Tayyip Erdoğan, birkaç gün önce Birleşik Arap Emirlikleri’nden dönüş yolculuğu sırasında, sosyal medyaya geniş çaplı sansür hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğunun sinyalini vermişti. Gerçi AKP’liler elbette “sansür” uygulayacaklarını söylemiyorlar. Onların iddiası, “dezenformasyonu” engellemek için bir yasal düzenleme hazırladıkları.
Türkiye’deki en büyük dezenformasyon kaynağının AKP’nin bizzat kendisi olduğunu ve “devletlülerinin troll hassa ordusu”nun varlığını şimdilik bir kenara bırakalım…
Erdoğan’ın konuyla ilgili söyledikleri şöyle:
“Her şeyden önce yalan haberin, dezenformasyonun yayılmasını, sistematik bir şekilde yaygınlaşmasını engelleyecek bir düzenlemeden söz ediyoruz. İkincisi, yoğunlukla sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen dezenformasyon faaliyetlerine karşı sosyal ağ sağlayıcılarına, sosyal medya şirketlerine ve kullanıcılarına yönelik yeni düzenlemeler ve sorumluluklar gelmiş olacak. Üçüncüsü de internet haber sitelerine yine dezenformasyonu önleme adına bazı sorumluluklar getirilecek.”
Bu kadar dezenformasyon sözünün geçtiği bir yerde ilk sorulması gereken, bir bilginin dezenformasyon olduğuna kimin, nasıl karar vereceği olmalı. Bu iş için mahkemelerin ya da RTÜK’ün değil yeni kurulacak bir komisyonun görevlendirileceği, basına yansıyan “kulis bilgileri” arasında. Yani bu iktidarın oluşturduğu bir komisyon canının istediği bir habere, “dezenformasyon” ya da “yalan haber” etiketini yapıştıracak, “failler” de bunun üzerine cezalandırılacak.
Fakat burada bir başka mesele daha var.
Türkiye’de sosyal medyada işlenebilecek “suçları” tespit edip, “suçluları” cezalandıracak yasalar zaten mevcut. Bunların başında da bilindiği gibi “cumhurbaşkanına hakaret” suçları geliyor. Peki, buna rağmen neden ayrı bir düzenlemeye gidiliyor?
Cumhuriyet gazetesinden Barış Pehlivan’ın dünkü yazısında iddia ettiğine göre, AKP’nin yaptığı hazırlık dâhilinde “yalan haber” paylaşan kişiye 5 yıl hapis cezası verilmesi, bu haberi kaldırmayan sosyal medya platformuna ise ağır para cezası kesilmesi öngörülüyor.
Ama sosyal medya platformları açısından işin sadece para cezalarıyla atlatılacağı da sanılmasın. Yine basına yansıyanlara göre, artık sosyal medya kuruluşlarının Türkiye’deki temsilcileri tüzel değil, gerçek kişiler olacak. Yani bu tip bir durumda, AKP iktidarının ilgili organları, hesabı o kuruluşun tüzel kişiliğinden değil, gerçek kişi olan temsilcisinden soracak. Bunun sonucunda sadece “yalan haber” olduğuna kim bilir nasıl hükmedilen mesajın sahibinin dışında bu temsilcinin de hapis cezası alması dahi mümkün olabilir.
Böylesi ağır bir durumda Twitter, Facebook gibi sosyal medya devleri acaba ne yapar? Direnirler mi, boyun eğmeyi mi, yoksa Türkiye’den çekilmeyi mi tercih ederler? Göreceğiz…
Diğer taraftan sosyal medya alanında dünya çapındaki bir gelişme de Trump’ın Twitter ve Facebook’tan kovulmasının ardından kendi sosyal medyasını “Truth Social” adıyla kurması oldu. Bu uluslararası ultra sağcı, gerici “sosyal medyaya” AKP’nin de katılması elbette bizim için olumlu seçenektir. Türkiye’de biraz da Osmanlıcı sosla “Hakikat-i İçtimaî” gibi bir adla Fahrettin Altun’un CEO’luğunda piyasaya çıkabilirler. Fakat şaka bir yana, AKP’nin bunun yerine Rusya ve Çin’in yaptığı gibi kendi sosyal medya platformlarını kurup Türkiye’de sadece bunları serbest bırakması daha muhtemel. Böylece total tahakkümünün dışında kalan bu küçük ama etkili sosyal medya alanını da kontrolleri altına almış olacaklardır.
Nihayetinde, AKP ortağı MHP’nin sandığından çıkardığı bir sloganla sosyal medya konusuna yaklaşıyor:
“Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız!”
Yaklaşan (eğer gerçekten seçim olacaksa ve vaktinde yapılacaksa) 2023’teki seçimlerin AKP için hiç de çantada keklik olmayacağı tüm kesimlerin malumu. Bu seçime AKP’nin çok daha suskun, muhalefetsiz bir Türkiye’yle girmek istediği açıktır. Sosyal medya yasası hazırlığı da bunun baş uygulamalarından biri olacak.
Önemli olan, her koşul altında Türk muhalefetinin susmamayı, “Suskunlar”ı oynamamayı seçmesi. İnsan, tüm canlılar âleminden bir açıdan bakıldığında konuşmasıyla ayrışarak tanımlanır.
Sadece muhaliflik değil insanlık da susmamaktan geçiyor. Görünen; kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyecek ama yine de susmayacaklara ihtiyaç olacağı.
Hazır mıyız?