Tayyip Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı “Hamas’ın bir terör örgütü olmadığı, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir mücahitler topluluğu olduğu” açıklaması, Türkiye’yi önümüzdeki dönemde çok sıkıntılı bir sürece sokacak.
11 Eylül saldırısı sonrasında bir devlet başkanının El Kaide’ye sahip çıktığını düşünün…
Erdoğan’ın açıklamaları Batı kamuoyunda benzer bir etki yaratacaktır.
Hamas açıklaması, zaman zaman yapılan, ardından da hiç söylenmemişçesine geri dönülen açıklamalara benzemiyor.
Hamas meselesi Batı’nın yumuşak karnı…
Böylesi bir terör eyleminin ardından Hamas’tan “vatanları için savaşan mücahitler topluluğu” olarak bahsetmek, geri dönülemeyecek ve telafisi olmayan türden bir açıklama.
Erdoğan, diplomasi yeteneğine çok güveniyor olabilir ancak bazı meseleler diplomasinin konusu değildir ve Hamas da bunlardan bir tanesi.
Batı açısından Erdoğan her zaman “yaramazlık yapma” potansiyeli taşıyan ancak son kertede Batı’nın işini gören uyumlu bir müttefik oldu.
Erdoğan’ın “Eyyyy” diye başlayan hitapları, tehditkar konuşmaları hep hoşgörüyle karşılandı.
AKP iktidarının Türkiye’yi Batı’ya yönelik bir mülteci akınından koruyan tampon bölge haline getirmesi Batı için bulunmaz bir nimetti. Bu konuda hiç kimseye daha fazla güvenemeyeceklerini biliyorlardı; kimi zaman kavga da ettiler ama günün sonunda öpüşüp barıştılar.
Ancak AKP grubunda büyük bir coşkuyla karşılanan tarihi konuşma bir dönemin sonuna geldiğimizi gösteriyor.
Erdoğan Batı’nın içinde olduğu bir savaşta karşı tarafta olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.
Elbette bu sadece “İslami dayanışmayla” açıklanabilecek türden bir çıkış değil.
Yerel seçimler öncesinde AKP kendisinden kopan tüm İslamcı tabanı geri kazanacak bir hamle yaptı.
Dış politika Erdoğan’ın iç siyasetine feda edilmiştir.
İsrail’i eleştirmek yerine doğrudan Hamas’ın sahiplenilmesi, böylesi bir tercihin sonucudur.
Devlet Bahçeli’nin Gazze çıkışı Erdoğan’ı “el arttırmaya” zorlamış, Filistin davasının tek sahibinin AKP olduğu, tüm ümmetin AKP’ye destek olması gerektiği mesajı verilmiştir.
Yapılan Batı’ya tepki göstermek değil, “rest çekmek”tir.
Muhalif cepheden bile bunu “anti emperyalizm” olarak görüp alkışlayanlar çıkacaktır.
Ancak yaşanan olgu, Türkiye’nin dünyadan kopup “şer ekseni”ne dahil olmasıdır.
Bu tercihin faturası ise diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve Türkiye’ye uygulanacak mali yaptırımlar olur.
Nitekim Erdoğan’ın konuşmasından hemen sonra Amerikalı bir grup Kongre üyesi, ABD Dışişleri Bakanı’na ayrıntılı bir mektup göndererek, “herhangi bir Türk bankasının Hamas’ın finansmanına karışıp karışmadığının araştırılmasını ve bu tür bir finansmana karışan bankalara yaptırım uygulanmasını” talep etti.
Erdoğan’ın konuşması Türkiye’yi ateşe atmıştır.
Filistin Ulusal Yönetiminin bile Hamas’a tavır aldığı bir süreçte böylesi bir dil kullanmak, Filistin meşru yönetiminin tanınmadığı anlamına da geliyor.
Arap Baharı döneminde “ümmetin lideri” olma hayali Türkiye’yi nasıl bir Suriye politikasına sürüklediyse, benzer hayaller ülkeyi yeni bataklıklara sürükleyebilir.