No Result
View All Result

Cumhuriyet’in 101. yılında Atatürk’ün izindeyiz

Özgür ERDEM by Özgür ERDEM
15 Ekim 2024
in HAFTALIK
0
Cumhuriyet’in 101. yılında Atatürk’ün izindeyiz

Cumhuriyetimiz 101 yıldır nasıl dimdik ayakta?

Bir ülke düşünün… Devletin kuruluşunun kutlandığı bir resmî bayram, o devleti yönetenler tarafından önemsenmiyor. Hatta o bayram kutlanmasın diye uğraşıyor. Statlardaki kutlamaları kaldırıyor.

Ama halk o bayramı coşkuyla kutlamaya devam ediyor. Tüm engellemelere rağmen… Devletin yöneticileri ise o törenlerde görünmüyor bile…

Bir kutlamada coşku nasıl olur mu, dersiniz?.. Türkiye’deki 29 Ekim kutlamalarına bir bakın… Coşku işte odur…

Bizim ülkemizde 29 Ekim’ler gerçekten de halkın bayramıdır. Devletin değil… Çünkü halk bilir ki, devlet o bayramı kutlamayanlar ve kutlamayacakların elindedir. O yüzden halk alır bayrağı eline, çıkar meydanlara, devleti yönetenlere 29 Ekim’in önemini hatırlatır…

Avrupa tarihine bir bakın.

Bizim cumhuriyetimizden eski bir cumhuriyet var mı?

Sadece bir tane: İsviçre… Tüm diğer cumhuriyetler kurulmuş, yıkılmış. Bir daha kurulmuş, bir daha yıkılmış… Bizimkinden eski cumhuriyetler var ama hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti kadar uzun ömürlü olamamış.

Nedir bizim Cumhuriyetimizin farkı? Nereden geliyor bu gücü? Bu sağlamlığı?

Üstelik bu cumhuriyet 20 yılı aşkın bir süredir açık Cumhuriyet düşmanlarının yönetiminde…

Buna rağmen dimdik ayakta. Nasıl? Yanıtı 29 Ekim’in meydanlarında: Çünkü Türk milleti bu cumhuriyeti sahipleniyor.

Öyleyse soruyu baştan soralım:

Nasıl oluyor da Türk milleti cumhuriyete bu kadar canla başla sahip çıkıyor?

Yanıt Atatürk’te gizli…

Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun ömrünün ve onca saldırıya, iç ve dış düşmanlara rağmen dimdik ayakta kalmasının sırrı Atatürk’ün cumhuriyet projesinin başarısında.

Atatürk’ün
Cumhuriyet projesi

Cumhuriyetimiz bir gecede kurulmadı, kuruluşu bir sürecin eseridir. Bu sürecin iki cephesi var. Birincisi Atatürk öncesi yıllara da dayanan o birikim… Türkiye’ye cumhuriyet ideali elbette Atatürk’le gelmedi. Çökmekte olan Osmanlı imparatorluğunun kurtuluşunun cumhuriyet rejimiyle olabileceğini savunanlar tabii ki vardı. Ancak bu sesler çok cılızdı ve Osmanlı’daki cumhuriyetçi akım Avrupa’daki benzerleriyle kıyaslandığında çok zayıf kalıyordu.

Asıl süreç Atatürk’ün planladığı bir süreçtir. Atatürk, Nutuk’ta bunu “milli sır” olarak tanımlar:

“Millî Mücadele’nin başarıya yaklaştıkça, adım adım bugünkü döneme kadar millî irade rejiminin tüm ilke ve gereklerini yerine getirmesi [yani cumhuriyetin kurulması- ÖE], doğal ve kaçınılmaz bir tarihî akıştı. (…) Bu kaçınılmaz tarihî akışı ben de daha başlangıçta gördüm ve sezdim. Ancak, sezgilerimizi baştan sona kadar açıklayıp ifade etmedik. (…) Başarıya giden pratik ve güvenilir yol, her aşamayı zamanı geldikçe uygulamaktı. (…) Milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme yeteneğini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş, toplumun tüm kesimlerine uygulamak zorundaydım.”

Ne kadar net, değil mi…

Atatürk, Cumhuriyet idealine en başından beri sahip olduğunu söylüyor ancak ilk aşamanın düşmanı ülkeden kovmak ve bağımsızlığı kazanmak olduğunu da tespit ediyor.

Atatürk elbette şunu da biliyordu: Osmanlı’nın yıkılmasına neden olan aslında padişahlık rejiminin kendisiydi. Ve o padişahlık rejimi, Mondros’tan sonra düşmanın haksız işgallerine bile ses çıkaramıyordu. Vahdettin’in çaresizliği, umutsuzluğu ve hatta hainliği, padişahlık rejimini savunanların bile gözünü açacak derecede vahimdi.

O yüzden Atatürk Cumhuriyet ideallerini bir “milli sır” gibi taşımıştı.

Liderlerle milletlerin “fark etme” düzeyi ve zamanı farklıdır. Liderler tarihi araştırarak, tartışarak, düşünerek “fark ederler.” Zaten bu yüzden lider olurlar. Milletin bir adım önündedirler.

Milletler ise yaşayarak, deneyimleyerek “fark eder.” Siz beş yüzyıl bile cumhuriyetin faziletlerinden bahsetseniz, 1919-20 yıllarında yaşananlar kadar ikna edici olamayabilirsiniz.

