Deprem sonrasında deprem bölgesine bakan herkes büyük bir yıkım gördü. Doğruydu da. Sadece binalar değil devlet de yıkılmıştı adeta. O nedenle de herkes “devlet nerede?” diye sordu.
Devlet, iyi bir ihtimalle uykudaydı, belki felç geçirmişti, kim bilir belki de en kötüsü devlet çoktan yıkılmıştı…
Deprem bölgesinde gözümüzün ilk önce aradığı bir Kızılay amblemiydi. Kızılay, özellikle savaş dönemlerinde çıkardı ortaya, sonra büyük afetlerde. Devletin büyük sınavında milletin sancağı gibidir Kızılay bayrağı. Ama işte depremde o da ortada yoktu.
Sanki büyük bir savaş yaşanmış, bitmiş, yer yarılmış da devlet içine girmişti.
…
İnsanlar ise enkaz başında yakınlarını arıyordu, sadece sağ olanları değil ölü olanları da…
Aslında bu sahne tüm tarih teorilerinden daha öğreticiydi.
Ölüsünü arayan bir millet vardı, belli ki ölüsüne ölü olarak bakmıyordu. Pek çok ülkede insanlar savaştan veya diktatörlükten kaçardı ve kaçarken arkasında eşini bile bırakırdı. Ülkemiz göçmen cennetiydi ve bu örnekleri çok görmüştük.
Ama enkaz başında toplanan millet Türklerdi ve ölüsüne bile sahip çıkıyordu, gitmiyordu, bekliyordu. Demek ki bu millet gerçekten yaşıyordu…
…
Evet, devlet yoktu ortada ama tam da devlet ortada yokken, hiçbir çağrı yapılmadan, hiçbir emir verilmeden, tepeden değil tabandan bir hareket başladı. Ülkenin dört bir yanından insanlar araçlarına bindi ve deprem bölgesine koştu. Yardıma. Kurtarmaya…
Kendi yakınlarını kurtarmaya mı sorusunun yanıtı da çok öğreticidir, orada “e-devlet”e göre, nüfus kütüğüne göre kan bağımız olmayan yakınlarımız vardı, onlar bizim milletimizdi!
Hani milletlerin hayali oluşumlar olduğunu yazan sosyoloji kitapları vardır ya…
Al o kitapları yazanları, getir deprem bölgesine, bu kan bağının, bu milli bağın, bu milli dayanışmanın sebebini sor; hayali mi gerçek mi bir açıklasınlar!
Evet kaçmayan, korkmayan, talimat beklemeyen, kendiliğinden harekete geçen bir insan topluluğu vardı ortada ve bu topluluğa işte millet denirdi.
Milletler, böyle oluşurdu demek ki, sosyoloji ve tarih kitaplarında yazıldığı gibi değil…
…
Evet, ortada bir devlet yoktu dedik ama tüm devlet teorilerini yıkan bir gerçeklik vardı: Millet, devletin yerini almıştı, her şey yapılıyordu, devlet mekanizması denilen şeyi millet üstlenmişti. Ulus-devlet denilenin ulusun devletleşmiş hali olduğunu bundan daha iyi ne ispatlayabilirdi ki…
Demek ki devletler böyle kurulurdu, baskı ile değil, zor ile değil, milli bir ruh ile, milli bir karar ile, milli bir bilinç ile, millet için, millet tarafından.
Önce hangisi çıkar, “devlet mi milleti yaratır millet mi devleti yaratır?” sorusunun cevabı da sanırım verilmiş oldu.
Ortada bir devlet yoktu ama devlet gibi davranan bir millet vardı. Millet, hem kendisini bir millet olarak yaratıyordu hem de aynı zamanda devleti yaratıyordu. Devlet ve millet aynı anda ortaya çıkıyordu.
Tabi zor zamanlarda…
Toplumsal bir sözleşme ile değil, referandumla değil, kılıç zoruyla değil.
Milli irade ile.
Milli iradenin de esasında ne olduğunu görmüş olmadık mı böylelikle?
…
Cumhurbaşkanlığı forsumuzda 16 yıldız vardır ve bu yıldızların Türk milletinin kurduğu ve yıkılan 16 devleti simgelediği kabul edilir.
Kimi zaman 16 devleti nasıl yıktık diye hayıflanırız. Ama son 20 yılda kağıt üzerinde yaşayan bir devletin nasıl da içten içe öldüğünü gördük sanırım.
Ve tam da aynı anda milletin yeniden devletleştiğini, devletsiz kalmadığını da.
Evet, yaşayan milletler devletsiz kalmaz, çünkü hiçbir millet devletsiz yaşayamaz.
Peki ne yapar derseniz cevabı açık: Devlet kurar. Bunu kimi zaman böyle kendiliğinden yapar, bize normal gelir ama aslında bu bir devrimdir.
Devletler, devrimle kurulur ve millet tarafından kurulur.
Bize devrimler ve devrimcilik hep yıkıcılıkmış gibi anlatılır ama işte devrim, devlet yıkıcılığı değil devlet kuruculuğudur. İnsanoğlunun en devletçi eylemidir devrim.
Sol teorilerde genellikle sınıfların devrimci olduğu söylenir oysa gerçekte devrimci olan milletlerdir. Milli devrimlerin dışındaki devrimler ise aslında devrim değil, yönetim değişiklikleridir.
…
Türk milleti, depremle birlikte büyük bir devrimci enerji ile ortaya çıkmış, kabuğuna sığmamış taşmış ve devlet olduğunu göstermiştir.
İktidarın seçim yapıp yapmayacağından bağımsızdır bu, ülkeyi o parti mi bu parti mi yönetecekten bağımsızdır, herkes artık Türk milletinin bir seçmen grubu değil devrim yapan bir millet olduğunu hesaba katmalıdır.
Depremde kaybettiğimiz insanlarımızı mezarlarına defnederken, Türk milletinin üzerindeki ölü toprağını attığını görüyoruz.
Yaşayan Türk milletini, devrimci milleti ve onun devlet kurma iradesini selamlıyorum!