CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın CHP’ye oy veren seçmen için yaptığı “Ne olursa olsun CHP’ye kızsa da, tepki verse de gider oyunu verir. Böyle bir tabanı var.” açıklaması, CHP elitinin seçim sonuçlarını nasıl gördüğünü gösteren önemli bir örnek.
Başarır’ın, “Seçimlerde kaybettiğimizi düşünmüyorum.” diyen Kılıçdaroğlu’nun yeni prensi olması ve Kılıçdaroğlu’nu her gördüğümüzde bir şekilde kadraja girmeyi başarması demek ki bir tesadüf değil.
Başarır, Kılıçdaroğlu’nun radyasyon etkisi yaratan “fikirlerine” bolca maruz kalıyor. Ya da radyasyon müptelası olmuş. Bunu bilemiyoruz…
Ancak AKP’nin oyları bu derece düşerken bile Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmek, ardından da Kılıçdaroğlu’nu “başarılı” bulmak, zor bulunacak türden bir pişkinlik.
Başarır’ın CHP seçmenine duyduğu “güvenin” sebebi, seçmenin CHP ile kurduğu bir gönül bağı değil. Kendisi bunu vurgulamak için söylüyormuş gibi yapıyor ama aslında burada bir “gönüllülük” değil, “mecburiyet” söz konusu.
Böylesi bir siyasi düzende muhalif seçmen “Her seçim son seçimdir.”, “En güçlü adaya oy vermemek iktidara çalışmaktır.”, “Muhalefeti eleştirmek iktidarın ekmeğine yağ sürmektir.” denilerek sıtmaya razı ediliyor.
Ve süreç bir kısırdöngü olarak devam ediyor. İktidar kazanıyor ama muhalefet de durumdan şikayetçi değil. Her seçim sonrasında bir “teselli” bulunuyor ve yenilgiler başarı öyküsü olarak sunuluyor.
Ali Mahir Başarır kısmen haklı. Bu döngüye razı gelen, “kızsa da tepki verse de” CHP’ye oy veren önemli bir kesim var Türkiye’de.
Her seçimden sonra AKP seçmeninin psikolojisini tahlil edenlerin, Başarır’ın sırtını dayadığı seçmen kitlesinin psikolojisiyle ilgilenmemesi çok ilginç.
Sosyal medyanın favori paylaşımı “celladına aşık olan AKP seçmeni ve AKP seçmeninin yaşadığı Stockholm sendromu”. Her şekilde etkileşim getirir!
Peki Başarır’a bu derece güven veren CHP’li seçmen de celladına aşık değil mi? Her başarısızlıkta partisine biraz daha sarılmış, başka bir seçenek aramanın hayal olduğunu düşünen ve her seçim sonrasında “siyasi bir enkazın” altından çıkıp yine de CHP’den vazgeçmeyen o kitlede Stockholm sendromu yok mu?
Bu durum AKP’nin yaratmaya çalıştığı iki partili siyasetin bir sonucudur.
Ancak bundan beslenerek siyasette varlıklarını sürdürenler açısından can sıkıcı olan bir şey var: Toplum ve seçmen değişiyor.
Akbelen’de başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP milletvekillerine yönelik tepkiler kırılmanın bir öncü göstergesi olarak görülebilir.
Seçmenin artık CHP’yle imtihanı başlamıştır. Kaybedilen seçimlerin yarattığı sonuçlar öncekilere benzemeyecek ve CHP’nin misyonunun sorgulanmasına yol açacak. Bunu geçici bir hayal kırıklığına bağlamak siyasi bir körlük olur.