Cumhuriyetçiler Cumhuriyet’i savunmazsa…
29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanının 99. yılını kutlayacağız.
100. yıla sadece bir yıl kaldı.
Cumhuriyet’i yıkmak isteyen parti işbaşında ve önümüzdeki seçimleri kazanırsa 29 Ekim’in 100. yılında Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in başında yeni bir Vahdettin olacak. Yani Cumhuriyet, bitmiş olacak.
Cumhuriyet’i yıkmak için 20 yıl bekleyen AKP’nin bir 20 yıl daha bekleyeceğini de sanmayalım, bu 20 yıl hazırlıktı, Cumhuriyet’i tıpkı kurulduğu gibi bir günde yıkacaklardır. Emin olun; Almanya’da Hitler’in, İran’da Humeyni’nin yaptığı gibi bir gecede bitireceklerdir operasyonlarını.
Cumhuriyet düşmanlarının Cumhuriyet’i yıkmak istemeleri ve bunun için çabalamaları gayet normal. Ama Cumhuriyet’in hemen hemen tüm ilerici atılım ve kazanımlarının son 20 yılda yok edilmiş olması sadece Cumhuriyet düşmanlarının çabası ve iradesi ile açıklanırsa yanılırız.
Asıl olarak Cumhuriyetçi geçinenlerin Cumhuriyet’i savunma iradesizliğini görmeli ve bunun altında yatan bilinç bozulmasını saptamalıyız. Cumhuriyet düşmanları 100 yıldır düşmanlıklarını hiç unutmadılar ama maalesef Cumhuriyetçiler Cumhuriyet’in anlamını unutabildiler.
Cumhuriyet’i, çocuğu, kadını korumak
Cumhuriyet, bir özgürlük rejimidir. Ama her özgürlük bazı yasalarla ve yasaklarla sağlanır ve sağlandıktan sonra da bu şekilde korunur. Cinayet işleme özgürlüğü diye bir özgürlük olmaz çünkü cinayet özgürlüğü varsa insan hayatı ortadan kalkar. İnsan hayatını korumak için cinayet özgürlüğünü ortadan kaldırmak gerekir.
Peki ya Cumhuriyet’in hayatı?
Onu nasıl koruyacaksınız?
Cumhuriyet’in olduğu yerde saltanat ve hilafet olamazdı, o nedenle iki kurum da ortadan kaldırıldı. Padişahın saltanat sürme özgürlüğü ile halifenin din adına saltanat sürme özgürlüğü engellenmiş oldu. Ama saltanat ve hilafetin alt kurumlarının da yok edilmesi gerekirdi. Bunlardan belki de en önemlisi tekke ve zaviyelerin kapatılması idi çünkü tarikatların da bir saltanatı vardı, o saltanat alanının ortadan kaldırılması gerekirdi.
Cumhuriyet, özgür vatandaş ister ve istemekle de yetinmez bunu sağlayacak tedbirleri alır. Tevhidi Tedrisat Yasası da bu tedbirlerin başında gelir. Önemi açıktır: Çocukların bilinçlerinin ve geleceklerinin tarikatlara, tekkelere, mollalara bırakılmaması gerekir.
Çocukları özgür olmayan bir toplum Cumhuriyet olmaz.
Aynı şekilde kadınları özgür olmayan bir toplum da Cumhuriyet olmaz.
Ve Cumhuriyet, çocukları ve kadınları öncelikli olarak korur…
Kime karşı mı?
Öncelikle kendisini devlete rakip olarak gören aşiretlere ve tarikatlara karşı. Aşiret ve tarikatta maraba olan, kul olan, köle olan ve insanlığından çıkan, aşiret ve tarikat reisinin elinde bir üretim aracına dönüşen, üretim aracı olmasa üreme aracına dönüştürülen çocuğu ve kadını kurtarmak, korumak, onlara imkan sunmak, hukuki güvence tanımak devletin vazifesidir.
Kime özgürlük: Aşiretlere, tarikatlara mı, halka mı?
İşte bugün tartışılan türban tam da bununla ilgilidir.
Öncelikle şunu belirtelim, Cumhuriyet bir kılık kıyafet kanunu çıkartmıştır ama bu kılık kıyafet yasalarının hiçbiri kadınlarla ilgili değildir. Cumhuriyet, sadece erkeklerin kılığı, kıyafeti ile ilgilenmiştir çünkü bu kılık, kıyafet üzerinden bir otorite kuran şeyhler, şıhlar, reisler vardır. Bu nedenle de onların kılık ve kıyafetleri birer özgürlük alanı değil otorite alanıdır, o otorite alanına müdahale etmeden de toplumu özgürleştiremezsiniz.
