Merkez Bankası’nın son dönemlerdeki yoğun altın satışı ve altın rezervlerinin giderek azalması, ekonomideki gidişatı gösteriyor. Yapılan tüm propagandaya rağmen net döviz rezervlerinin eksiye düşmesi ve piyasaya verilecek döviz konusunda sıkıntılar yaşanması, artık saklanamayacak bir durum haline geldi.
Son aylarda ihracatçılara yönelik her yeni düzenleme, gelecek konusunda daha olumsuz beklentilere sebep oluyor.
Ancak asıl sıkıntı, bu endişelerin ticari kesimlerle sınırlı kalmayıp sıradan vatandaşa da sıçraması.
Son günlerde sıklıkla duyduğumuz “Merkez Bankası’nın elinde altın rezervlerini satmak zorunda kalmasının” temel sebebi, halkın genelinin seçim sonrasına ilişkin duyduğu güvensizlik.
Bunun en basit göstergesi ise hane halkının en basit yatırım aracı olarak gördüğü çeyrek altın üretiminin rekor kırması ve geçtiğimiz senenin aynı dönemine göre %273’lük bir artış göstermesi.
Cari açığın en önemli kalemlerinden olan altın ithalatı, vatandaş altına hücum ettiği için patladı. Türkiye altın ithal etmek zorunda kaldıkça cebindeki son dövizleri de harcadı. Şimdi döviz kalmadığı için de altın ithalatı kesildi ancak talep devam ediyor. Şu anda talep, kasadaki altınlarla karşılanıyor ve altın rezervleri erimeye devam ediyor.
Merkez Bankası bu satıştan elde ettiği Türk Lirasını dövize çevirerek yeniden piyasaya sunmak ve döviz akışını sağlamak zorunda. Tüm bu döngünün sonucu ise eldeki birikimlerin yok olması olacak. AKP, “70 cente muhtaç olan Türkiye’yi” geri getirdi.
Bu güvensizliği yaratan ise elbette “dış güçler” değil, AKP’nin ekonomi politikaları. AKP’li seçmenin bile bankalardan kaçmaya çalıştığı, mevduatlarla ilgili endişelerin oluştuğu bir Türkiye, iktidar eliyle yaratıldı. Herkes kendince “güvenli bir liman” bulup sığınmanın telaşında.
İnsanın aklına azılı Atatürk düşmanı Şevki Yılmaz’ın geçtiğimiz sene katıldığı bir programda söyledikleri geliyor:
“Ha işte onun için 23 Kasım seçimlerine gelmeden, AK Partisi’nin kasanın ağzını açması lazım. Efendim, 700 kilo altınımız var, 700 ton. Ben Merkez Bankası’na şu kadar dolarımız var diyorsunuz, e kime bırakacaksınız? Bu hırsızlara mı? Allahaşkına yahu! Asgari ücret 4 bin değil yarın 5 bin olmasını bekliyoruz. Bu yangını başka türlü söndüremezsin. Açlık dinsizlik doğurur diyor peygamberimiz.”
Yılmaz’ın geçen sene asgari ücret için koyduğu 5 bin TL’lik hedef düşünüldüğünde iktidarın ekonomiyi ne hale getirdiği ortaya çıkıyor. Ama tüm bu göstergelere rağmen enflasyonun baz etkisiyle %43,6’ya düşmesiyle övünen bir iktidar var.
Diğer taraftan iktidarın kendi siyasi geleceği uğruna kasaları boşaltması mümkün. Yılmaz’ın sözleri bu açıdan yorumlanabilir. “Açık sözlü” davrandığı için de teşekkür etmek gerekiyor.