Cumhuriyet’in ilanının 101. yıldönümü bu sene de coşkuyla kutlanacak.
Türk milleti iktidarın her türlü çabasına rağmen sokaklara çıkarak “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını haykıracak. Milyonlar Ata’sına koşarak bağlılığını bildirecek, evlerin camları bayraklarla donatılacak, yurdun her tarafındaki fener alaylarında Cumhuriyet coşkuyla selamlanacak.
2020 yılında 1 milyon, 2021’de 2 milyon, 2022’de 4 milyon kişinin ziyaret ettiği Anıtkabir’in 2023’te 6 milyon yurttaş tarafından ziyaret edilmesi elbette bir tesadüf değil. Anıtkabir’i ziyaret etmek artık bir vatandaşlık görevine dönüşmüş durumda. Atamızın bedeni toprak oldu ancak O, fikirleri ve eylemiyle yol göstermeye devam ediyor.
Böylesi bir yönelim Cumhuriyet fikrinin ne kadar köklü olduğunu, Atatürk ve Türk milleti arasındaki bağın ne kadar derin olduğunu gösterir.
Atatürk’ü küçümsemeye çalışan bazı köksüzlerin ifade ettiği üzere “Kemalistlerin AKP öncesi Türkiye’ye duydukları bir özlem” ve geçmişe duyulan bir nostaljik hissiyatın sonucu değildir bu görüntü.
Onlar öyle görebilirler elbette; bunun böyle olmadığı “anlatılarak” zihinlere sokulabilecek bir şey değil. Bu, varlığından yoksun olanların idrak edemeyecekleri bir ruh meselesi.
Uçsuz bucaksız bu ilgi elbette kendiliğinden ve sebepsiz ortaya çıkmadı.
Türk milleti Gençliğe Hitabe’de dile getirilen tüm koşulların canlı tanığı durumdadır.
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”
Cumhuriyet’i can alıcı bir odağa dönüştüren, Anıtkabir’i bir karargah haline getiren nokta “dahili ve harici bedhahlar” tarafından gerçekleştirilen bu yıkımın her geçen gün daha da pervasızlaşmasıdır.
Cumhuriyet’i çok farklı biçimlerde tanımlayabiliriz ancak bugün için en çok öne çıkan yönüyle Cumhuriyet’in “kimsesizlerin kimsesi”ne dönüşmesi olacaktır.
Bugünün Türkiye’sinde “kimsesizlerin” sayısı her toplumsal katmanı içine katacak biçimde artmış; bir tarafında “kimsesizlerden” oluşan, diğer tarafında da AKP’nin kurduğu kabilenin var olduğu bir yarılma yaşanmıştır.
Ulusa düşman bir kabile rejimi tüm yurttaşlara kendisine tabi olma zorunluluğunu dayatıyor.
Artık bu dar topluluğa dahil olmayan hiç kimsenin var olamayacağı bir düzen kurulmuştur.
Sokakta saldırıya uğrayan genç kız da, mülakatta elenip memur olma şansını yitiren aday da, iktidarın dağıttığı ucuz kredilerden “istifade edemeyen” iş insanı da, “Mustafa Kemal’in Askeriyim” dediği için hakkında soruşturma açılan genç subay da, elindeki her şeyi yavaş yavaş yitiren emekli de, sosyal medyasından yaptığı paylaşım yüzünden hakkında soruşturma açılan vatandaş da kabilenin bir parçası olmayı redderek ulusun yurttaşı olmayı tercih ettiği için yok edilmek isteniyor.
Suç işlemek, hukuki ya da toplumsal yasaların dışında davranmak ve toplumun üzerine çıkmak, her fırsatta mağdur edebiyatına başvuran bir azınlığın sahip olduğu bir imtiyaza dönüşmüştür.
Çakarlı araçlar bugünün Türkiye’sinin sembolik bir ifadesidir.
Herkes sırasını beklerken “bazıları” araçlarıyla herkesin önüne geçmekte, üstelik bu ayrıcalığın yarattığı tepki kabile açısından bir gurur vesilesi olmaktadır.
Kabile üyeleri toplumsal kurallara uymamaktan son derece mutludur.
“Devlet” artık kuralları düzenleyen bir yapı olmaktan çıkmış, “kimsesizler” üzerinde hegemonya kuran bir otoriteye dönüşmüştür.
Ve böylesi bir imtiyaz rejimi kendisini “örtmeye” ya da “gizlemeye” ihtiyaç duymayacak biçimde alenileşmiştir.
Cumhuriyetsiz bir devlet, kabile rejimine giden yolun önünü tamamen açmıştır. Ordunun tasfiyesi, demokrasinin yok edilmesi, ulusal kimliğin ayaklar altına alınması hep aynı amaca hizmet etmektedir.
Böylesi dar bir kliğin siyaseten güçlenmesi ve iktidarda uzun süre kalması mümkün olsa bile, geniş halk kitlelerinin bu duruma sessiz kalması beklenemezdi.
Bugün Cumhuriyet, kabile saltanatına yönelik bu büyük tepkinin ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Emeğiyle, alın teriyle, namusuyla, onurlu biçimde yaşamak isteyen her vatandaşın bir gelecek özlemine dönüşmüştür artık.
Atatürk ve Cumhuriyet arasındaki kopmaz bağ iyice anlaşılmıştır.
Geçmişte Atatürk’e burun kıvıran, Cumhuriyet’i bir “burjuva projesi” olarak gören sosyalist grupların bile dönüşmek zorunda kaldığı bir dalga muhalif kesimleri yeniden şekillendirmiştir. Bu uzlaşı Türkiye’nin geleceğine de yön verecektir.
Cumhuriyet kazanacak, kabile rejimi kaybedecektir!