“Bütün ümidim gençliktedir”
Cumhuriyet sadece bir rejim değil, bir devrimdir.
Kimsesizlerin kimsesi olarak doğmuş bu rejim, gücünü tanktan, toptan, zorbalıktan değil; halkın iradesinden, adaletten ve en çok da gençlikten alır.
Mustafa Kemal Atatürk, bu gerçeği en başından görmüş, görüp inandığı bu gençliğe seslenmişti:
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir!”
İşte o vazifenin nöbetçileri bugün Saraçhane’de yürüyor.
Ankara’da, İzmir’de, Eskişehir’de, Antalya’da, Adana’da… ODTÜ’de, İTÜ’de, İstanbul Üniversitesi’nde, Boğaziçi’nde, Anadolu Üniversitesi’nde…
Türkiye’nin dört bir yanında adalet arayan, hukuka sahip çıkan, Cumhuriyet’in değerlerini korumak için bir araya gelen gençler, sessizliğe karşı çıkanların sesi oluyor.
Saraçhane’de başlayan umut
Ekrem İmamoğlu hakkında verilen tutuklama kararı, yalnızca bir kişiye değil, halkın iradesine yönelmiş bir tehditti.
Ama bu tehdidin karşısında hiç beklenmeyen bir güç yükseldi: Atatürkçü Türk gençliği.
Parti rozeti taşımayan, sadece “adalet” diyen ama aynı zamanda “vatan” ve “millet” bilinciyle büyümüş bir gençlik…
Sokaklara, meydanlara sığmayan bir vicdan hareketi…
Saraçhane’de atılan sloganlar, yalnızca bir yerel yöneticiye destek değil; aynı zamanda rejimle hesaplaşma çağrısıydı.
Gençler “oy”larına, “gelecek”lerine, “ülke”lerine sahip çıkıyorlardı. Çünkü bu onların memleketiydi. Ve bu memleketin, birkaç kişinin değil, 85 milyonun ortak geleceği olduğunu biliyorlardı.
“Bu çocuklar nereden çıktı?”
Evet, bu gençlerin tamamı AKP döneminde doğdu.
Kimisi 2002’de, kimisi 2010’da…
Hayatları boyunca AKP dışında bir iktidar görmediler.
Ders kitapları defalarca değişti. Evrim müfredattan çıkarıldı. Felsefe kırpıldı. Sorgulamak değil, ezberlemek öğretildi.
Sınav sistemleri alt üst oldu. Gençler her yıl başka bir kuralla yarışa sokuldu.
İmam Hatip liseleri sayısı arttı hatta neredeyse zorunlu hale getirildi.
Ekonomik kriz, işsizlik, gelecek belirsizliği ve göç baskısı altında ezildiler.
Ama yine de bu sistem onları susturamadı. Ve en önemlisi Atatürk’ten uzaklaştıramadı.
Çünkü kalıplarla şekillendirilemeyen bir şey vardı içlerinde: VİCDAN.
Ve o vicdan, bugün meydanlarda kendini gösteriyor.
Yıllarca “dindar ve kindar nesil” hayaliyle yönlendirilmeye çalışılan kuşak, şimdi özgürlük, eşitlik, ve adalet talebiyle ayağa kalkıyor.
Ama sadece bu kadar değil…
Bu gençlik aynı zamanda Atatürkçü, milliyetçi ve Cumhuriyetçi bir duruştan besleniyor.
Görüyoruz ki, AKP Atatürk’ü müfredatlardan kaldırsa da, sözde tarihçileriyle Atatürk düşmanı propaganda yapsa da, gençlik yine de Atatürk’ünü okumuş, araştırmış, öğrenmiş ve en önemlisi özümsemiş…
Ne yerel seçimler ne de ekonomik kriz… AKP’nin en büyük başarısızlığı budur…
Bakın, eylemlerde en sık duyulan sloganlardan biri “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”
Bu bir nostalji değil, bir kararlılığın ifadesi:
Bu topraklarda hâlâ devrimci bir bilinç var, hâlâ Atatürk’ün izinde yürüyen genç bir damar var.
Kim gelmedi, neden gelmedi?
Bu eylemlerin kimliği de oldukça netti.
DEM Parti’nin “CHP’nin sokak gücü değiliz” diyerek eylemlere katılmaması, eylemlerde daha net ve ortak bir sesin ortaya çıkmasını sağladı.
“Çözüm süreci”nin yeniden başlamasına, AKP-PKK ittifakına tepkili gençliğin sesi daha gür, daha coşkulu, daha güçlü çıkmaya başladı.
Böylece gençlik hareketi, kirli pazarlıklardan arınmış, doğrudan halkın iradesine ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan bir karakter kazandı.
