Kamuoyu, ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo’nun 22-24 Haziran tarihlerindeki Türkiye ziyaretini 25 Haziran’da ABD Hazine Bakanlığı’nın internet sitesinden ve sonraki gün Bakan Yardımcısı Adeyemo’nun Twitter hesabından öğrenmişti.
Adeyemo’nun, Dışişleri yetkililerinden başka Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ve Hazine Bakan Yardımcısı Yunus Elitaş ile görüşmelerde bulunduğu biliniyor. Amerikan Hazine Bakanlığı’nın yayınladığı açıklamada “Rusya’nın işgali nedeniyle uygulanan çok taraflı yaptırımlar” ile “Türkiye’nin yasadışı finansman cenneti olarak kullanılmaması ve bankacılık sektörünün bütünlüğünü koruma arzusu” vurgulanıyordu.
Yani ABD Hazine Bakan Yardımcısı’nın Haziran ayı sonlarındaki bu ziyareti bir uyarı ziyaretiydi. ABD diyordu ki, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmıyor olmanız, size bu çok uluslu yaptırımları delme hakkını vermiyor. Hem ABD Hazine Bakanlığı’nın, hem de Adeyemo’nun kişisel açıklamalarında Türkiye’nin NATO müttefikliğine vurgu yapılması da dikkat çekiciydi.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Türkiye Cumhuriyeti Hazine Bakanlığı’ndan yapılan açıklamayla öğrendik ki Hazine Bakan Yardımcısı Yunus Elitaş ile ABD’li mevkidaşı Adeyemo arasında Cuma günü bir telefon görüşmesi gerçekleşmiş.
Dış basına yansıyanlara göre bu telefon görüşmesinde ABD kibarca, Rusya’nın yaptırımları delmek için Türkiye’yi tuzağa düşürdüğü kaygısını dile getirmiş. Bizimkilerin açıklamasında ise Bakan Yardımcısı Elitaş, Türkiye’nin konumunda bir değişiklik olmadığı konusunda ısrarcı. Hem Ukrayna, hem Rusya ile derinlikli ticari ilişkilerimiz var ama yaptırımların delinmesine de izin vermiyoruz.
AKP’nin bürokratı Elitaş’a göre ayranımız da dökülmeyecek, müessif olaylar da yaşanmayacak… Fakat durumun pek öyle olmadığına dair bazı işaretler var.
Bugün Wall Street Journal’a yansıyan bir habere göre ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo’nun Amerikan Ticaret Odası’na gönderdiği mektup, doğrudan TÜSİAD’la da paylaşılmış. Yani işi usulüne uydurarak Türk iş dünyasını uyarmışlar.
Mektupta açık açık “ABD tarafından belirlenen kişilere maddi destek sağlayan herhangi bir kişi veya kuruluşun, ABD yaptırımı riski altında” olduğu belirtiliyor.
Mektuptaki çarpıcı cümlelerden biri de şu: “Yaptırım uygulanan Rus aktörlerle ilişki kurmanın, Türk finans kurumlarını ve işletmelerini yaptırım riskine maruz bırakabileceğini lütfen unutmayın.”
İşte tam da bu noktada Türkiye’de adeta büyük bir deja-vu yaşanmakta olduğunu görmemiz ve 2017 yılında New York’ta görülen Zarrab davasında ortalığa saçılanları hatırlamamız gerekiyor.
Mahkemede tanıklık edenlerden biri, Obama döneminin ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarattan sorumlu Bakan Yardımcısı David Cohen idi. Cohen’in şu anki görevi, CIA’de başkan yardımcılığı. Cohen’in, Yargıç Berman huzurunda mahkemeye verdiği ifade basında da yer almıştı.
ABD’li Bakan Yardımcısı Cohen, 2013’ten itibaren birden çok defa Türkiye’ye gelmiş Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ve Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla dâhil, Türk yetkililerle buluşmuş, İran’a yönelik yaptırımların delinmesi konusunda bu isimlerle bire bir toplantılar yapmıştı. Cohen, İran’ın ABD yaptırımlarını delmek için Türk bankalarını kullandığına dair somut şüphelerini o dönem bire bir aktardığını ama Türk yetkililerin güven verici konuşmalarla Türkiye’nin bu işe alet edilmediği konusunda sözlü teminat verdiğini anlatmıştı. Tıpkı bugün Mustafa Elitaş’ın yaptığı gibi…
Sonuçta gerçekten de İran’ın ABD yaptırımlarını delmek için Türkiye’yi kullandığı, bu operasyonu İran adına Rıza Zarrab’ın organize ettiği, hatta bürokrasiyi, yargıyı ve siyaseti rüşvetle bağlayan Zarrab’ın Türkiye’de tam teşekküllü devlet koruması altında olduğu ortaya çıkmıştı. Bu konuda Halkbank ve Vakıfbank’ın ABD’deki dava süreci halen devam ediyor. AKP hükümetinin bu süreçte hukuk bürolarına ve PR şirketlerine milyon dolarlar döktüğü de sır değil.
Yine de Zarrab meselesinin çapı ve derinliği üç aşağı beş yukarı biliniyor. Hatta devlet bankalarına verilecek cezanın boyutu bile tahmin edilebilir.
Oysa bu sefer mesele, dolar darboğazı yaşayan İran’dan ve Türkiye’ye yedirdiği hayırsever işadamı kılıklı bir soytarıdan ibaret değil. Onlarca ülkenin hava sahasını kapattığı, ekonomik ve siyasî olarak tüm Batı sisteminden dışlanan Rusya’dan bahsediyoruz. Rusya, oligarklarıyla, kara parasıyla, paravan şirketleriyle, yatlarıyla, emlak alımlarıyla savaş başladığından beri Türkiye’ye adeta çıkarma yapmış durumda.
Ukrayna Savaşı, hiç ummadığı anda AKP’nin yardımına Hızır gibi yetişti desek yeridir. Erdoğan da büyük bir mutlulukla arabulucu rolüne bürünmeye ve jeopolitiğin açtığı “eşsiz” imkânların tadına bakmaya çalışıyor. Fakat en son Akkuyu örneğinde de görüldüğü gibi Türkiye’de ilginç Rus gölgeleri, hatta gizemli Rus karadelikleri oluşmaya başladı. Ve bu çağda para kadar izini sürmesi kolay bir şey yok.
Savaşın ilk ayları, Türkiye’nin yaptırımlara katılıp katılmayacağı üzerine tartışmalara sahne olmuştu. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan yaptırımlara muhatap olabileceği dillendiriliyor. Mollalardan yediğimiz kazık yetmemiş olacak ki şimdi sıra Kremlin’deki sahiplerine gelmiş.
Bir sabah uyandığımızda, Rıza Zarrab’dan çok daha büyük çaplı bir belalar silsilesi içinde kendimizi bulmaya hazır olalım. Amerikan Hazine Bakan Yardımcıları nadiren başka ülkelerle temas eder ve bu pek hayra alamet değildir.