Cumhuriyetin sorusu basittir:
Kim özgür olacak; Ağalar, şeyhler, şıhlar mı yoksa halk mı?
Bugün de soru hâlâ aynıdır ve cevabı da elbette aynıdır.
Cumhuriyet düşmanları, tarikatlara özgürlük, tekkelere özgürlük, aşiretlere özgürlük isterler, çünkü onlar saltanatçıdır. Cumhuriyetçiler ise halka özgürlük isterler ve bunun doğal sonucu olarak da, aşiretleri, tekkeleri, tarikatları, mafyayı, suç örgütlerini, terör örgütlerini yasaklarlar.
Bu kadar nettir, bu kadar basittir.
Türbanı takan kadına değil arkasına saklanan erkeğe bakın
Türban meselesi de o kadar net ve basittir ki…
Bir daha tekrarlayalım: Cumhuriyet’in hiçbir döneminde kadınların kılık ve kıyafetine karışılmamıştır. Kadınlar çarşaf da giyebilmiştir, türban da takabilmiştir. Bununla ilgili tek bir kanun yoktur.
Türban sorunu bazı genç kızların üniversiteye türbanla girmek istemesi ile ortaya çıkmıştır, olay siyasileşmiş ve Cumhuriyet karşıtı tepkiye dönüşmüştür.
Üniversitelerde türbanı yasaklayan kararlar da aslında türban takan genç kızlar için değil genç kızların türbanının arkasına saklanan korkak erkeklere karşı alınmıştır. Tarikat şeyhleri, aşiret reisleridir hedef alınan, kadınlar değil, hele hele kadınların okuma hakkı asla değil.
Üzerinden neredeyse 25 yıl geçti olayın, çok kısa bir yasak dönemi –sadece 1 yıl !- oldu ve o yasak da sadece bir iki üniversitenin bir iki kampüsünde uygulandı. Daha sonra o yasaklamalar da ortadan kalktı, tüm kızlar üniversiteye dönebildi, okuyabildi ve mezun da oldu.
Türbanın aslında bir özgürlük sorunu değil siyasi bir simge olduğu, türbanın arkasına saklananların asıl hedefinin Cumhuriyet olduğu, arkasına saklandıkları kadınların tüm özgürlüklerini yok etmek istediklerini bugün bile anlamamış olmamız nasıl bir gaflettir!
Evet, türbanın resmi partisi iktidarda ve kadınlar bugün tutsak!
Sadece kadınların değil tüm toplumun özgürlükleri ortadan kaldırılmış durumda.
İyi de neden hâlâ kimse hata yaptığını söyleyemiyor, türbana özgürlük sloganının sonucunun “AKP’ye özgürlük, halka tutsaklık” olduğunu neden hâlâ anlamazlıktan geliyoruz?
Ya türban takmama özgürlüğü?
Bir kadının türban takma hakkı var mıdır derseniz cevabım gayet nettir; elbette vardır. Hani bizim İslamcılarımızın hiç sevmediği bir slogan var ya “Benim bedenim benim kararım” diye, bu karar da kadınların kararıdır ve bu karara ne devlet, ne tarikat, ne baba, ne de koca karışabilir.
Peki ben kadınların türban takma özgürlüğünü savunduğum halde ve bunu savunmaktan vazgeçmeden türbana karşı çıkabilir miyim?
Yani kadınların türban takmasını doğru bulmuyorum ama bu karara saygı duyuyorum diyebilir miyim?
Derim ama hemen hapsi boylarım. Çünkü günümüzde hiç kimse türban karşıtı bir açıklama yapamaz! Yapanlar da halkı aşağılamaktan mahkemeye verilir ve susturulur.
Ben bu yazıyı yazarken 78 yaşındaki bir kadın çarşaf karşıtı söylemleri nedeniyle hapis cezası aldı!
Yani günümüzde türban takın çağrısı yapmak serbesttir ama türban takmayın çağrısı yapmak yasaktır!
Tek taraflı bir özgürlük olabilir mi?
Olamaz ama zaten türbancıların derdi de özgürlük değil ki. İşte bunu bir türlü anlayamıyoruz.
Türbana özgürlük diye diye türban dayatması
Ve çok daha önemli bir gerçeği daha tespit etmemiz gerek. Bugün kamuda türban serbest, polisinden hakimine her kadın türban takabiliyor.
Ne büyük özgürlük mü diyoruz?
