Ekrem İmamoğlu “Değişim Manifestosu” açıkladı. Kurduğu internet sitesinde değişim için çalışmaları başlattığını duyurdu.
İmamoğlu, manifestosunda hem Cumhurbaşkanlığı hem de TBMM seçimlerinde açık bir yenilginin söz konusu olduğunu, bu yüzden CHP’de bir “değişim” yapmanın şart olduğunu açıklıyor.
Ancak bu değişim ne? Ne değiştirilecek? “Manifesto”da belli değil.
Genel Başkan mı değişmeli? Yanındaki kadro mu? Örgütsel şema mı? Siyasi çizgi mi? İdeolojik hat mı?
Hiçbiri yok manifestoda. Buradan da anlıyoruz ki; Ekrem İmamoğlu hiçbir şey değişmesin, bir tek genel başkan yerine ben geleyim diyor. Mesaj şu. Herkesçe eleştirilen yeni tip CHP’de sorun yok. Sadece genel başkan Ekrem İmamoğlu gibi daha popüler bir isim olursa, başarı gelir. Basit bir formül ama ilkesiz bir çizgi ve gerçeklere aykırı… Çünkü mesele Kılıçdaroğlu’nun “kazanacak aday” olmamasından ibaret değil. CHP’deki egemen klik ve ultra-liberal yeni hegemonya zaten “kazanamayacak aday” olduğu için Kılıçdaroğlu’nu çok tutuyor. Hepsinin tuzu kuru.
Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki kadrodan kurduğu yeni ittifaklara, CHP’nin 2002 AKP’sini taklit eden yeni siyaseti ve ideolojisinden vıcık vıcık medyasına, istihdam ettiği trollerden milletvekili adaylarına kadar her türlü düzenleme, seçimlerin kazanılmaması için yapılmıştı. Ekrem İmamoğlu hiçbir siyasi açılım yapmadan, “değişim” istediğine göre AKP’nin kurguladığı yeni muhalefet ve yeni CHP tiyatrosuna adayım demiş olmuş oluyor.
Kemal Kılıçdaroğlu ise İmamoğlu’nun manifestosuyla aynı gün ilginç bir itirafta ve aynı zamanda haklı bir tespitte bulundu. “Bugün CHP lideri olmam ya da olmamam hiçbir şey değiştirmez.”
Güya ideoloji ve kadro partisi olduklarını söylemeye çalışıyor. Ancak öyle bir cümle kurarsınız ki; bu gerçeğin en çıplak kanıtı olarak sizi açığa çıkarır. İdeoloji ve kadro partisinde, lider çok önemlidir. Ancak majestelerinin muhalefeti olmaya yüz tutmuş partilerde hakikaten lider önemsizdir. O zaman sormazlar mı Kılıçdaroğlu’na; madem lider önemsiz, nedir bu koltuk sevdası?
Fakat Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında çok kötücül bir mesaj da var. Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nu uyarıyor. Adeta “heveslenme” diyor. “Bir şey değişmeyecek” diyor.
Bu uyarı aslında Kılıçdaroğlu’nun değil, Saray’ın uyarısıdır. “Kazanacak aday” tartışması sürerken, Meral Akşener’i ve milyonlarca seçmeni susturmak için CHP’deki hâkim klik iki argüman daha doğrusu tehdit öne sürüyordu.
Birinci tehdit şuydu: Ekrem İmamoğlu zaten siyasi yasaklı olacak. O aday olamaz.
İkinci tehdit şuydu: Kürtler Mansur Yavaş’a zaten oy vermez.
Birinci tehdit ile Saray’ın sopası gösteriliyordu. İkinci tehdit ile ise HDP’nin sopası gösteriliyordu.
İkinci tehdidin yalan olduğu belliydi. Çünkü Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde, HDP’nin tekelinde olduğunu iddia edilen seçmen kitlesi bal gibi Mansur Yavaş’a da oy verdi. Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Ümit Özdağ ile kurulan ittifaka da kimse sesini çıkarmadı.
Eğer diyorsanız ki; “Özdağ önemsiz figür”, demek ki gerçekten de Mansur Yavaş “kazanacak aday” olarak görüldüğü için, büyük bir koro ayağa kalkmıştı. Bu koronun “Kürtçülük” aşkıyla değil, yine Saray talimatlarıyla harekete geçtiği yakında ortaya çıkacak.
