Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimdeki büyük başarısı (!) sonucunda TBMM’ye CHP listelerinden giren Saadet, Gelecek ve Deva Partisi arasındaki Meclis Grubu kurmak için yapılacak ittifakla ilgili tartışma nihayet sonuçlandı. Saadet ile Gelecek anlaşırken, Deva bu birleşmenin dışında kalacağını açıkladı.
Gerçi Temel Karamollaoğlu ile Ahmet Davutoğlu tarafından yapılan açıklamaya göre iki parti arasındaki protokol Mecliste ortak grup kurmakla sınırlı. Partilerin ikisi de Meclis dışında siyasal varlıklarını koruyacak. Gelecek Partili vekiller, Saadet Partisi çatısı altına girerken, grup başkanının ise Gelecek Partili olması bekleniyor. Diğer taraftan, şimdilik grup oluşturmakla sınırlanmış bulunan ittifakın, yerel seçimlerdeki bir ortaklığa evrilmesinin de ucunun açık bırakıldığı görülüyor.
Bu partilerin CHP eliyle ve hiç oyları yokken Meclise taşınmaları ile ilgili görüşlerimizi daha önce birçok vesileyle dile getirdik. Sonuçta bugün yaşanan; TBMM’de bir Şeriatçı parti grubunun daha kurulmuş olması. Bu anlamda CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na eleştirilerimizi muhafaza ettiğimizin altını çizmekle yetinelim. Fakat bugün konunun bir başka boyutuna, Ali Babacan liderliğindeki Deva Partisi’nin bu ittifaka, hem de grup kurma şansını da teperek neden katılmadığına mercek tutacağız.
Görünen aslında çok açık bir şekilde bu ayrı duruşun arkasında Babacan’ın kibir ötesi tavrının olduğu. Ortaklık kurması beklenen diğer iki partiye göre daha fazla vekili olan, daha doğrusu Kılıçdaroğlu’nun ihsanına daha fazla nail olarak 15 sandalye kazanan Babacan, anlaşılan bu konumuna çok fazla güveniyor ve Saadet-Gelecek grubuna katılmaya gönül indirmiyor.
Normalde bu tip bir bölücülüğü, hizipçiliği ve kibirliliği bekleyeceğim isim Ahmet Davutoğlu olurdu, yalan yok. Ama bu süreçte Babacan’ın yüzeye çıkan ultra mütekebbir karakteri, kendisinin Davutoğlu’nu dahi kat kat geride bıraktığını gösterdi. Sadece Saadet-Gelecek birliğine burun kıvırması da değil konu. Ali Babacan, ele geçirdiği 15 vekillik için kimsenin yapmadığı kadar “hepsi anamızın sütü kadar helal!”, “bizim kimseye hiçbir borcumuz yok!” çıkışlarıyla da dikkatleri üzerinde topluyor.
Bu, “alçakgönüllü”, “efendi adam”, “demokrat insan” imajını kendisine gelen eleştiriler karşısındaki tavrıyla iki gün içinde yerle bir edip “CHP’nin Reisi” olduğunu cümle âleme kanıtlayan Kılıçdaroğlu’nun durumunu hatırlatıyor. Babacan da çizdiği ılımlı, sempatik hatta soyadı gibi “babacan” tavrın epey uzağında bir kişilik olduğunu topluma ve siyaset kamuoyuna ispatladı. Anlaşıldı ki Babacan; kibriyle, uzlaşamazlığıyla, müşkülpesentliğiyle, hizipçiliğiyle vs. gerçekte hiç de “babacan” değilmiş!
Çok ılımlı, demokrat, sempatik gösterilen Babacan, daha eline sadece 15 milletvekilliği geçirmişken bunları yapıyor. Bir de kazara gerçekten iktidar filan olsa neler yapardı acaba? Herhalde zaman zaman tipi açısından da benzetildiği Adnan Menderes’in diktasının bir benzerini kurmaktan gerçekten geri kalmazdı.
Allah, böylelerine güç, iktidar nasip etmesin. Memleketi ve milleti babacan görünümlü belalardan korusun.