Tayyip Erdoğan ilk hangi konuda kandırılmıştı?
Kıbrıs’taki Türklük davasının unutulmayacak lideri Rauf Denktaş’a göre, o dönemde Annan Planı’nı savunan dönemin başbakanı Erdoğan’a yanlış bilgiler veriliyor ve Kıbrıs konusunda kandırılıyordu.
Kıbrıs tartışmaları 2002’de iktidara gelen Erdoğan adına “kendisini batıya ispatlamak” için bir fırsata dönüşmüş, çok kısa sürede AKP iktidarı Türk devletinin Kıbrıs’taki tüm geleneksel tezlerinden vazgeçmişti.
Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı gibi değil, adeta bir Avrupalı lider gibi konuşuyor; “Kıbrıs’taki statükonun değişmesi gerektiğini, uzlaşmazlığın anlamsız olduğunu, Türkiye’nin masadan kaçmayacağını” belirterek anlaşmazlıkların en kısa sürede bitmesi gerektiğine dair Denktaş’a mesaj veriyordu.
Avrupa şaşkınlık içinde olanları izliyor, Erdoğan ve AKP iktidarı büyük övgü alıyordu. Öyle ki Yunan Başbakanı Simitis Erdoğan’la görüşmesinden çok memnun kaldığını ve “karşılarında ilk defa bir Attila görmediklerini” belirtiyordu.
Erdoğan’ın Kıbrıs’ta çözümden ne anladığı çok kısa sürede ortaya çıktı.
Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir konferansta Erdoğan, ”Kıbrıs konusunun çözümünde adadan karşı tarafa toprak verilecek mi?” sorusuna, “Adanın şu an yüzde 36’sı KKTC’nin yaşam alanıdır. Belli bir oranda bu tür toprağı verebiliriz. Biz garantör ülke olarak tavsiye ederiz, KKTC bu yaklaşımı gösterir. Buranın çözüme kavuşturulması çok çok daha önemlidir.” cevabını veriyor, böylelikle Türkiye’nin tüm tezlerinden vazgeçildiğini ilan ediyordu.
Rum ve Yunanları asıl şaşırtan adım ise Erdoğan’ın Kıbrıs’ta çözüm için “Belçika modeli” önerisi oldu.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, Belçika modelinin Türkiye tarafında “ilk kez bu kadar üst düzeyde dile getirildiğine” dikkat çekiyor, “Erdoğan Belçika modelini gerçekten biliyorsa” şeklinde bir de şerh koyuyordu. Büyük bir coşku ve sevinç vardı!
Belçika modeline dayanan çözüm; adada tek temsilin benimsenmesini, AB kararlarının tüm adada uygulanmasını ve güvenliğin uluslararası kuruşlar tarafından sağlanmasını öngörüyordu. Bu durum açıkça adadaki Türk varlığının tehdit altına girmesi, çoğunluk olan Rumların tüm Kıbrıs’ta egemen güç haline gelmesi ve Türk devletinin “Kıbrıs’ta iki devletli çözüm” ısrarının çöpe atılması anlamına geliyordu.
Kıbrıs adasını bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngören Annan Planı tam da böylesi bir amaca hizmet ediyordu.
Denktaş bu planın hayata geçirilmesinin olası sonuçlarını görmüş ve Türk milletini uyarmak için geniş kapsamlı bir mücadeleye başlamıştı.
Ancak “Yavru Vatan” tarihte ilk defa Türk hükümeti tarafından yalnız bırakılıyordu. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı Annan Planı’nın en büyük destekçisi olarak ortaya çıkmış ve Denktaş’a yönelik sert eleştiriler yöneltmeye başlamıştı.
Erdoğan’a göre KKTC’nin bağımsız bir ülke olarak varlığını sürdürmesi, “Türkiye’nin uzun yıllardır beklediği yapısal değişim için ülkenin önünü tıkayan eskimiş bir politik anlayış” anlamına geliyordu. “AKP bunu değiştirmeye kararlıydı; Kıbrıs ve Irak meselesinde statükonun dilini kullanmıyordu.”
Kıbrıs Türk tarafında Annan Planı’nı savunan işbirlikçilerin yaptıkları mitinglerde Erdoğan lehine sloganlar atılıyor; Denktaş ise yuhalanıyordu.
Denktaş’ın amacı ise Türkiye’de bir kamuoyu oluşturarak, iktidarın KKTC’den vazgeçmesine engel olmaktı. Denktaş, Kıbrıs’tan siyaseten çekilen bir Türkiye’nin eninde sonunda askeri olarak da çekileceğini ve bu durumun da bir felaketle sonuçlanacağını görüyordu.
Erdoğan ise Denktaş’ı Kıbrıs sorununu “kişisel bir mesele” haline getirmekle suçluyor ve “Kıbrıs’ta 30-40 yıldır sürdürülen siyasetin sürdürülmesinden yana olmadığını” açıklıyordu. Denktaş’ın Türkiye’de düzenlediği mitingler hedef alındı; “miting yapılacaksa Kıbrıs’ta yapılması, Denktaş konuşacaksa Türkiye’de değil Kıbrıs’ta konuşması” söylendi.
Erdoğan’ın dün kabine toplantısı sonrasında KKTC’nin “egemenlik haklarının ayaklar altına alındığını” dile getirmesi ve Avrupa Birliği’ni Pile yolu projesindeki tavrı için eleştirmesi tam da böyle bir sürecin sonucunda gerçekleşti.
AKP iktidarı, statükoyu değiştirmek adına Türk devletinin geleneksel politikasından vazgeçti. Avrupa Birliği ile yakın olmak adına Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliğine sessiz kalındı. Erdoğan Türkiye’yi AB üyesi yapamasa da, Rum tarafını üstelik de “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla üye yapmayı başarmıştır.
Dün yazdığım yazıda Pile-Yaylacık yolunu kapatan esas gücün Birleşmiş Milletler olmadığını, AKP’nin geçmişten beri gelen politikaların Türkiye’nin garantörlüğünü yok ettiğini ve hükümsüz kıldığını yazmıştım.
Siyasal İslam, kendi varlığını Batı’ya entegre edebilmek için Kıbrıs’ı bir pazarlık konusu haline getirmiş, “Millî Dava”yı bilerek ve isteyerek terk etmiştir.
Avrupa’da birçok devletin kurulduğu ve KKTC’nin de önünde farklı fırsatların oluştuğu bir dönemde AKP iktidarı KKTC’den tamamen vazgeçmiştir. Tıpkı Abdülhamit’in Kıbrıs’ı İngilizlere teslim etmesi gibi…
Erdoğan’ın bugün KKTC’yi savunuyormuş gibi görünen sözlerinin ise hiçbir hükmü yoktur…
Nisan 2004’te adanın kuzey ve güneyinde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından % 64,91 oranında kabul gördüğü hâlde Rum oylarının % 75,38’i red şeklinde olduğundan hayata geçirilememiştir.