İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızını çocuk yaşta evlendirdiğinin ortaya çıkması üzerine, Gümüşel’in diğer çocukları bir video yayınladı. Kardeşlerinin 6 yaşında evlendirilmediğini, bunun bir yalan olduğunu, haberin asıl amacının İslam’a zarar vermek olduğunu söyleyerek, aileye yönelik bir komplo kurulduğu iddiasında bulundular.
Yaşanan bu olay özelinde gerçekte ne olduğunu önümüzdeki günlerde daha net anlayabileceğiz. Ancak ailenin yaptığı konuşmalardan çıkan sonuç mağdur olan kız çocuğun 6 yaşında değil 14 yaşında evlendirildiği ve bunun da doğal kabul edilmesi gerektiği.
İşin özü de burada zaten. Türkiye’de İslamcılar, tarikatlar ya da cemaatler adına ne derseniz deyin medeni hukukta çocuk olarak kabul edilen kızların “çocuk yaşta” evlenmelerini doğal görüyorlar ve buna yönelik tepkileri de “İslam’a yönelik bir saldırı” olarak göstermeye çalışıyorlar.
Diğer taraftan mesele sadece kız çocuklarının küçük yaşlarda evlendirilmesiyle sınırlı değil. Basına ve yargıya yansıyan birçok taciz dosyası var ve bundan çok daha fazla sayıda taciz-tecavüz vakası da örtbas ediliyor.
Türkiye’nin artık şu gerçeği çok iyi görmesi gerekiyor: Taciz, tecavüz ve çocuk yaşta evlilik tarikatlar içinde “bireylerle sınırlı tutulabilecek” hadiseler değil. Yani “kişileri sorumlu tutmak” mantığının burada karşılığı yok çünkü yaşanan istisnai bir durumdan bahsetmiyoruz. Tarikat mantığı ve “hukuku” yaşanan bu tarz olayları bir suç olarak görmüyor. Medeni hukukun geçerli olmadığı bambaşka bir dünyadan bahsediyoruz ve böylesi bir dünya kendi mantığı içerisinde yaşanılan tüm rezillikleri normalleştiriliyor, meşru görüyor ve üzerini örtüyor.
Kimsenin tarikatlara saldırmak için malzeme aramasına gerek yok. Mahkemelerdeki dosyalar Türkiye’nin her yerinde yaşanılan bu tür vakalarla dolup taşıyor ve bizim basında okuduğumuz haberler buzdağının sadece küçük bir kısmı.
Tepesinde şeyhlerin bulunduğu, denetlenmesi mümkün olmayan bu tür gruplar her türlü rezilliğin yapılabildiği ve çocukların da bu rezilliklerin hedefi haline geldiği yerlere dönüşmüş durumda. Burada bir örnek üzerinden konuşmuyoruz, kurulan tarikat mantığından bahsediyoruz.
“İyi huylu tarikat, kötü huylu tarikat” ayrımına girmeye çalışmak, devletin yanında duran ya da muhalif tarikat sınıflaması yapmak, tarikatları “suçlulardan” temizleyelim demek… Tarikat üyesi olmasa bile tarikatların varlığından rahatsız olmamak, politik kaygılarla tarikatlarla ilişki içinde bulunmak, cenazelerine katılmak ve en kötüsü de tarikatları “Türkiye’nin bir gerçeği” olarak görmek…
Bütün bunların vardığı yer aynıdır ve tarikatın doğal sonucu olan çocuk tacizine ortak olmaktır. Bunu söylememin sebebi ise geçtiğimiz aylarda İsmailağa Cemaati’nin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine katılan birçok muhalifin olması.
O gün taziye yarışına katılıp bugün yaşananlar üzerinden çocuk istismarına karşı çıkmak ise son derece samimiyetsiz bir tutum. Tarikat varsa taciz vardır, tecavüz vardır ve çocuk yaşta evlilik vardır!
Türkiye’nin birçok yerinde bilhassa şehir dışına kurulan, yurttan çok hapishane görünümlü tarikat yurdunda yaşanmış ve yaşanmaya devam eden durum budur.
Ensar Vakfı olayı ve sonrasında Meclis’te yaşanılanlar hepimizin hafızasında. Bunlar “istisna” değildir, istisna olan bu olayların bir sebeple ortaya dökülmesi ve yaşanan rezilliklerin saçılmasıdır.
Türkiye eğer çocuklarını koruyan bir ülke olacaksa laikliği yerden kaldırıp yeniden hayata geçirmek zorunda. Tarikatın olduğu, laikliğin yok edildiği bir ülkede çocuğa her yerde istismar ve saldırı olur. Benim çocuğum nasıl olsa tarikata gitmiyor demeyin! Bu öylesine bir virüs ki buradan çıkar tüm topluma yayılır.