DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Konya’da 28 Şubat’tan bahsetmiş. Tabi Konya ve 28 Şubat, ateşle barut gibi. Babacan durur mu? Başlamış yüksek perdeden uyduruk İslamcı manifestoya:
“Türkiye’de bir hayalet dolaşıyor: 28 Şubat hayaleti. Hatırlıyor musunuz o dönemin paşaları 1000 yıl sürecek demişlerdi. Onu o paşalar, o rütbeliler başaramadı da; Sayın Erdoğan ve ortakları başarma gayretinde. Yıllardır bu ülkeden defetmeye çalıştığımız zihniyet, geldi iktidarın yanı başına oturdu. Gençlerimizi okullardan mahrum bırakanları kapıdan kovduk; bağırlarına bastılar. Bizden-onlardan diye ayıranları yanımızdan uzaklaştırdık, yanlarına aldılar.”
Aslında Babacan, yeni bir şey anlatmıyor. Babacan’daki 28 Şubat anlatısı, liberallerin “Yetmez ama evet” savunusunun çarpık mantığının bir uzantısı.
Liberaller, “Biz doğru tavır almıştık ama AKP Kemalistleşti” diye kendilerini savunuyor. Babacan, Davutoğlu ve AKP/Cemaat eskisi diğer Karar tayfası da buna paralel bir kurguyu sahipleniyor. AKP, ilk 10 yıl müthiş demokratmış ve çok acayip ilericiymiş de sonradan çok kötü bozmuş. Onlar zaten o yüzden ayrılmış.
İşin trajikomik yanı, CHP de bu saçma tezle hareket edip çok daha geniş bir teorik çerçeveden yürüdü. Atatürk cumhuriyetinin demokratlığını inkar edip “demokrasiyle taçlandırma” küstahlığının sonunda Atatürk düşmanlarına –hem de Atatürkçülerin oylarıyla– Mecliste 39 sandalye verildi. CHP’de yeteri kadar Atatürk düşmanı yokmuş gibi…
Neyse…
Bu 28 Şubat’ın hayaleti neymiş ona bakalım.
Babacan iki güncel örnek veriyor. Kulp’taki İmam-Kaymakam meselesi ile 1 Ocak’ta İstanbul’daki Filistin yürüyüşüne damgasını vuran yumruk olayı.
Babacan’a göre Kaymakam’ın bile inkar ettiği şiddeti öven bir atmosfer var ve bu atmosferi Tayyip Erdoğan besliyor.
Diğer örnek daha ilginç. Babacan, Filistin yürüyüşünde şeriatçılara karşı kendisini savunan üniversite öğrencisini adeta hedef almış. Bu yumruğa eline sağlık diyenler de Erdoğan’ın yarattığı atmosferden güç alıyormuş.
Yani dediği şu: 28 Şubat, Müslümanlara zulümdü. Şimdi Erdoğan bu zulmü hortlatıyor. Bu nasıl Müslümanlık ey Konya!
Gerçek, ancak bu kadar yamultulur.
Öncelikle Babacan, dün Konya’da adeta hedef gösterdiği genci iki hafta önce Gaziantep’te çay içmeye çağırmıştı:
Ege kardeşim, seni de diğer genç arkadaşlarımızı da ayrımcı ideolojilere teslim etmeye hiç niyetimiz yok. İnşallah, bir an önce özgürlüğüne kavuşursun. Kavuşursun da yumruk yiyen İsmail Bey, sen ve ben, hep beraber oturup bir çay içeriz.
Çocuk taliye edildi, 28 Şubat’ın hayaleti oldu iyi mi?
Babacan’ın “Müslümanlara zulüm” diye anlattığı her iki olayda da esasen İslamcıların zulmü söz konusu! Kulp’taki olayın adlî süreci sonuçlanmış değil ama 28 Şubat’a örnek gösterdiğine göre burada da şehitleri anmayan imamın tarafında yerini çoktan almış.
Gerçi 28 Şubat tezleri de uydurulmuş bir efsane.
28 Şubat’ta Suudi, İran, Hamas bağlantılı, İngiliz destekli gruplar şeriat bayrağı açıp sokaklarda gövde gösterisi yapabilir miydi?
Zulüm dedikleri 28 Şubat’ta Türk askerine bir tane hainin elini bıraktım, dili uzayabilir miydi?
28 Şubat’ta devlete, bayrağa, anayasaya, Türklüğe karşı gövde gösterisi yapılabilir miydi?
Dahası, o 28 Şubat’ın olmadığı bir dünyada sizin inat edip kızlarınızı bu kadar okutmaya niyetiniz de yoktu…
Yani Babacan’ın hayaletten kastı başka.
Aslında Babacan, Tayyip Erdoğan’dan da ülkeyi getirdiği noktadan da memnun! Sadece Türk milletinin boyun eğmiyor oluşundan rahatsız.
Ortada bir şiddet varsa, olsa olsa Türk milletinin nefs-i müdafasıdır. Ortalıkta bir hayalet dolaşıyorsa Müdafaa-i Hukuk’un, Kuva-yı Milliye’nin, Türk kıyamının hayaletidir.
20 yılın ardından ülkede ele geçirmedikleri hiçbir şey kalmamış ama halk “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyor, “Ne mutlu Türküm diyene” diyor, Anıtkabir dolup taşıyor, yankısı ta Riyad’dan duyuluyor. Türk gençliğinin ruhuna işlemiş olan Bursa Nutku, defalarca kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Adını söylemeye çekindikleri için bazen 28 Şubat derler, bazen 27 Mayıs, bazen başka bir şey. Ama her İslamcı gibi Ali Babacan’ı da hortlak görmüşe çeviren şey, Atatürk’ün ruhundan başkası değil.