Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutluyoruz. Hangi ideolojiden olursa olsun, herhangi bir Türk vatandaşı bunu kutlamak ister, mutlu olur.
Yani normal olanı budur. Politik tavırdan öte, sıradan bir reflekstir bu. Mesela normal bir ailenin normal bir ferdi olduğunuzu düşünün. Kardeşinizin doğum gününde mutlu olursunuz ve kutlamak isterseniz, değil mi? Bu bir ruh halidir, duygudaşlıktır.
Normal bir insan, normal bir Türk de milli bayramlarda ve tarihi açıdan diğer önemli günlerde mutlu olur. Ya da milli acıların yaşandığı günlerde yas tutar, anma ihtiyacı duyar. Öyle değil mi?
Örneğin İstanbul’un fetih gününü hepimiz kutlarız. Sonra İstanbul’un işgalden kurtuluş gününü de kutlarız. Malazgirt Zaferi’ni kutlarız. Çanakkale Zaferi’ni de kutlarız.
Mesela herhangi bir vatandaşımız, göğsümüzü gerecek bir başarı elde etse hepimiz gururlanırız, mutlu oluruz, değil mi? Bir Türk, dünya çapında başarılı olsa, bilimsel bir ödül alsa, bir spor yarışmasında başarı kazansa; hiç düşünmeyiz, duraksamayız. İçten bir sevinç duyarız.
Bu bir duygudaşlık meselesidir. Örneğin deprem olduğunda da hepimiz ağlarız. Ormanlarımız yanınca hepimizin içi yanar.
Ancak bunun istisnaları, hem de tam tersi yönde istisnaları vardır: “İslam”cılar ve PKK’lılar. Bunlar o kadar dışımızdadır ki, o kadar Türklüğe, devlete, bayrağa düşmandır ki; his dünyalarına ortak, duygudaş tek bir denk bulabilirsin; Yunan fanatiği!
İnsancıl bir Yunan dahi değil, doğrudan fanatik dinci ve ırkçı bir Yunan’ı ele alın. Duygu dünyasının hesabını çıkarın. Muhasebesini yapın. Sonuç tablosu eşittir dincinin ve PKK’lının içinden geçenler.
Hakikaten abartmıyoruz. Örneğin deprem mi oldu? Tüm millet ağlar.
“İslam”cılar “mini etekten oldu” der sevinir. PKK’lı “işte görün TC bize bunu yapıyor her gün” der göbek atar. Ermeni ve Yunan fanatikleri de sevinçten dört köşedir.
Örneğin Ege’de ormanlarımız mı yanıyor? Tüm milletin içi yanar.
“İslam”cılar “zaten gölgesinde çıplak denize giriyorlardı” diye -aslında otel yapacağı için- sevinir. PKK’lılar “Kürdistan’da siz de bizim ormanlarımızı yakıyordunuz” diye ağız köpürtür. Yunan TV’leri sevinçten dört köşe haberini yapar. Son Marmaris yangınlarında merak edip hususi sitelerine girmiştim. Ermeni haber siteleri de “Türkler hak etti” diye haber yapıyorlardı.
Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyoruz. Dinciler bu sefer sevinçten dört köşe. Ancak kutlayacaklarından değil, tam tersine kutlamamak için güya sebep bulduklarından. Çünkü Filistin’de çocuklar katlediliyor. Hakikaten mutlular. Bahane buldular Cumhuriyet’i kutlamamak için. Bu denli Firavun imanlı bunlar. Çocuk, kadın, Filistinli falan palavra bunlar için! Paradan başka neyi sever, paradan başka neye üzülür ki bunlar?
Fesli Deli Kadir vardı. Cenazesine AKP’li bütün vatan hainleri koşmuştu. Deliydi, haindi ama dürüst adamdı. Açıkça söylüyordu. “Keşke Yunanlılar kazansaydı” diye dudak şapırdatıp duruyordu.
Bizim ülkemizin “İslam”cısının düşünce yapısı ve ruh iklimi tam olarak budur. Düşüncesiyle, ruhuyla, kalbiyle “keşke Yunan kazansa, keşke İngiliz kazansa, keşke ABD kazansa” der. Büyük bir hüzün ve ızdırap ile karşılar 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i. Çanakkale anmalarında Mustafa Kemal’i anmamak için şaklaban gibi şekilden şekle girer. Ama bir de öyle bir tıyneti vardır ki; vatan haini Kadir kadar bile dürüst olamaz. Ya Filistinli çocukların arkasına sığınır ya da PKK’lılar gibi sıvışır gider milli bayramlarımızda.
Ah ne alçaksınız siz?!