Bugün, İkinci Kurtuluş Savaşımızın liderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamının 51. yıldönümü.
Türkiye’nin bağımsızlığı için şehit olan Denizler, artık toplumsal tarihimizin kahramanları haline gelmiştir. Sadece Kemalist, sosyalist ve devrimci gelenek için değil, bütün Türk halkı ve Türk gençliği için örnektirler. Türkiye’nin bağımsızlığını ve Cumhuriyet’in değerlerini savunan herkesin toplumsal değerleridir.
Devrimci toplumsal değerlerin birleştiriciliği karşısında çaresizliğe düşen gericiler, işbirlikçiler ve egemenler, zaman içerisinde bu değerlerin içini boşaltmaya çalışırlar. Hiç utanmadan katlettikleri halk önderlerini sahiplenir gözükürler. Amaçları fiziksel olarak yok ettikleri halk kahramanlarının, fikirsel mirasını da yok etmektir.
Bu yüzden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemleri, sözleri, yazdıkları ve mahkeme savunmalarını sürekli hatırlatmak ve genç kuşaklara aktarmak en büyük görevimizdir.
Deniz Gezmiş bir sosyalisttir. Bir devrimcidir. Emperyalizme karşı başlatılan İkinci Kurtuluş Savaşımızın neferidir. Ancak tüm bunların yanı sıra, bütün 68 Kuşağı gibi, kendi ifadesiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürüyen bir Türk gencidir. Babasına yazdığı son mektuplarında özellikle bu yönünü tekrar tekrar vurgulamıştır. Kim olduğunu en iyi kendi satırları ortaya koymaktadır. Yeniden ve yine aktarıyoruz:
“Baba;
Sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim.
Baba biz Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunla nacağız da. Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşında olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları.
Düşün baba, bugünkü hükümet, işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdalar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.
Ya vatan ya ölüm!”
Kendileri hakkında idam kararı veren Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülen THKO davasında, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın verdikleri savunma tekrar tekrar bugünleri de anlamak için okunmalıdır. Bu metin gizlenmek istenen Devrimci Gençlik gerçeğini tekrar bütün anıtsal varlığıyla ortaya çıkarır. Yıllarca bu savunma gizlendi. Denizleri savunduğunu ileri süren sahte sol, bu büyük sansürün en büyük sorumlusuydu.
İleri Yayınları olarak neredeyse yarım asırlık bir gecikmeye isyan ederek, 2006 yılında bu savunmayı yeniden bastık. 2019’da ikinci baskının editörlüğünü ve önsözünü yazmış olmak, benim hayatımın en büyük onur kaynaklarından biridir.
Bu savunma okunduğunda, metnin sadece 1971’in değil, bugünün faşist iktidarı, emperyalizm beslemesi gericileri, vatan satıcısı işbirlikçileri ile Atatürk gençliğinin hesaplaşması olduğu görülecektir. Bu savunma aslında hem Kemalist hem devrimci hem de “gerçek ulusçu” bir gençliğin asırlar boyunca yankı bulacak Bağımsızlık Manifestosudur.
Bugün Kürtçü-Amerikancı faşistler ile sahte milliyetçi ve sahte İslamcı faşistler aynı rezil yalan ile Deniz Gezmişlerin mirasını kirletmek ve yok etmek istiyor. Onlara göre Denizler sadece “taktik” icabı Atatürkçü görünmektedir. Kendi pisliklerini devrimcilere bulaştıramazlar! Devrimciler maske takmaz, ikiyüzlülük asla yapmazlar! Korkusuzdurlar.
Kendilerini idamla yargılayanlar da bu kepaze yalana sarılmıştı. Çünkü onlar da tıpkı bugünkü PKK yandaşları, AKP yandaşları ve diğer emperyalist uşakları gibi gerçek Atatürk düşmanlarıydı.
Oysa Denizler savunmalarında kendilerini “kurtarmak” için değil Kurtuluş Savaşı için yani Türkiye’yi kurtarmak için korkusuzca tüm fikirlerini ortaya koydular. Düşmanın elinde tutsak olmaları, tüm işbirlikçi hainleri açıkça mahkûm etmelerine asla engel olmadı.
İpe giderken bile bir nebze ürkeklik örneği göstermeyen kelimenin tam anlamıyla “delikanlı” bir kuşaktı onların kuşağı. Bu yüzden hiçbir görüşlerini eğip bükmemişlerdir. Mahkeme heyetine veya herhangi bir odağa şirin görülmeyi asla düşünmediler.
Asla pişmanlık ve af psikolojisi içinde değillerdi çünkü onlar, tıpkı Erzurum’da tüm görevlerinden istifa edip, devrim çağrısını ilan eden Mustafa Kemal gibi boyunlarında idam kemendiyle yola çıkmıştı.
Değil Atatürk İlkelerinden taviz vermek, bizzat Amerikancı darbenin kukla “savcı” ve “heyetleri”inin gerçek Atatürk düşmanı olarak yargılanmaları gerektiğini mahkemede korkusuzca haykıracaklardı:
“Bizlerin tek özlemi tahsil sırasında bulunmamıza rağmen Türkiye’nin bağımsızlığıdır…
Biz 50 sene evvel Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir.
… Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun İstiklal-i tam prensibini, ve onun istiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye’ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız…
Ve meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek zorunda kaldık, bizler kurşunlandık. Ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik. Dediğim gibi Türkiye’yi bu hale getiren eski yöneticilerin bütün suçları bize yüklenmek istenmektedir.
Bütün eski idarecilerin suçu bize yükletilmek istenmektedir.
… Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. İddianame baştan beri sırf kelle istemek maksadıyla hazırlanmıştır. Şeklen de hukuk mantığından mahrumdur. Hukuki kıymet ve değerden mahrumdur. 21 yılın hesabını 21 gençten sormak maksadıyla ve suçluların telaşı içerisinde hazırlanmış bir iddianamedir.
Ben şunu iddia ediyorum ki, hareketimiz tamamen Anayasal bir harekettir. Anayasa’nın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple Anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum.
Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.”
Her büyük devrimcinin savunması aynı zamanda sömürücülere ve gericilere karşı bir iddianamedir. Sıkıyönetim savcılığı, suçüstü yakalandığını ve tarihin gerçek hükmünün ne olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu yüzden başka bir yalana sarılmış, Denizlerin aslında sadece “Mustafa Kemal”i savunduğunu, “Atatürk”ü savunmadığını ileri sürmüştü. Deniz’in bu saçmalığa yanıtı açıktır:
“Fikir özgürlüğünü ve Anayasa’yı paravan yapanlar ‘önceden Atatürkçü geçinirken O’nun fikir ve şahsiyetini de küçük görmeye başladılar, sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı’ suçlamasını kesin olarak reddediyorum ve asla kabul etmiyorum. Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez…
Gerçekler örtülmek isteniyor. Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun istiklal-i tam prensibini ve onun istiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz…
Bundan tam 42 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk bu mücadelenin bayrağını açmıştı. Bugün de genç kuşaklar bu mücadelenin verilmesi gereğine inanmış bulunuyorlar. Atatürk’ün deyimi ile –gençlik- ‘inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir’. Bu sözlerden gençliğe sadece yurdun emanet edilmediği, onunla birlikte rejimin de emanet edildiği anlaşılmaktadır.”
Ve son rezil yalan. Türkiye’yi bölmek için elinden gelen her şeyi yapan BOP uşağı ve gerici AKP, bugün halka saldırmak için “bölücülük” iftirasına dört elle sarılmaktadır. 50 yıl önce de, faşist idare mahkemede devrimci gençlere bölücülük suçlaması yapar. 2000’li yıllara kadar Deniz Gezmiş’e “Türk şovenisti” diye saldıran Kürtçü bölücüler de, son yıllarda 12 Mart faşizminin bu tezine dört elle sarılmıştır.
Deniz Gezmiş savunmasında açıkça gerçek bölücülerin emperyalistler ve işbirlikçileri olduğunu, kendilerinin ise “gerçek ulusçu” olduğunu belirtir. THKO savunmasında gençler, ulusçuluklarının temeline “dil, vatan ve iktisat birliğini” ve Tam Bağımsızlık ilkesini koyar. Kürtlerin de, bu ilkeler içinde Türk ulusal birliğinin içinde gördüklerini açıkça belirtirler.
Denizler eylem insanıydı ancak bazılarının iddia ettikleri gibi “toy”, “bilgisiz”, “teorisiz” devrimciler değildi. Sözleri ortada, yazdıkları ortadadır. Bugün onları eleştirenlerden bin kat bilgili, vatansever ve devrimciydiler.
Onları anmak adına bunları gizleyenler, Denizlerin düşmanıdır. Hem de en sinsisinden. Kendilerine ne derlerse desinler!
Denizler, her şeyden önce Türk Solcusuydu. Hem Kemalist hem sosyalisttiler. AKP’li gericiler ağızlarına adlarını alamazlar. AKP işbirlikçisi sahte ulusalcı özde saray uşağı tipler hiç alamaz.
Denizler, sadece Amerikan emperyalizmine değil her türden emperyalizme düşmandılar. Amerikan uşağı Kürt şovenistleri ve onların kullandığı “dekorasyon solcular” ağızlarına adlarını alamaz.
Denizler, Sovyetler Birliği ayaktayken bile Rus emperyalizmini asla savunmadılar. Tam Bağımsızlıktan asla taviz vermediler. Sovyet güdümlü “Bizim Radyo”nun dahi onlara “bireysel terörist”, “anarşist” diye saldırması boşuna değildir. Rus ve Çin mandacıları da bu yüzden ağızlarına adlarını alamaz.
Denizler ve Mahirler, kendi ifadeleriyle “sapına kadar devrimci sapına kadar Atatürkçü”ydüler. Atatürk’ün yarattığı Cumhuriyet’in kahraman devrimci gençleriydiler. Bu yüzden Atatürk düşmanları ve gericiler asla ağızlarına adlarını alamaz.
Mücadeleleri mücadelemizde yaşıyor. Kimsenin Denizlerin ve kahraman 68 Kuşağının miraslarını kirletmesine izin vermeyecek bir Atatürk gençliği hep var olacaktır.
Ve er ya da geç başlattıkları İkinci Kurtuluş Savaşı zafere ulaşacak, Atamızın belirttiği gibi “mazlumlar zalimleri bir gün mutlaka mahvı perişan edecektir!”