Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 12 yıl aradan sonra yeniden Arap Birliği Liderler Zirvesi’ne katılarak bir konuşma yapması hem Suriye hem de Ortadoğu’daki dinamiklerin değiştiğini gösteren çok önemli bir gelişme.
Suriye iç savaşı başladığında Esad muhaliflerine destek olan Suudi Arabistan’ın bu politikadan tamamen vazgeçmesi ve şimdiki Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Esad’ı sarılarak karşılaması, bir süredir devam eden yakınlaşmanın nihayete erdiğini gösteriyor.
2011’de muhaliflere yönelik tutumu ve ülkede başlayan iç savaş üzerine üyeliği askıya alınan Suriye, Arap Birliği’ne tekrar kabul edildi.
Arap Birliği’ne üye 22 ülke bulunuyor ve Katar dışındaki tüm ülkelerin Suriye’nin geri dönüşüne onay vermesi. Esad’a yönelik siyasi desteği ortaya koyuyor.
Mısır ve Suudi Arabistan gibi birliğe üye önemli ülkeler, çok öncesinden yakınlaşma sürecini başlatmış ve diplomatik ilişkiler ilerletilmişti.
Görünen o ki iç savaşın bitmesi, hem Arap dünyasını hem de Suriye’de askerleri bulunan İran, Rusya ve ABD gibi ülkeleri de yakından ilgilendiriyor. ABD’nin Suriye ile yakınlaşmaya itirazlarının devam etmesine rağmen Arap Birliği’nin geri adım atmaması, bir süredir devam eden Suudi Arabistan – ABD gerilimini tetikleyebilir.
Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz ay Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma kararı alması ve hemen ardından Esad’ın Suudi Arabistan’da liderler konferansına katılması, daha köklü bir dönüşüm ihtimalini ortaya çıkarıyor.
Esad’ın zirvede yaptığı konuşma bu açıdan önemli. Esad, titizlikle hazırlanmış konuşmasında “siyasi Arabizm” tartışmalarını değerlendiriyor ve Türkiye’yi işaret ederek “Arap bölgesindeki en büyük tehlikelerden bir tanesinin İhvancı zihniyetle karışmış yayılmacı Osmanlı zihniyeti” olduğunu dile getiriyor.
“Müslüman Kardeşler”e yakın partiler iktidardan düştükten sonra “İhvancılık”, itibarını tamamen yitirmiş durumda. Arap coğrafyasında AKP’nin “İhvancı” dostları kaybetti ve geriye sadece Erdoğan kaldı.
Rusya’nın Türkiye-Suriye ilişkilerini geliştirmek için çaba harcadığı bir dönemde Esad’ın doğrudan Erdoğan’ı hedef alması, “yakınlaşmanın” çok da kolay olmayacağını gösteriyor.
Suriye’nin kuzeyindeki Türk Ordusunun varlığı, “yeni Osmancılılık” fikrinin bir tezahürü olarak görülüyor ve Türkiye’nin samimiyetini ispatlaması için buradaki askeri varlığını geri çekmesi ön koşul olarak masaya sürülüyor.
Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda nasıl bir politika izleyeceğini tahmin etmek mümkün değil. Bu tercih, Erdoğan’ın kendi iradesi kadar, iki tarafın da yakın dostu olan Putin’in de yönelimiyle ilgili olacak.
Ancak sonuç ne olursa olsun Esad’ın yaptığı konuşma, Erdoğan’a yönelik güvensizliğin kolay kolay değişmeyeceğini ve bir diplomatik ilişkinin başlaması durumunda bile eski defterlerin açık tutulacağını gösteriyor.
Bunun sonuçlarını ise Suriyelilerin geri dönüşü meselesinde göreceğiz.
Tayyip Erdoğan’ın istese bile Suriyelileri geri gönderemeyeceği katı bir süreç oluştu. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeli, Esad tarafından “politik müttefik” olarak görülüyor.
AKP iktidarı ise “Suriyelilerin kalıcı hale gelmesinden” oldukça memnun.
Milyonlarca mültecinin varlığı, iktidar açısından Avrupa Birliği’ne karşı kullanılabilecek çok önemli bir koz. Bununla birlikte Suriyelilerin varlığı, defalarca vurguladığımız gibi, AKP’nin ihtiyacı olan demografiyi yaratmak için çok önemli. Hem ulusal yapıyı yok etmek, hem de bu nüfustan seçmen olarak faydalanmak açısından…
Sonuç olarak Erdoğan’ın yeniden seçilmesi durumunda Esad’la yakınlaşma, “Suriyelilerin geri gönderilmesiyle” değil, tam aksine milyonlarca Suriyelinin kalıcı hale gelmesi için yapılan bir anlaşmayla sonuçlanabilir.
Esad’ın “Osmanlı” vurgusuyla bir konuşma yapması ve Arapların Osmanlı hassasiyetini harekete geçirmeye çalışması böylesi bir pazarlıkta siyasi destek arayışından kaynaklanıyor.
Esad’la savaşarak milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’ye sokan AKP, şimdi de Esad’la barışarak milyonlarca Suriyeliyi kalıcı hale getirmek istiyor.
Bunun sonucu ise Afganistan ve Pakistan’dan da mülteci akının devam etmesi ve İdlib’deki cihatçıların Türkiye’ye gönderilmesi olacak. Türk halkının 10 senede gördükleri, çok daha kötü bir senaryonun kısa bir fragmanı olabilir!