İstanbul’da kızamık salgını var. Dünkü haberlere göre şimdiye kadar iki çocuk, salgın sonucu hayatını kaybetti. Oysa kızamık, Türkiye gibi belli oranda gelişebilmiş ülkelerde neredeyse tamamen göz ardı edilecek seviyelerdeydi.
Olanakların kısıtlı olduğu eski dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin iyi kötü bir sağlık sistemi vardı ve doğumdan itibaren yurdun dört bir yanında en temel aşılar ebe ve hemşireler tarafından uygulanırdı. Şimdi ise sadece kızamık değil çocuk felci, tüberküloz, şark çıbanı gibi hastalıklar da dönem dönem yeniden ortaya çıkıyor. Oysa biz bu hastalıkların adını bile unutmuştuk.
Ne zamana kadar mı?
Bakın size kısa bir Google aramasıyla karşıma çıkan 2015 tarihli bir Washington Post haberini aktarayım. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 verilerine göre Türkiye, kızamığa karşı %98 aşılama oranıyla üst sıralardaymış. Fakat 2021’e gelindiğinde toplumdaki bağışıklığın %96’ya düştüğü görülüyor. Geçtiğimiz iki senede bunun daha da düştüğünü tahmin etmek zor değil.
2010’larda komplo teorileri çokça etrafa saçılmaya ve sahte bilgi sorgulanmaksızın zihinleri kirletmeye başladı. Özellikle Covid salgınıyla birlikte virüsten daha tehlikeli bir aşı karşıtlığının Türkiye’de de kendini gösterdiğini gördük.
Yükselen aşı karşıtlığı sadece Covid ölümlerini arttırmadı. Covid aşıları ve bez maske ile ilgili kökten dinci Hıristiyan kaynaklardan yayılan, burada AKP gericiliğiyle birleşen cahil paranoya, daha geriden gelen komploculukla birlikte diğer tüm aşılara karşı bir reddiye akımı meydana getirdi. 2019’da Soner Yalçın’ın sahte bilgiyle doldurduğu Kara Kutu kitabının yaydığı hurafelerin de bunda önemli payı var. Sonuçta eğitimli eğitimsiz, çocuğunu aşıdan mahrum bırakan hatırı sayılır bir kitle oluştu.
Washington Post’taki aynı habere göre dönem çevremizde kızamık aşı oranı %75’in altında kalan 4 ülke varmış. Tahmin edin hangileri.
Suriye, Irak, Afganistan ve Pakistan. Nasıl ama?
Bugün dahi kızamık aşılamada Suriye %59, Irak %75, Afganistan %63’te seyrediyor. Pakistan ise daha yeni %80’i yakalamış durumda. Tabi bunlar resmi rakamlar. Ve adı geçen ülkeler adam gibi kayıt tutacak gerçek bir devletten bile mahrum.
Yani mevcut manzarada Türkiye olarak iki katı talihsizlik içindeyiz. Aşı karşıtlığının sebep olduğu halk sağlığı tehlikesi artık ciddi bir ulusal güvenlik sorunu. Ama çok daha büyük sorun, AKP’nin Türk milletini yok etmek için fırsat gördüğü Araplara, Peştunlara, Pencabilere sınırları sonuna kadar açma politikası. Ve demografik istila bombardımanı sadece medeni ölçülerde bin yıl geride değil. Tıbben de sakıncalı.
Elbette 2023 yılındayız. Tıp ilerledi. Çok şeyin ilacı var. Ama buna rağmen iki çocuğun ölümünü gösterecek seviyede bir kızamık salgını İstanbul’u vuruyorsa artık önemli bir tespitin tekrar kanıtlandığını görmeliyiz: “Sığınmacı sorunu” denilen olgu, aslında çok kapsamlı bir istila programıdır.
Her istila hareketi, salgın hastalık belasını da beraberinde getirir. Kendini böyle belli eder. 16. yüzyılda Güney Amerika’da yaşanan neydi sanıyorsunuz? Yerliler beyaz adamın silahını kullanmayı öğreninceye kadar 100 milyonu çiçek bulaşından ölüp gitmişti bile. Yani nüfusun ezici kısmı İspanyol vahşetinden önce virüsle kırılmıştı.
Dün Çözüm Sürecinde askerin elini kolunu bağlayan AKP, bugün de istilacı Arap ve Peştunlar sınırdan elini kolunu sallayarak geçsin diye yine askerin elini kolunu bağlıyor.
Kızamık, çiçek, tüberküloz, işin ayrıntısı… Muhalefetinden medyasına, bürokrasiden sokağa diğer tüm hastalıkların da esas kaynağı AKP virüsüdür. Ve bu kontrolsüz sığınmacı akınını savunan kim varsa emin olun onlar da AKP taşıyıcısıdır.