Bir grup aydın, akademisyen ve gazetecinin “savaşa karşı” başlattığı imza kampanyası, Rus işgali sonrası sol kesim içinde yaşanan siyasi ayrışmayı net biçimde ortaya koyuyor. Kimileri bunu “can sıkıcı” ve sol içi “klasik polemik” olarak görebilir ancak tartışılan şey sadece yeni dünya dengeleri ve solun alacağı tavır değil.
Siyaset yapma biçiminden, ideolojik hatların yeniden belirlenmesine, özlemini duyduğumuz dünyanın yeniden tasvir edilmesine kadar geniş bir alanı içeren bir “iç” tartışma var aslında. Herkes Ukrayna üzerinden biraz da kendi özlemini duyduğu dünyayı ifade ediyor. Doğru politik tavır, solun önünü açacak bir süreç başlatabilir.
Ukrayna işgali üzerinden bazı sol kesimlere ısrarla eleştiri getirmemizin temelinde bu çaba var. Aydınların başlattığı imza kampanyası da tam olarak Rus işgali sonrası eleştirdiğimiz anlayışın kusursuz bir yansıması. 361 kelime kullanılarak yazılan bildirinin içinde sadece 1 defa “Putin” kelimesi geçmiş. Demek ki, “aydınlarımız”, dünyayı bir nükleer savaşın eşiğine getiren Putin’i barışın önünde bir engel olarak görmemiş, onu ciddiye almamışlar. Barışı tehdit edenlerinin isminin olmadığı bir barış bildirisi(!)
Barışı isteyen aydınlarımız bildiride sadece 2 defa “Ukrayna” kelimesi kullanmışlar. Tepesine her gün bombalar yağan, milyonlarca vatandaşının göç etmek zorunda kaldığı Ukrayna halkına yönelik tek bir “dayanışma” ifadesi bile yok. İnsanın aklına ister istemez, “aydınlarımız” da Putin gibi Ukrayna’nın yapay bir devlet olduğunu mu düşünüyorlar acaba sorusu geliyor.
“Rusya” kelimesi metinde hiç geçmemiş; Rusya’nın işgalci bir devlet olarak görülmediğini gösteren daha net bir kanıt olamazdı. Dünya barışı istiyoruz diye imza kampanyası başlatıyorsunuz, Avrupa’nın en büyük ülkesini işgal etmiş devletin adını söylemiyorsunuz(!) Bu sansürün çok bilinçli yapıldığını, buradaki asıl amacın “Rus işgalciliğini” gizlemek olduğunu başından beri söylüyoruz.
Putin ve Rusya’nın sığmadığı bildiride tam 19 defa “NATO”, 3 defa da “ABD” kelimeleri geçiyor. Anti Amerikancı bile olamamış, Anti NATO’culuk düzeyinde kalmış bir bildiri bu. Dünyanın üzerinde bir NATO hayaleti dolaşıyor, peki kim bu NATO? Dünyayı yönettiği söylenen Bilderbergler gibi Tapınak Şövalyeleri gibi gizli bir örgüt mü? Dünyayı ABD değil “NATO” yönetiyorsa, emperyalist sistemin sorumlusu “NATO”ysa, “ABD bir kuklaysa”, “aydınlarımız” bunu açıkça söylesinler. “NATO’nun arkasında ABD var” diyorlarsa, o zaman da laf kalabalığı yapmasınlar doğrudan ABD’yi hedef alsınlar.
Bugün gelinen noktada “antiemperyalizm” dünyanın farklı coğrafyalarında kendi bekaları üzerine siyaset yapan otoriter liderlerin elinde bir oyuncak haline gelmiştir. Anti Amerikancılık ve Anti NATO’culuk da bağımsızlıkçı bir politikanın uygulaması olmaktan çıkmış, diktatörlerin halklarını kandırmak için kullandıkları bir kılıf haline dönüşmüştür. Türkiye’de dâhil olmak üzere birçok ülkede mazlum halk antiemperyalizmle “kandırılmaktadır”.
“Aydınlar” geçmişte sosyalizmin anavatanı olarak gördükleri Rusya ve Çin’de, sosyalizmin kapitalist kuşatma karşısında ayakta kalması adına, halkın aç kalmasına ve daha kötüsü esir kalmasına göz yumdu.
Dünya üzerinde yeni yeni kırılmaya başlayan sosyalizmin gerilemesinin temel sebebi kapitalist kuşatma ve dünya sistemi değil, sosyalist rejimlerin halka reva gördüğü rejim oldu. Yaşadığımız yüzyılda artık halklar, dış bahanelerle kötü yaşamaya razı gelecek bir durumda değiller.
Batının ikiyüzlülüğünden hesap sormak bahanesiyle, Rusya’nın işgalciliğini görmezden gelmek en hafifinden başka bir ikiyüzlülük. Dünya barışını korumak adına her türlü zorbalığa karşı çıkmak bu kadar zor olmamalı.