Dün Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması üzerine CHP, her zamanki gibi halkı Saraçhane’deki İBB binasının önüne çağırdı. Ancak bu sefer hesap edemedikleri bir durum ortaya çıktı. Büyük bir üniversiteli gençlik kitlesi meydanı doldurdu.
Üniversiteler uzun yıllardır patlamaya hazır birer bomba gibi. Öğrencilerin değil siyasi, hiçbir kültürel faaliyetine dahi izin verilmiyor. Türkiye’de demokrasi mücadelelerinin kalbi olan Beyazıt Kampüsünde her köşe başında bir kamera yer alıyor. Değil afiş, bir bildiri dağıtana bile hemen soruşturma açılıyor. Ama aynı Beyazıt’ın ortasında bilmem ne vakıfları yüzlerce masa kurup iftar tertipleyebiliyor.
Her kapıda kimlik kontrolü, fakülteden fakülteye geçiş bile yasak. Ancak Tayyip’in damadı “tarihin ilk robotunu aslında biz yaptık” konseptli “stand up” yapacağı zaman otobüslerle okula binlerce insan girebiliyor. Öğrenicilerin katılmayacağını bildikleri için.
Boğaziçi’nde yaşananlar ortada. ODTÜ, savunma sanayiinin Ankara’da olmasının avantajını yaşıyor ancak orada da öğrenciler küçük bir alana hapsediliyor.
Bir basınç birikiyor. Bu basıncı ne Osmanlı padişahları ne Menderes ne 12 Eylül bastırabildi. Bu, dünya politik literatürüne “Jön Türk” olarak geçen, Türk gençliğinin isyanıdır. Er ya da geç tencere patlayacaktır.
Dün Beyazıt’ta polis barikatını dağıtan, önlerine çevik kuvveti katıp meydana çıkan binlerce öğrenci, örgütlü bir gücün gençlik kolları değildi. Sınıflarında tıkılı kalmış, sınavlarına çalışmak ve AKP düzenine ruhunu satmış hocalarından fırça yemekten bunalmış binlerce öğrenci. Daha geçen hafta gözünün feri gitmiş, yaşam umudunu yitirmiş, her şeye kayıtsız gözüken genç, bir gün içinde Beyazıt sokaklarında akan coşkun bir sel gibiydi. İnsan gerçeği budur işte. Bir gün önceki genç ile bir gün sonraki aynı kişidir.
Bir öğrencilik düşünün. Tek bir kulüp faaliyetine bile katılamıyorsunuz. Üniversitenin öğrenci kültür merkezi yok. “İslam ve Kadın Hakları” temalı Ensar Vakfı tarzı mide bulandıran rant çetelerinin düzenledikleri hariç tek bir panel afişi yok duvarlarda. En demokrat, ilerici bilinen hocalar dâhil herkes “aman çocuklar tvit mvit atmayın, diplomanızı alıp yurtdışına gitmeye çalışın” tavsiyeleri veriyor.
Yurtdışı mı?! Üç ay “Erasmus” yapayım desen kaçak göçmen muamelesi göreceksin. Vize alamayacaksın, alsan paran bir hafta oraya yetmez. Yemekhaneden ucuz tabldot yemek için hava kararına kadar bekleyen bir öğrenci düşünün. Tiyatro, konser falan hayal olmuş.
İşte bu gençlik, dün Beyazıt’ta polisi önüne kattı. Ankara’da da ODTÜ’lüler ayağa kalktı.
Frene basan yine CHP oldu.
Saat 19 gibi ben de İBB önüne gittim. Eleştirilerimiz saklı. Ancak halkın yanında, adaletsizliğin karşısında olmak adına oradaydım. Saat 20.30 içindi çağrı. Ancak saat daha 20 olmadan, tam belediyenin önünde binlerce üniversite öğrencisi vardı. Çoğu İstanbul Üniversiteli önemli bir kısmı da Yıldız Teknikliydi.
Görüntü şaşırtıcıydı. Bir gün içinde yeni ve coşkulu öğrenci liderleri ortaya çıkmış. Ellerinde altında hiçbir imzası olmayan, kendi hazırladıkları dövizler ve Türk Bayrakları. Saat 21.30’a kadar meydan bu gençlerin sloganlarıyla inledi. Etrafta ne CHP görevlisi ne de başka bir unsur vardı. Sadece gençler. Bu yüzden sloganlar da “provokasyona gelmeme” korkusu olmaksızın atıldı: “Diktatör Erdoğan”, “Hırsız Katil AKP”, “Apo İçeri Ekrem Dışarı”, “Diplomasız Erdoğan”, “Korkak Tayyip” ve tabii “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz.”
Garip şeyler oluyordu. CHP mitinglerinde halkı susturmak için slogan atıldığı an; hemen kürsüden en yüksek desibel ile Sabahat Akkiraz, Onur Akın v.s. müziğini basarlar. Ancak bu sefer ne otobüs var ortalıkta, ne de Özgür Özel. Herkes belediye binasının içindeler diye tahmin ediliyor. Zaten binanın dışında çok büyük bir ses sistemi var. Ama o da çalışmıyor. Arada sırada Ekrem İmamoğlu’nun eski konuşmalarını veriyorlar.