Bu nedenle eylemler hem güçlü, hem berrak, hem de sahici oldu.
Ne siyasi hesaplar, ne arka plan anlaşmaları…
Sadece hak, hukuk ve Atatürk çizgisinde bir direniş vardı sokakta.
Gençlik susmaz, gençlik direnir
Bu gençlik taş atmıyor.
Bu gençlik cam kırmıyor, sokakları ateşe vermiyor. (Bunları yapan varsa bilin ki ya AKP’li ya da PKK’lı provokatörler yani AKP-PKK ittifakının temsilcileridir.)
Bu gençlik yalnızca anayasal hakkını kullanıyor: “Toplanma, ifade, gösteri özgürlüğü.”
Bu bir uyanıştır…
Bazıları hâlâ anlamamakta direniyor:
Gençlik artık sadece gelecek değil, BUGÜNdür.
Artık bekleyen, sırasını kollayan bir nesil yok.
Hakkını isteyen, fikrini söyleyen, geleceğine sahip çıkan bir gençlik var karşımızda.
Ve bu gençlik, ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞİDİR.
İnkılâbın bekçileri nöbette
Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe emanet ettiği Cumhuriyet, bugün en çok gençlerin omuzlarında yükseliyor.
Onlar, tarih kitaplarında öğrendikleri inkılâbı hayatlarının bir parçası hâline getirmiş durumda.
Onlar için inkılâp, yalnızca GEÇMİŞte yaşanmış bir olay değil; BUGÜN ve YARIN için sürdürülen bir mücadeledir.
Bu mücadele sandığa da yansır, sokaklara da…
Bu mücadele bir tweet’le başlar, bir yürüyüşle çoğalır.
Bu gençlik hem Atatürk’ün “fikri hür” nesli, hem de 21. yüzyılın “dijital yurttaşları”dır.
Bu yüzden bu gençlik korkutuyor bazılarını.
Çünkü kontrol edilemiyorlar.
Çünkü aldatılamıyorlar.
Çünkü hakikatin ve özgürlüğün tarafındalar.
Ve en önemlisi: Çünkü onlar Mustafa Kemal’in askerleri.
Atatürk, Cumhuriyet’i işte tam da bu yüzden gençliğe emanet etmişti
Bu gençlik, korkunun duvarlarını aşarak tarih sahnesine çıkıyor.
Onlar, adaletsizliği sadece romanlarda okumadı, AKP iktidarında bizzat yaşayarak gördü.
Onlar, 12 Eylül’ü, 12 Mart’ı belgesellerde izledi, büyüklerinde dinledi ama daha da büyük baskıyı yine yaşayarak tanıdı.
Ve şimdi, hiçbir güce eğilmeden, hiçbir tehdide boyun eğmeden haykırıyorlar: “Biz buradayız.”
Çünkü gençlik; yaştan, kimlikten, siyasi tercihten önce, korkmamak demektir.
Sözünü esirgememek, doğru bildiğini savunmaktan geri durmamak demektir.
Gençlik, bir yaş meselesi değil, bir vicdan ve cesaret hâlidir.
İşte bu yüzden Atatürk, Nutuk’u gençliğe hitapla bitirmişti.
İşte bu yüzden Cumhuriyet’i gençliğe emanet etmişti.
Bu yüzden “Bütün ümidim gençliktedir.” demişti.
Çünkü biliyordu:
Bir gün vatan tehlikeye girerse, meclisi, partisi, devlet kurumları sussa, çökse bile…
Türk gençliği ayağa kalkacaktı.
Ve kalktı.
Saraçhane’de, üniversite kampüslerinde, meydanlarda…
Gençlik, o emaneti yere düşürmedi.
Korkmadı. Çünkü gençti.
Bu ülkenin en sağlam dayanağı da işte bu korkusuzluktur.
Son söz: Bu gençliği hafife alan, geleceği kaçırır
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülen gençlik, bu ülkenin en büyük gücüdür.
Bu gençliğin talepleri, siyasi değil, insanidir.
Adalet istiyorlar. Özgürlük istiyorlar. Eşitlik istiyorlar.
Ve en çok da geleceklerini istiyorlar.
Mustafa Kemal’in “Beni görmek demek, yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeterlidir.” sözünü hatırlayalım.
İşte bugün o fikirler,
Saraçhane’de,
üniversite amfilerinde,
sokaklarda,
meydanlarda,
kampüslerde hayat buluyor.
Bu gençler, Cumhuriyet’in 100. yılında, inkılâbın bayrağını taşıyor.
Ve hiç şüpheniz olmasın:
O bayrak yere düşmeyecek.