31 Temmuz’da ÖSYM tarafından yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı sonrasında sınav sorularından bir kısmının Yediiklim Yayınevi kitapçıklarındaki sorularla birebir aynı olduğu, hatta aynı sorularda yer alan cevap şıklarının yerleştirilmesinin dahi aynı olduğu ortaya çıkmıştı.
Görevden alınan Prof. Dr. Halis Aygün’ün yerine getirilen Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy ilk iş olarak İsmailağa Cemaati paylaşımları ortaya çıktığı için sosyal medya hesaplarını kapatmak zorunda kaldı, ardından da “sınavın iptal edildiğini, yeni bir sınav yapılacağını” açıkladı.
Yapılan soruşturmada hırsızlığın Yediiklim Yayınevi’nin üzerine yıkıldığını görüyoruz. Sorular çalındı, önceki ÖSYM Başkanı önce inkar etti, daha sonra “reis” devreye girdi. Şimdi ise adaletin tecelli ettiğine inanmamızı ve “Teşekkürler Erdoğan!” dememizi istiyorlar.
Oysa bu sınavın iptal edilmesinin tek bir sebebi var: Sınav soruların çalınması değil, sınav sorularının çalındığının bir şekilde ortaya çıkmış olması! Ülkede hırsızlık artık sistemin doğal unsurlarından bir tanesi haline gelmiş durumda. Ve ancak şans eseri bundan haberdar olabilirsek, kamuoyu tepkisinin önüne geçmek adına “tedbir alınıyormuş” gibi yapılıyor. Bunun da tek bir amacı var, zaten dibine kadar çürümüş olan bu sistemin bekasının sağlanması ve patlayan lağımın üzerini bir süre daha örtebilmek.
Söz konusu yayınevi yöneticilerinin Süleyman Soylu’yla çıkan fotoğrafları, AKP’li kodamanlarla fotoğraflar paylaşmaları elbette tesadüf değil. Normal bir ülkede hükümetin anında istifa etmesine sebep olacak böylesi bir olay, topluma 20 yıldır verilen narkoz neticesinde kabullenilmiş durumda. Küçük bir yayınevinin iltisaklı ve irtibatlı olduğu devlet bürokratları olmadan böylesi bir kamikaze operasyonuna girişmesi ve kendisini deşifre etmiş olması imkansız.
Yayınevi yetkililerin yaptığı açıklama çarpıcı; daha önce de bu tür olayların olduğunu ancak bu kadar konuşulmadığını söylüyorlar. Muhtemeldir ki doğruyu söylüyorlar, bugün tüm çarpıcılığıyla ortaya çıkan bu tablo son 20 yılda yapılan tüm sınavların nasıl yapıldığını da gösteren bir örnek.
Saf olup, sistemin düzeleceğini düşünenler olabilir. Hileli sınavlar, liyakatsiz atamalar AKP iktidarının kurduğu sistemin “düzeltilebilecek unsurları” değildir; tam tersine iktidar mevcudiyetini bunlara borçludur.
Doğrudan soru çalmak da gerekmiyor, daha geçenlerde Erdoğan’ın kendisi Babacan ve Davutoğlu için “Hak etmedikleri halde onları oralara biz getirdik.” demedi mi? Daha açık bir itiraf olabilir mi? İşin ilginci bunları açıkça söyleyenler bunda bir yanlışlık da görmüyor.
Bir insanın hak etmediği halde Başbakan olabildiği bir ülkede, hak etmediği halde sınavları kazanması doğal değil mi? Bu ikisi birbirini besleyen ve tamamlayan bir zincir; AKP’nin “yeni Türkiye”si böyle kurulmuş durumda. “Eski Türkiye’nin bürokratik oligarşinin çıkardığı engeller yüzünden mağdur olmuş, okuyamamış Anadolu gencinin” fırsat eşitsizliğini gidermek açısından soru çalması olağan karşılanıyor? “Darul harp” diyerek “Onların malları helaldir!” diyen bir zihniyetin, “Onların makamları bize helaldir.” diyerek hırsızlığını meşrulaştırabilir.
Şaibe sadece 2022 KPSS sınavıyla sınırlı değildir, Türk halkı artık sınavların adil biçimde yapıldığına inanmıyor. İşte AKP’nin büyük başarısı!
Sınavlar yenilenecek. Yapılacak yeni sınavların sorularının çalınmayacağının bir garantisi var mı? “Çalmak” artık yapılan her sınav sonrasında kullanılan bir “fiil” haline gelmiş durumda.
Çalınan sadece sorular değil, topyekün bir ulusun devlete duyduğu güven. Daha da trajik olanı ise böylesine bir güvensizliğin toplumdaki çürümeyi daha da arttırması.