Atatürk’ün Cumhuriyet projesi işte bu gerçeğin bilincinde olduğu için daha başarılıydı. Milletin “hazır” olmadığı hiçbir şeyi milletten istemedi. O yüzden mesela TBMM’yi 1920’de kurdu ama Saltanatı ancak 1922’de kaldırdı. Cumhuriyet’i 1923’te kurdu ama ancak Lozan imzalandıktan sonra. Ama Cumhuriyet’i kurarken Hilafetle uğraşmadı, Hilafetin kaldırılması için 1924’ü bekledi.

Altı Ok’u hep savundu. Hatta gençliğinden beri. Ama Altı Ok’u Anayasa’ya sokması 1937’yi buldu… Örnekler artırılabilir. Ancak Atatürk’ün çok güzel söylediği gibi “her aşama zamanı geldikçe uygulanmalıydı.” Atatürk’ün Cumhuriyet projesinin bu kadar başarılı olmasının bir nedeni budur.

Atatürk:
Bir demokrasi fedaisi

Atatürk’ün gençliği İttihatçıların “fedai” geleneğiyle mücadeleyle geçmişti. İttihatçılar için iktidara giden her yol mübahtı. Baskın da yapılabilirdi, suikast da… Toplumun hareket etmesindense bir avuç “fedai”nin hareketi daha önemliydi İttihatçılar için.

Atatürk hep bu düşünceyle mücadele etti. Bu yüzden İttihatçılar tarafından dışlandı. Enver Paşa’nın en sevmediği subaylardan oldu. Ancak tarih Atatürk’ü haklı çıkardı.

Atatürk de aslında bir fedaiydi: Demokrasi fedaisi. Demokrasi için kendini feda etmekten çekinmeyen bir liderdi.

Düşünün… Kurtuluş Savaşı veriliyor. Dünyanın neresinde Kurtuluş Savaşı verilirken bir meclis kurulduğu görülmüş. Aksine, bir ülke işgal edilirse, önce meclis kapatılır. Çünkü “tartışacak zaman yoktur.” Eylem zamanıdır…

Atatürk ise tam aksini düşünüyordu. Bir işgal varsa direnmek gerekir. O direniş ancak ve ancak milletin tümüne sirayet ederse başarılı olabilir. Öyleyse millet o direnişe katılmalıdır. Bunun en kolay ve doğru yolu da direnişi bir ekip, cunta ya da komiteyle değil milletin seçtiği vekillerin toplandığı bir meclisle yönetmektir.

Atatürk bir demokrasi fedaisiydi çünkü kuracağı Cumhuriyet ve demokratik düzen için kendi hayatını ve liderliğini riske ediyordu.

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda ordunun başkomutanıydı. Ama bunu bile meclise onaylatıyordu. Atatürk’ü başkomutan yapan üç beş paşanın verdiği karar değildi. TBMM’de oylanarak başkomutan seçilmişti. Dünya tarihinde “başkomutan seçilmiş” kaç askeri komutan vardır?

Üstelik bu seçim altı ayda bir tekrarlanıyordu. Atatürk, kendi komutanlık yeteneklerine ve milletinin seçtiği vekillere bu kadar güveniyordu. Attığı her adımı, aldığı her kararı önce o meclisin onayına sundu Atatürk. Bunu yapmak zorunda değildi. Olağanüstü bir dönem yaşanıyordu. Sonuçta bir Kurtuluş Savaşı veriliyordu. Dayatsa, dikte etse, kim karşı çıkabilirdi?

Ama Atatürk’ün hedefi sadece Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak değildi. Türk milletinde demokrasi kültürünü oturtmak istiyordu. Cumhuriyet’in temelini atıyordu.

Atatürk’ün Cumhuriyet projesinin başarısının sırlarından biri de budur: Milletine güvenmek. Milletin oylarıyla seçilmiş milletvekillerinden oluşan o TBMM’nin kabul etmediği hiçbir şeyi yapmadı Atatürk. Yaptığı her şeyi de o TBMM’nin onaylamasını istedi. Önce Mecliste tartıştı.

Cumhuriyet işte buydu. O olağanüstü koşullarda bile tartışmaya, oylamaya, demokrasiye inanmak. Milletinin vereceği karara güvenmek.

Birisinin size güvenmesini istiyorsanız önce siz ona güveneceksiniz.

Liderler de milletinin kendisine güvenmesini istiyorsa, önce milletine güvenmesini bilmeli.

Atatürk öyleydi. Milletine güveniyordu.

Bu sayede, kurduğu Cumhuriyet milletinin oluverdi.

Ve yine bu sayede, ölümünden 86 yıl sonra bile Atatürk’ün ismi ayakta… Ve tabii kuruluşundan 101 yıl sonra bile Cumhuriyet de dimdik ayakta…

Onca düşmana rağmen…

Previous Post

Emperyalizm ve İslamcılık kaybetti
Atatürkçülük kazandı!

Next Post

Cumhuriyet kazanacak, kabile rejimi kaybedecek

Next Post
Cumhuriyet kazanacak, kabile rejimi kaybedecek

Cumhuriyet kazanacak, kabile rejimi kaybedecek

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.