Epeyce uzun bir müddettir yazılarımızda bu “gasp rejiminden” ve ilköğretim birinci sınıf seviyesindeki plan ve eylemlerinden yer yer bahsediyoruz. Hepinizin şahit olduğu, son iki günde iyice görünür hale gelen darbe ve işgal süreci de öncesi ve sonrasıyla beraber ele alındığında bu basit projelerinden birisidir.
28 Şubat tarihli “HİÇBİR HALK KEPAZELİĞİN BU KADARINI HAK ETMİYOR” başlıklı yazımda da altını iki defa çizerek dikkat çektiğim şekliyle resmi bir adaylık olmadığı hatta seçim dönemi dışında olunduğu için doğal olarak YSK’ya başvurunun dahi ortada olmadığı bir ortamda diploma üzerinden alelacele bir operasyon başlatıldı. Bu sabah da yine operasyonların bir başka cephesinden, güya Kent Uzlaşısı ve akçeli işler üzerinden harekât başladı. 2019 yılından beri yapılanlara, bitmeyen trol saldırılarına ve İstanbul’a yapılan sabotajlara beraberce bakıldığında olaylara en Fransız birinin bile gördüğü yalın bir gerçeklik var. O derme çatma rejim, ayakta durmuyor, başlarına geçmek üzere. Sandıkta devrilmek ve arkadan yaşanacaklar ise en büyük korkuları!
Peki bu yollarla halktaki tepkiyi ve değişim isteğini engelleyebilirler mi? Mümkün değil ama geciktirebilirler. Peki bu geciktirme ne gibi kötü sonuçlar doğurabilir diyorsanız onu zaten yaşıyoruz: Anormal durumun normalleştirilmesi, adeta olağan kabul edilmesi ve bu yolla rejimin ömrünün uzamasına dolaylı bir katkıda bulunulması!
Yani geciktirme bu gasp rejimine can suyu olabilir!
Tahminlerim doğrultusundaki sonraki adımlara göre pozisyon almak ve ona göre eyleme geçmek gerekiyor. Kuşkusuz, hukuk yoluyla da mücadelenin sürmesi gerektiğini ifade etmiştim. Tabii hukuk dediysek lafın gelişi; “Çıkmadık candan umut kesilmez” diyerek yaklaştığımız zavallı yargının kalıntıları ya da yargı kırıntılarıyla bir çıkış yolu aranmalı, bir aydınlık arayışı sürmeli.
Sonuç alınamayacaksa bile sürmeli ki halk iyice görsün tuzun bile koktuğunu… Fakat esas eylem, bu alanın dışında ancak elbette yine de hukuka aykırı olmayacak şekilde sürmelidir. Sonuçta Patagonya’daki belediye başkanı bile görüyor neyin ne olduğunu…
Bu kargaşada Pazar günü yapılacak oylama daha bir önem taşımaya başladı. Oybirliğiyle aday İmamoğlu olarak belirlenmeli. Yaşanan kaosta Mansur Bey’i öne sürmek doğru bir hamle olmaz, acziyet olarak algılanır. Önce darbenin püskürtülüp işgallerin sonlandırılması gerekir. Tarihe not düşmek ve sorumluluk almak şarttır, o nedenle bu rejimin saldırısı altında her kim olursa olsun destek olunmalı, aleni ahlaksızlığa göz yumulmamalıdır, hiçbir şekilde kayıtsız kalınmamalıdır!
Açıktır ki bu darbeyi tertipleyenler büyük bir kumar oynamaktadırlar. Kaybederlerse –ki uzun vadede kaybedecekleri zaten anlaşılıyor– buradan kendilerine ve heveslilerine nesiller boyu ibretlik büyük dersler çıkacak. Bu bağlamda önerim şudur: Günü geldiğinde trollere ve taşıdığı makamın ağırlığının bilincinde olmayan memur vs. kim varsa öyle bir ders verilmelidir ki, öylesine dümdüz edilmelidirler ki bir daha bu şekilde koro halinde itibar suikasti yapıp bazı şeyleri ve başta hukuku ayakları altına almaya çalışmasınlar ve bu çabalara alet olmasınlar.