Şimdi asıl önemli tehdide gelelim. “Ekrem İmamoğlu siyasi yasaklı olacak, otursun oturduğu yerde” tehdidi. Bu gerçek bir siyasi koz!
Gerçekten de yaşayarak gördük. Saray emir verdi, mahkeme hükmü yazdı. Ve Kılıçdaroğlu aynı gün yurtdışındaydı. İmamoğlu’na karşı hukuksuz karara anında tepki gösterenleri de, CHP’yi karıştırmakla, bölmek istemekle suçladı.
Tiyatro oyunu yazılmıştı. “Reis Tayyip”in karşısına “Piro Kemal” çıkacaktı. Kılıçdaroğlu’nun ve taraftarlarının İmamoğlu’na ve Akşener’e karşı “Ekrem Bey hukuken aday olamaz” itirazı aslında “Sarayın kararı böyle” demekten başka hiçbir anlam taşımıyordu.
Şimdi aynı Kılıçdaoğlu diyor ki; “Ekrem Bey İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylığına odaklansın, İstanbul çok önemli!”
Ekrem İmamoğlu da buradaki çok kötü mantığı ve tuzağı görüyor. Madem İmamoğlu her an “siyasi yasaklı olabilir”, ne Cumhurbaşkanı adayı ne de CHP Genel Başkan adayı olması bu yüzden gayrimümkün, neden Kılıçdaroğlu “sen İBB’ye odaklan” diyor? O zaman oraya da aday olamaz.
Belli ki Kılıçdaroğlu çok yakında İmamoğlu hakkında “siyasi yasak” kararının hemen kesinleşmesini bekliyor. O zaman da diyecek ki; “Ekremciğim ne yapalım? Senin yasağın var. İstanbul çok önemli. Hizmetlerin için teşekkürler. Hem ben bu kararı çok sert kınıyorum.”
Tabii bir çocuğun bile kanmayacağı böylesi bir kumpası gören İmamoğlu bayrak açıyor. Normalde, önce İBB Başkanlığını tekrar kazanıp, sonra CHP Genel Başkanlığı için harekete geçmesi gerekir. Ancak Canan Kaftancıoğlu’nun geçen haftaki kışkırtıcı açıklamalarını ve İmamoğlu’nu İstanbul’da destekleyen tek ilçe yönetiminin –Beykoz CHP İlçe Yönetimi- görevden alınmasını, tasfiye edileceğinin kesin kanıtı olarak görüyor. Yakında Saray’ın da devreye girip, siyasi yasak kararını kesinleştirebileceğini öngörüyor.
Ayrıca şu da gözlerden kaçmıyor. Kılıçdaroğlu ısrarla İyi Parti ile CHP arasındaki gerilimi kışkırtıyor. Ancak maşallah Özdağ ile arası çok iyi. Özdağ’ın İyi Parti düşmanlığı da iyi biliniyor. Demek ki ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetmek bile söz konusu olsa, İyi Parti ile yollar ayrılacak. “Kılıçdaroğlu birden bire Türk milliyetçisi oldu. Bu yüzden Ümit Başkan’daki cevheri keşfetti” diyenler de kimseyi kandıramaz. Kılıçdaroğlu YSP ve HDP lehine açıklamalarına devam ediyor. Kaldı ki bu partiler de ayrı aday çıkaracaklarını açıkladı.
İmamoğlu İBB Başkanı seçildiği günden beri halkı seferber etme yolunu tutsaydı, Saray’ın çıkartacağı “siyasi yasak” kararına karşı, büyük bir halk hareketi başlatabilirdi. Bu yasak onun mücadelesinin en güçlü evresini başlatabilirdi. Ama İmamoğlu da tıpkı Kılıçdaroğlu gibi, kulisler, lobiler, danışmanlar ve anketçilerle iş tuttuğu için, Saray’ın kendisi hakkında yasak kararını çıkardığı gün, Kılıçdaroğlu ve CHP’deki egemen kliğin kendisini mezara gömeceğini çok iyi biliyor.
Uzun lafın kısası, CHP’nin halka vaat ettiği tek bir değişim vaadi var. İstanbul ve Ankara’yı AKP’ye geri vermek…
Halkın desteği sahte muhalefete fazla geldi. Ne yapıp edip sırtlarındaki yükten kurtulup, büyükşehirleri Saray’a teslim etmeye yemin etmiş gibiler.