Saat 21.30 gibi gençlik huzursuzluk yaşamaya başladı. “Özgür Dışarı, Özgür Dışarı!” sloganları… Arkadaşlarının omzuna çıkan bir çocuk amigoluk yapıyordu: “Özgür bizi Taksim’e götür.” Ve sık sık, en yüksek perdeden, tüm belediye duvarlarını inletecek şekilde: “Diktatör Erdoğan!”
Gezi Direnişi’nden beri ilk kez gençliğin dizginlenmediği, kendi sloganlarını attığı ve “miting otobüsü” sansürüne aldırmadığı bir toplantıydı. Sonra çok uzaklardan bir ses geldi. Tam bir saat gecikmeyle bir miting otobüsü belirdi. Ancak belediyenin önünde değil, ta Saraçhane üstgeçidinin oradaydı.
Önce çok cılız bir ses geldi. Ekrem Bey’in eşiymiş. Herkes sustu ki duyalım. Her mitingde alana dev sistemleri getiren CHP örgütü, nedense bu sefer mitingin ana kitlesinin epey uzağında, çok ama çok güçsüz bir ses düzeneği kurmuştu. Bence İBB’nin önünde radikal ve eylemci bir gençlik kitlesinin biriktiğini biliyorlardı. Gençliğin basıncı patlamıştı, polisler aşılmıştı ama CHP’nin o meşhur otobüsü yine yedek sibop gibi devreye girmişti.
Özgür Özel konuşmaya başlayınca artık insanların sabrı tükendi. CHP’nin kurnazlığı ters tepti. Çünkü Özgür’ün sesi arkalara hiç gelmiyordu. Sadece bilindik laflar seçiliyordu: “Biz Sayın Tayyip Erdoğan’ın şiir okuduğu için cezalandırılmasına da karşı çıktık”.
İşte tam bu laf üzerine amfi öğrencisi gibi çıt çıkarmadan uzaklardaki kürsüyü duymaya çalışan binlerce gencin arasından bir haykırış yükseldi: “Onun ben şiirini…”
Ve birden alan yine dalgalandı: “Diktatör Erdoğan”.
Özgür Özel’in sesi artık çok az, slogan aralarında geliyor: “Pazar günü sandığa gitmeyi unutmayın.” Birden bir kızın haykırışı duyuldu: “Kurtuluş sokakta sadıkta değil.” Binlerce kişi aynı sloganı haykırıyor.
Özgür Özel uzattıkça uzatıyor. Başka bir genç bu sefer inisiyatif alıyor: “Özgür aşağıya, hep birlikte sokağa!” Tek ses binlerce sese dönüşüyor. Kürsüden Özgür Özel “hadi cep telefonlarınızın ışığını yakın, kaç kişiyiz görsünler” gibi bir şeyler söylüyor. Bir grup genç “miting değil protesto” diye bağırıyor. Herkes katılıyor.
Nihayet Özgür Özel, sessizce dağılma ve pazar günü buluşma çağrısı yaptı. Büyük bir hayal kırıklığı! Başka bir genç bağırdı. “Korkak Özgür” ve inanılmaz bir şekilde bu sloganla da inledi dün gece İBB önü.
Kendimi Turan Emeksizlerin ortasında buldum adeta. Ön taraflara bakıyorum. CHP’nin otobüsünün önünde Türkiye’nin bütün sol gruplarının ve partilerinin flamaları var. Tabii tek bir DEM flaması yok. Bunlar radikal sosyalist güya ama arkada olanlardan haberleri yok. Hiçbir sloganda da yoklar. Tam protokole dönmüşler.
Gençler dağılırken büyük bir öfke içindeydiler. Gençlik ayağa kalkmaya hazır ama “sandık da sandık” diyen CHP freni hep devreye giriyor. 23 yıldır bunu yaptılar. Bu gençler Gezi döneminde ana okul öğrencisiydi, düşünün. O zaman bile CHP “aman itidal, aman sandık” diyordu. Şimdi daha seçime 3 yıl var. Yine de “sandık” diyorlar. Acaba CHP, kendi söylemlerini tükettiğinin farkında değil mi? Belli ki artık CHP freni de patlayacak.
CHP’li yöneticilere çağrım… Halkın gerçekten sokağa inmesini istiyor musunuz? Gerçekten direniş istiyor musunuz? Bakın o zaman gençlerin kuralları geçerli olur. Bir dahaki sefer o miting otobüsünü de polisi de önüne katar gider on binler. Öyle kontrollü “sokak” dünya tarihinde görülmüş bir şey değil.
Siyaset sokağa geri dönünce artık halk konuşur, siyasi partiler değil. Gerçek siyaset budur. Sokak siyasetini düzen kalıplarına sokacak bir teknoloji daha keşfedilmedi.
Hakikaten var mısınız buna? Gençlik dünden razı. Halkı satmayacaksanız, inin sokağa. Yok, “Ankara’da Meclis koridorlarında, normalleşme kokteyllerinde sattığımız gibi sokakta da satarız” diyorsanız aman derim size!
Tsunaminin altında sadece Saray değil siz de kalırsınız.