Ben pek öyle görmüyorum.
Bugün türban, kamuda işe girmek için bir referanstır, tıpkı AKP üyeliği, TÜGVA üyeliği gibi bir kartvizittir, dini bir örtü değildir. Yani türbancılar, türbanı dini bir simge olmaktan çıkartmış bir siyasi kartvizit yapmıştır.
Türbanlıysan kamunun kapıları sana açılır, türbansızsan kapanır. Kısacası türbanlının özgürlüğü türbansız kadınların özgürlüğünü ortadan kaldırmıştır.
Çok daha beteri ise, türbansız kamuda işe giremeyeceğini gören kadınlar da mecburen türban takmak zorunda kalmaktadır.
Velhasıl bugünkü Türkiye’de, insanların türban takması için bir zorlama rejimi vardır. En başta devlet bu zorlamayı yapmaktadır.
Demek ki türbana özgürlük diye diye gelinen yer türban dayatmasıdır.
Türban kadının değil erkeğin kararı
Hadi daha derine, meselenin kökenine inelim…
Aslında bu dayatma en başından itibaren yok mu?
Türban, kadının kararı mı sanıyoruz?
Türbanın kadınların değil erkeklerin kararı olduğunu görmezden gelmeye daha ne kadar devam edeceğiz?
Türban, babanın ya da kocanın kadına dayatmasıdır. Din nedir, iman nedir, örtü nedir bilemeyecek ve bunun kararını veremeyecek yaştaki kız çocuklara türban takan kimdir? Babası değil mi?
Soramayacak mıyız: Çocuk yaşta birinin böyle bir karar alabilme yetisi yoktur ki böyle bir özgürlük olabilsin.
Kısacası türban kadının değil erkeğin özgürlüğüdür. Bunun aksini iddia eden varsa onun da aklına şaşarım.
Düşünsenize, devlet tepeden, baba içeriden dayatacak, hatta dayatmasına gerek yok bunu gayet güzel bir şekilde açıklayacak, bir şeker tadında sunacak ve kız çocuk da türbanı takacak.
Okula gittiğinde zaten öğretmenler de bu yönde telkinlerde bulunacaklar. Bu kız çocuğu sizce özgür iradesiyle mi türban takmış olacak?
Siz kimi kandırıyorsunuz!?
Mini giyen de türban takan da bir mi?
Tabi bu arada türban lehine yapılan propagandanın dışında bir de “açıklık” üzerine yapılan bir anti propaganda var ki boyutlarını neden görmezden geliyoruz?
Laik denilen Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi kadın özgürce giyinebiliyor?
Babam ne der, kocam ne der, abim ne der, öğretmenim ne der, patronum ne der, müdürüm ne der, bakkal ne der, komşum ne der, demeden kim sokağa çıkabiliyor bu ülkede?
Bakın, hiçbir türbanlı kadının böyle bir sorunu yok ama türbansız her kadının böyle bir sorunu var.
Bu sorunun boyutları o kadar büyük ki, şarkıcı Gülşen’in sahne kıyafetleri bile toplumsal bir sorun oldu ve kadını tutukladılar. Bir şarkıcının sahne kostümünden dolayı lince uğradığı, hapse tıkıldığı bir ülkede hangi kadın özgürce giysi seçebilir ki?
Hani yine o bizim entel liberal solcularımızla İslamcılarımızı birleştiren sevimli bir maskaralık var: İsteyen türban taksın, isteyen mini etek giysin diye.
Ne şirin bir özgürlükçülük değil mi?
Peki kamuda kim mini giyebilir?
Hangi lise talebesi mini etek giyebilir?
Eh, her yerin bir adabı var diyorsunuz değil mi, bence de var ama işte sizin bu adap dediğinizin sınırı türbanda bitiyor!
Türban dini kıyafet olduğu için daha doğrusu öyle iddia edildiği için özgürlük alanı oluyor ama mini etek, dekolte vb açık kıyafetler dini değil kişisel tercih olduğu için özgürlük kapısı onlara kapanıyor!
Ne güzel bir özgürlük tanımı bu…
Bu keser neden hep o yana kesiyor diye soracak kadar salak değilim, o aletin keser olduğunu biliyorum ve bir keserden testere olmasını da beklemiyorum!
Türbancıların İran sınavı
O türban eylemleri döneminde kimileri “türbana özgürlük” sloganı atarken Türkiye’nin büyük çoğunluğu “Türkiye İran olmayacak” diye slogan atıyordu. Bazı dangalak solcular, bugün olduğu gibi o gün de İran’ı çok seviyorlardı, İran antiemperyalistti ve “Türkiye İran olmayacak” sloganı da laik Kemalist bir slogandı.
