TKP (Türkiye Komünist Partisi), Sol Parti, TKH (Türkiye Komünist Hareketi) ve Devrim Hareketi geçtiğimiz gün Sosyalist Güç Birliği adı altında yeni bir ittifak oluşturduklarını açıklamıştı.
Okan İşbecer de Türk Solu’nda, “Sosyalist Güç Birliği ‘tarikatlar kapatılsın’ diyemiyor” başlıklı yazısında bu yeni ittifakı değerlendirmişti. Ben de Sosyalist Güç Birliği’ne bildirilerine yansıyan başka bir noktadan değineceğim.
İttifak adına Gamze Yücesan Özdemir’in yaptığı açıklamanın ilk kısmını olduğu gibi aktarıyorum:
“Cumhuriyet tarihinin en kritik dönemlerinden birinden geçiyoruz.
AKP, yirmi yıllık iktidarı boyunca Cumhuriyet’in kazanımlarını tek tek ortadan kaldırarak tam boy piyasacı ve işbirlikçi bir siyasal İslamcı rejimi kurdu. Sermaye yanlısı uygulamalarıyla emperyalist-kapitalist sistemin ülkemiz üzerindeki boyunduruğunu güçlendirdi. Hak ve özgürlükleri tümüyle ortadan kaldırarak sürdürülen bu sömürü ve baskı düzeni ülkemizi sonu gelmez bir felakete sürükledi.
Bu durum bugün ülkenin en temel sorunu haline gelmiş, AKP’nin yarattığı bu felaketle bütünlüklü bir hesaplaşma geniş emekçi halk kesimleri için adeta bir hayat memat meselesine dönüşmüştür.”
Sadece komünistlerin ve sosyalistlerin değil, tüm ilericilerin saflarına davet edildiği bir Sosyalist Güç Birliği denemesi için iyi bir başlangıç. Böyle bir geniş birliği hedefleyen yapının elbette yola “Cumhuriyet’in kazanımlarının ortadan kaldırılması”na itiraz ederek çıkması beklenir. Ama bu başlangıç, SGB’de sadece “başlangıç” olarak kalıyor.
Sadece bir kez daha “Cunhuriyet kazanımları”ndan bahsedilmemesi değil sorun. Asıl sorun böyle bir tekrarın yokluğundan ziyade Cumhuriyet’ten ve kazanımlarından dem vuran SGB’nin Atatürk’ten asla bahsetmemesi. Bunun son derece bilinçli bir tercih olduğundan kuşkum yok. Ama siyaseten, ahlaken ve vicdanen yanlış bir tercih!
Tarikatların bile, devlette kadrolaşmaları engellense de var olmayı sürdürebildiği bir Türkiye tahayyülüne sahip olan SGB bileşenlerinin kafalarındaki gelecekte Atatürk yok. Aslında Atatürksüz bir Türkiye’nin bu “ilericilerin” temel özlemi olduğu da acı bir gerçek.
Evet, SGB’nin özlediği düzende tarikatlar olacak ama Atatürk, Atatürkçülük olmayacak. (Türk ve Türklüğün olmayacağını ayrıca belirtmeme bilmem gerek var mı?)
Ama yine de “Cumhuriyet’in kazanımları”ndan bahsetmeye devam edecekler…
Peki, madem ortada sizin de sahip çıktığınız böylesi Cumhuriyet kazanımları var; bu kazanımlar mesela bir “tevhid-i tedrisat”tan, “tekke ve zaviyelerin kapatılması”ndan başka bir şeyler midir? Herhalde değildir, öyle değil mi? Ama anlaşılan bu anlı şanlı sosyalistler, komünistler ve devrimciler bu Cumhuriyet kazanımlarını Türkiye’ye kazandıranın Atatürk olduğunu unutuvermişler!
Biraz anlayacakları gibi anlatalım: Atatürksüz bir Cumhuriyet söylemi, Marx’sız bir sosyalizm gibi bir şey yoldaşlar! Gelin yapmayın, etmeyin…
Ama işin başka bir boyutu daha var.
Atatürksüz bir Cumhuriyet tabii ki olamaz ama Atatürksüz bir sosyalist güç birliği de olamaz. 1968’den itibaren Türkiye’de çeşitli sosyalist güç birlikleri kuruldu. Fikir Kulüpleri Federasyonu, Dev-Genç, Dev-Güç gibi… Tümünün de hedefinde sosyalistlerin, ilericilerin ve Atatürkçülerin birliği vardı. Ve hepsinin de referansı doğal olarak Atatürk’tü. Denizlerin, Mahirlerin yazdıklarını, Samsun-Ankara Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü hatırlayalım.
Ve çok temel bir gerçek de şu: Sosyalist güç birliği denemelerinden başarılı olanlar, kitleselleşenler sadece solun, sosyalist sol dâhil, Atatürk’ü referans aldığı 68 döneminin örgütlenmeleriydi. Yani Türkiye’de solun, sosyalistlerin herhangi bir başarılı birlik girişiminin olmazsa olmazı da Atatürk’tür.
Bunun haricindeki denemeler siyaseten ve fikren yanlış yola sapar. Kendi çalıp kendi söyleyen pozisyonun ötesine geçemez. Geçmişte böyle oldu, şimdi de böyle olacak…
Atatürk’ü yok sayan ve (pek şansları olmasa da) geniş ilerici kitlelere de yok saydırmayı hedefleyen hâlihazırdaki Sosyalist Güç Birliği’ne ise tarikatlı ama Atatürksüz Türkiye kurgularıyla mutluluklar dilemekten başka yapabileceğim bir şey yok maalesef…