iktidarın eline geçen fırsatı değerlendirmesinden başka bir şey değil.
Fakat diğer taraftan konuya bir de eğitim açısından yaklaşmak lazım. Eğitim, bir ülkenin kriz anlarında ilk sırada feda edebileceği kadar önemsiz bir alan mı? Yoksa bunun tam tersine, en ağır hallerde bile asla vazgeçilemeyecek bir olmazsa olmaz mı?
Eğitimin; asla vazgeçilemeyecek, ulusun geleceği anlamına gelen en temel saha olduğunu görmek için biraz akıl, biraz vicdan ve biraz da eğitimli olmak yeterli. Biraz diyorum ama bunun birazı geçtim, çok azı bile AKP rüesasında mevut değil… Bu nedenle onlar açısından eğitim olsa da olur olmazsa da olur, hatta hiç olmasa da halk cahil kalsa daha iyi olur diye değerlendirilen bir şey.
Eğitimin vazgeçilmezliği için dünya ve Türkiye tarihinden birçok örnek vermek mümkün. Hiçbir ülke, doğal afetlerde de savaşlarda da eğitimden vazgeçmemiştir. Türkiye de öyledir. Türkiye; 1911 Trablusgarb ve 1912 Balkan Harp’lerini, 1914-1918 Dünya Savaşı’nı ve hemen ardından da 1922’ye kadar Kurtuluş Savaşı’nı yaşadı. 10 yılı aşkın süre zarfında aralıksız savaştık ama Türkiye’de eğitim devam etti. Sadece şehirlerde değil, kasabalarda da çocuklar, gençler okula gitmeye devam etti. Çünkü milletin geleceği ancak eğitimli, aydınlanmış bir nesille kurulacaktı.
1921’in Temmuz ayı, Kurtuluş Savaşımızın en ağır dönemiydi. Yunan Ordusu, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde üstünlük sağlamış ve son derece tehlikeli bir şekilde Anadolu içlerine doğru ilerlemişti. O kadar ki Türk Ordusu, Sakarya gerisine çekilmek zorunda kalmıştı. Cephede bunların yaşandığı günlerde, Atatürk, Ankara’da öğretmenlerle Maarif Kongresi’ni topladı. Eğitim sekteye uğramadığı gibi Atatürk başta olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın lider kadrosu, Türkiye’nin geleceğinin eğitimli nesiller yetiştirmekle aydınlanacağını çok iyi biliyor ve ona göre davranıyordu. Bu da eğitim savaşıydı, cehalete karşı savaştı. Ve sonunda her iki savaş da kazanılmıştı.
Şimdi ise AKP ve reisi, kriz anında ilk “tedbir” olarak eğitimi ortadan kaldırmayı akıl ediyor. Toplumdan gelen tepkilere kulak tıkıyor. Bari bazı dersler okulda yapılsın diye hibrit (melez) bir eğitim sistemi önerenleri de dikkate almıyor. En son dün, YÖK Başkanı, artık bir şeyler söylemek zorunda kalmış olacak ki, bu konunun Nisan ayında tekrar masaya yatırılacağını açıkladı. Onun bu açıklamasının hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını, reis ne derse onun olacağını aslında bizim kadar kendisi de biliyor olmalı…
AKP, üniversiteleri ve eğitimi durdurma zevkini ilk defa pandemide tattı. Dünyada örgün eğitime en uzun süreyle “ara verilen” ülkeler arasında Türkiye ilk sıralardaydı. Bu yeni kapatmanın ardında AKP sayesinde bir kuşak neredeyse hiç okul, amfi, kampüs, hoca, asistan, laboratuvar vs görmeden mezun olacak!
Oysa birçok çözüm üretilebilirdi. Geçen gün yine Türk Solu’nda Erkan Karaarslan’ın yazdığı gibi cemaat, tarikat yurtlarına kimse dokunmadı. Diyanet’e ait yurtlar da aynı şekilde gündeme dahi alınmadı. İlla depremzedeleri yerleştirecek bir yer bulunacaksa buralar kullanılabilirdi. Ya da olmadı insanlar camilerde barındırılabilirdi. Hemen olmaz demeyin… Balkan Harbi’nin ardından İstanbul’a gelen muhacirler uzun süre camilerde konuk edilmemiş miydi? Ama elbette AKP için eğitimden vazgeçmek tüm bunlara göre çok ama çok kolay ve güzeldir.
İşin bir başka boyutu bu karar alınırken, depremzede ailelerin, üniversite okuyan çocuklarının eğitimlerinin aksaması hakkında ne düşündüklerinin de asla sorulmamış olması. Hiç şüphem yok ki herhangi bir Türk ailesi için çocuğunun eğitimi, yani hem onun hem de ülkenin, milletin geleceği açısından birinci sırada gelir. İsterse o aile depremzede olsun. Aylarca çadırda kalmayı kabul eder, yeter ki evladım okusun der. Ama AKP bunu demez işte!
Çünkü AKP eğitimin düşmanıdır, cehaletin dostudur. Çünkü ancak cehaletle ayakta kalabileceğini bilir. Ne de olsa reisinin de diploması, eğitimi, kültürü vs yoktur ama reis olmuştur işte. Sıradan bir AKP’li de bir küçük reis olduğu için o da cahilliğe tapar, cehaletle beslenir. AKP, cehalet babasıdır, Ebu Cehil’dir.
Daha önce eğitimli insandan rahatsız olduğunu söyleyen bir “akademisyenleri” de vardı hatırlarsanız. Aslında o, içlerinde en dürüst olanlarıydı. Fikrini, hissini açık açık söylemişti.
Eğitim varsa AKP yok, cehalet varsa AKP var. Formül bu kadar basit!
Tüm Türk halkını eğitime yani her anlamda geleceğimize sahip çıkmaya davet ediyorum.