Ama işte o sloganın nasıl bir halk feraseti olduğu ortaya çıkmış oldu.
Bugün İran’da kadınlar sokakta, eylemde, hapishanede, işkencede öldürülüyor.
Başlarını açmak istedikleri için öldürülüyorlar ama işte türbana özgürlük diyenler, özgürlükçü takılan İslamcılarımız nedense türbandan çıkma özgürlüğünü tanımıyorlar.
Çünkü türban ancak takılabilen bir alet onlar için, çıkarılabilme özgürlüğü yok, takılamama özgürlüğü de yok.
Tek yanlı bir özgürlük tanımları var İslamcıların, benim dediğim olursa ben buna demokrasi derim, benim dediğim olmazsa da dinsizlik, ahlaksızlık derim. Olmadı dış güçler derim, Amerika derim, Batının yoz ahlakı derim, ben her koşulda haklı çıkarım diyorlar.
İranlı liseliler de Türkiye’deki İHL’li kızlar da türbanı çıkartıyor
Ama İslamcılarımıza kötü bir haberim var: İran sarsılmıyor, yıkılıyor!
İran’daki liseliler türbanını çıkartıyor!
Tıpkı Türkiye’de zorunlu tutulan İmam Hatip Liseli kızlar gibi!
İran’da 40 yıllık molla iktidarı, Türkiye’de 20 yıllık AKP iktidarı genç kızlara türbanın dinle ilgisi olmadığını, türbanlı dindar olabileceği gibi türbanlı dinsiz ve ahlaksızlar olduğunu, türbansız dindarlığın mümkün olduğunu gösterdi.
Evet İranlı liseliler türbanı siyasal bir simge olmaktan çıkartıyor ve tüm İslamcılara ders veriyor.
Haydi buyurun; madem kızların, kadınların seçimi olacak türban, amasız, fakatsız destekleyin.
Desteklemeyeceklerdir, en özgürlükçü geçineni bile “ama Amerikan emperyalizmi” diyecek ve kadınların türban takmama özgürlüğünü Amerikan emperyalizmi teorilerine feda edeceklerdir.
Aslında Türkiye’de iktidar da, İslamcılar da görüyoruz ki İrancı olmuş. Sıra Türkiye’nin de İran olmasına gelmiş ve bu yolu açan türban olduğu gibi bu yolun sonunda İran’da da mesele türbandan çıkıyor.
Çünkü türban dinin değil ama İslamcıların kırmızı çizgisi.
Kadınlarla falan da hiç ama hiç ilgisi yok.
12 Eylül’ün eseri: İslamcılık, Kürtçülük, türbancılık
Cumhuriyetçi güçler, ülkemizin milyonlarca sıradan yurttaşı için Cumhuriyet’i korumak hâlâ çok önemli. 100 yıl sonra da mı koruyacaksınız diyenlere şunu söyleyebilirim, sizler nasıl 100 yıl sonra bile tarikatlarınızı, aşiretlerinizi, tekkelerinizi korumaya çalışıyorsanız, halk da elbette kendi özgürlüğünün teminatı olan Cumhuriyet’i koruyacaktır.
Cumhuriyet ve Atatürkçülük başarılı olsa “türban sorunu” ortaya hiç çıkmazdı diyecek uyanıklara da iki çift sözüm var.
Atatürk döneminde de sonrasında da böyle bir sorun yaşanmadı.
Türbanı sorun yapan Kenan Evren’di ve o Kenan Evren’in darbesi bu ülkede Solu, Atatürkçülüğü, laikliği ezerken İslamcılığın ve Kürtçülüğün önünü açtı.
12 Eylül, ulusal, laik, demokratik, sol bir Türkiye özlemini ortadan kaldırdı, Kürtçü, dinci bir Türkiye yaratmak için darbe yaptı. O darbe iktidarı da İslamcıların kullanması için türban sorununu, Kürtçülerin kullanması için de Kürtçe vb sorunu yarattı.
Ama bu sorun artık ortadan kalkıyor. İran yıkılıyor. Suudiler de yıkılacak, AKP de yıkılacak.
Gelecekte kadınlar gerçekten özgür olacak ve kadınlar isterlerse türban takacaklar istemezlerse takmayacaklar. Hiçbir baskı altında olmadan, sadece kendi kararları ile.
Bu hasret bizim.
Bu hasreti gerçek yapmak da bizim boynumuzun borcudur.