Bugün itibariyle, 6 Şubat faciasının üzerinden 10 gün geçmiş bulunuyor.
Olayın ilk anından beri AKP iktidarının felaketteki sorumluluğuna dikkat çektik. 1999 Depremi’nin ardından geçen 24 yılın büyük kısmında iktidar olan AKP’nin, bu uzun dönem içerisinde Türkiye’de her an yaşanabilecek olan böyle bir deprem ihtimali karşısında hiçbir hazırlık yapmadığı ortaya çıkmıştı. Zaten toplanan deprem vergilerinin deprem için kullanılmasının bir zorunluluk olduğunu düşünmediklerini bile daha önceden üst düzeyden açıklamalarla itiraf etmişlerdi.
Ama mesele, sadece bu bilinçli hazırlıksız ve umursamazlıkla ve partili – yandaş müteahhit camiasının yaptıklarına göz yummakla sınırlı değildi. Bunun yanı sıra AKP, devleti, parti hatta şahıs devletine dönüştürerek felç etmişti. Asker başta olmak üzere doğal felaketlerde herhangi bir makamın emrini beklemeden refleks veren kurumların, “en tepeden”, saraydan gelecek talimatı beklemeleri, o yüksek mevkilerin keyfinin gelmesinin uzun sürmesi, boşa harcanan iki güne ve belki de on binlerce can kaybına mal oldu.
Tablo maalesef bu kadar net ve basit…
Fakat tüm bu açık ve acı gerçeklik karşısında bizden susmamız isteniyor.
Tayyip Erdoğan, gerçekleri söyleyenleri daha ilk günlerde hakaret dolu bir konuşmayla tehdit etti. Ardından buna Süleyman Soylu da katıldı. Ve nihayet Devlet Bahçeli de epey bir bekledikten sonra Salı günkü parti grup toplantısında küfür ve tehdit treninin son vagonuna atladı. Olmasa eksik kalırdı zaten…
Eleştirenlerin ve gerçekleri konuşanların ne şerefsizliğini, ne hainliğini, ne devlet düşmanlığını ne PKK’lılığını bıraktılar. “Devlet nerede?” diye soranlar devlet düşmanı ilan edildi. Bu kadar abes bir suçlamayı tarih unutmayacaktır herhalde. Devletten bir şeyler bekleyip hayal kırıklığıyla isyan ederek “Nerede bu devlet?” diyenlerin devlet düşmanı ilan edilmesi…
Mesajı alanlarsa hemen harekete geçti…
Trol ordusu saldırıya küfre başladı.
Video çekip yıkılan evinin hesabını soran depremzede, kaldığı çadırdan gözaltına alındı.
Adıyaman’da canlı yayında isyanını dile getiren, “Adıyaman kaderine terk edildi,” diyen sağlık çalışanının evine polis gönderildi.
Eminim ki bu ve benzeri haberleri önümüzdeki günlerde sık sık duyacağız. Kral çıplak demenin bir bedeli var elbet ama isterse cümle âlemi sustursun, yine de kral çıplak!
Türk halkı, bu iktidarın açık ihmali, umursamazlığı, kendini beğenmişliği, delice kibri, ideolojik saplantıları, asker düşmanlığı yüzünden on binlerce ferdini ya enkaz altında bıraktı ya da toprağa verdi. Kalıcı şekilde yaralananları, evleri yıkılanları, senelerce dişinden tırnağından artırarak edindiği her şeyini kaybedenleri saymaya sıra bile gelmiyor henüz.
Ve bize “susun” diyorlar.
Eleştirmek, konuşmak “ihanettir” diyorlar.
Aslında bizden kendi vicdanımıza, halkımıza, milletimize ve insanlığımıza ihanet etmemizdir istedikleri.
Gerçekteyse bugün konuşmak değil susmak ihanettir.
Bugün elbette susmayı tercih edenler olacak. Ama emin olalım ki onların gelecekte konuşmaya hakkı da yüzü de olmayacak. Hem de çok yakın bir gelecekte…