“Güzel İstanbul, gönüllerde yer tutan şehir! Dört yıllık savaştan sonra senin şefkatli kucağına can atan, güzelliğine tutkun, lacivert renkli göklerine vurgun benim gibi bir biçarenin seni terk edişi ne büyük bir zorunluluktur bilir misin? Savaşta yiğitçe çarpışan asker evlatların hor görülüyor. İş başındaki oğulların ise nankör, duygusuz, namussuz. Hükümet daireleri yabancıların uşağı. İşte ben bunun için seni ağlaya ağlaya terk ediyorum. Gittiğim yerler de yabancım değil… Öz Anadolu. Yarabbi sen bu millete zeval verme. Türklüğü yükselt, güzel İstanbul’u onun daima kalbi yap.”
İstanbul’da İtilaf Devletleri’nin, İzmir’de ise Yunan’ın çizmesi basarken Türk toprağına, 16 Mayıs 1919 günü sabah 04.30 sularında Karadeniz’e doğru yol almakta olan köhne bir vapurun içinde not defterine bu satırları yazmaktaydı Binbaşı Rıdvanoğlu Hüsrev (Gerede). Bir yandan hüznünü yaşıyor bir yandan ise geleceği düşünüyordu: İstanbul, Anadolu’ya çok uzaktı ve “Öz Anadolu”da kendilerini bekleyen neydi? Karşılaşacağı Anadolu ile karşılaşmayı umduğu Anadolu aynı olacak mıydı? Kafasının içinde bu bilinmezliklerle boğuşurken göz ucuyla da onu bu vapura bindiren Sarı Komutanı izliyordu: O’nun izinden gelmişti, O ne durumdaydı? “Türk yurdunun süsü, Türk tarihinin serveti” demişti İstanbul için… Bu ayrılık, kavuşmak için miydi yoksa İstanbul da mı Selanik’in kaderini yaşayacaktı?
16 Mayıs sabahı Hüsrev Gerede’nin kafasını meşgul eden soruların cevabını Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 günü Kartal istimbotunun güvertesinde söylemişti yaveri Cevat Abbas’a Boğaz’daki İtilaf Devletleri’ne ait gemileri gördüğünde: “Geldikleri gibi giderler!”
Bu söz, aynı zamanda bir savaş ilanı anlamına geliyordu ama henüz yaveri Cevat Abbas da dahil kimse bilmiyordu. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir gemide aldığı kararı uygulamak için altı ay sonra bu sefer başka bir gemiyle İstanbul’dan Samsun’a doğru yola koyuluyordu.
***
19 Mayıs 1919, bir devrimcinin alabileceği en devrimci tavır günüdür.
19 Mayıs 1919, bir milletin özgürlüğü için ölmeyi göze aldığı gündür.
19 Mayıs 1919, imkansızın inanca yenildiği gündür.
19 Mayıs 1919, “yok”un “var”ı yendiği gündür.
19 Mayıs 1919, önemli olanın iman olduğunu gösteren gündür.
19 Mayıs 1919, “milli sır” Cumhuriyet’i gerçek kılabilmek için alınan savaş kararının günüdür.
19 Mayıs 1919 sabahı saat 6 sularında Samsun Limanı’na ayak basan Kemal Paşa’nın tek amacı, Türk milletine 29 Ekim 1923 sabahını gösterebilmekti, gösterdi.
***
Bandırma vapuru ise bir fikirdir, bir sürekli devrimin adıdır Bandırma vapuru. İnenler olur, binenler olur; hiç inmeyenler olduğu gibi hiç binmeyenler de olur ama o “kaç kişi var?” diye sormadan yoluna devam eder. Varması gereken bir liman, ulaşması gereken bir “milli sır” vardır çünkü.
İstanbul’dan binenlerin hepsi Samsun’a inmiştir fakat bir kısmı Ankara’ya; “milli sır”a varmıştır. Varanlardan biridir Cevat Abbas, bir diğeri de Mustafa Kemal Paşa’nın “benim ilk inkılap ve müşkülat arkadaşım” dediği Gerede. Ankara’ya varamayanlardan, “milli sır”ı kabul etmeyenlerden, İstanbul’dan kalkan vapuru yine “İstanbul”a götürmek isteyenlerden biri ise Refet Paşa’dır.
***
16 Mayıs günü Bandırma vapuru Samsun’a hareket etmek üzereyken düşman askerler, vapura çıkıp arama yapmak isterler. Bir Türk askerinin Mustafa Kemal Paşa’ya “düşman askerleri, silah ve cephane arıyorlar” demesi üzerine Kemal Paşa’nın “budala herifler, bizim silah-cephane değil kafa götürdüğümüzü bilmiyorlar mı?” cevabı gayet anlamlıdır.
***
105 yıl sonra biz yeni nesle tarihten düşen pay ne?
Türk Solu, bu vatanın 21. yüzyıldaki Bandırma vapurudur. 105 yıl önce külüstür bir vapurun Karadeniz’in hırçın sularını aşıp Samsun’a ulaşması gibi Türk Solu da ilk sayısının çıktığı 8 Nisan 2002’den hatta kuruluş tarihi olan 30 Ocak 2000’den birçok farklı zorluğu aşarak geldi bugüne.
13 Kasım 1918’deki “Geldikleri gibi giderler” inancının günümüz tarihine yansıması belki de 30 Ocak 2000, belki de 8 Nisan 2002… Şimdilik çoğu insan bilmiyor belki bunu ama bugün hepimizin bildiği 1918’i, o gün Cevat Abbas’tan başka bilen var mıydı?
Türk Solu, bu vatanın 21. yüzyıldaki Bandırma vapurudur ve Türk Solu’nun fikirleri, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya götürdüğü “kafa”nın ışığı altındadır.
Kemal Paşa, savaş kararını ilk aldığı an yanında yaveri vardı, sonra 18 kişi daha eklendi. Sonra bu 18 kişiden kimisinin heyecanı yetersiz kaldı kimisinin ufku. Sayı yine azaldı. Sonrasında ise on binler peşinden gitti Mustafa Kemal Paşa’nın; bugün ise milyonlar O’nun izinde…
Çok daha şanslıyız çünkü O’nun izinden giden milyonlar olarak bir aradayız…
***
105 yıl geçmiş!
İngiliz gitmiş, yerine işbirlikçisi AKP gelmiş. Sevr’i hortlatmak isteyenler, öncesindeki Mondros’u AKP eliyle uyguluyorlar…
Derken!..
Yerimiz alalım…
Yeni bir 19 Mayıs şafağından 29 Ekim sabahına uyanmak üzereyiz. Vapurda bir komutan var; mesele Hüsrev Gerede gibi Cevat Abbas gibi mi olmak yoksa Refet Bele gibi mi?