İstanbul’daki görüşmelerin ardından Ruslar Kiev ve Çernihiv başta olmak üzere Ukrayna’nın kuzeyinden çekilmeyi bir “iyi niyet” gösterisi olarak sunmuştu.
Oysa bunun basit bir yoğunlaşma taktiğinden ibaret olduğu ortaya çıktı. Rus ordusunun savaşma kabiliyeti büyük oranda sekteye uğradığı için şimdi ağırlığı batıya ve güneye veriyorlar. Kremlin sözcüsü Peskov’dan gelen “ciddi kayıplar verdik” itirafı bunu doğrular nitelikte.
Ama demek ki tüm bu kayıplara rağmen Putin’in “onurlu çıkış” arayışında olduğu tezi iyi niyetli bir yanılgıydı. Rus ordusunda verilen emir Ukrayna’yı yakıp yıkmaktan ibaret. Bu da zaten kaydettikleri tek askeri (!) başarı.
Ruslar çekilir çekilmez, Kiev’in kuzeyindeki Hostomel, İrpin ve Buça ilçelerinden tüm dünyayı ürküten görüntüler gelmeye başladı.
Ukrayna’da kalıcı olacağını zanneden Rus ordusu, uluslararası toplumdan saklama endişesi taşımaksızın işlenmedik savaş suçu bırakmamıştı. Çekilme kararı alındığında ise, arkada gizlemesi imkânsız hale gelmiş bir katliam havzası bıraktılar.
Rus medya şebekesi işgalin başından beri sergilediği inkârcılığı elbette Buça Katliamı konusunda da sürdürüyor. Rusçu medya ağı dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de öncelikle ortaya çıkan görüntülerin güvenilirliği üzerinden gölge oluşturmaya çalışmıştı.
Tüm iddiaları boş çıkınca bu sefer güya daha büyük bir gizem ve şaibe yaratmak için görüntülerin neden “4 gün sonra” ortaya çıktığını sorgulamaya giriştiler. Söz konusu olan Rus askerlerinin çekildiği bubi tuzaklarının ve mayınların bertaraf edildiği ve çekilmenin tuzak olmadığının anlaşıldığı 4 gündü.
Buça’daki katliamın delillerine tüm dünyadan gazeteciler yerinde ulaştı. Bazı cinayetlerin uydu ve sokak görünümü teyitleri bile yapıldı. Dahası, katliamdan canlı kurtulabilmiş yüzlerce Ukraynalı şahit ortada. Rusya’yı BM İnsan Hakları Konseyi’nden çıkartan 24’e karşı 98 oy böyle geldi.
Devlet Bahçeli’nin dün partisinin grup toplantısında Buça katliamına dair dile getirdikleri ise Rusçu medyanın birbirinden bayat söylemlerinin birebir kopyası niteliğindeydi.
“İlgili haberlerin önü ve arkası irdelenmeye muhtaç bir meseledir. Trajik ve yürek yaralayıcı sahnelerin düzmece bir olay mı veya gerçekten bir katliam mı olduğu henüz açıklığa kavuşmamıştır. Biz, hiç kimsenin sefil propagandasına yataklık yapamayız, bu kapsamda ilerletilen kara kampanyalara alet olamayız. Savaşın bitmesine tahammülü olmayan ülkeler iğrenç bir senaryoya bel bağlamışlardır. Buça’da katliamın yapılıp yapılmadığına ilişkin bir görüş bildirmemiz oldukça güçtür. Müzakerelerin kesilmesini, savaşın şiddet dozajının artışını hedefleyenler vardır. Türkiye’nin diplomasi hamlelerinden rahatsız olan bozguncular vardır. Özellikle Dolmabahçe’de bir araya gelmeleri, pek çok ülkeyi ürkütmüş, telaşlandırmıştır. Bize göre, katliam iddialarının İstanbul’da kurulan müzakere masasından sonra gündeme taşınması ya bir tesadüf ya da kahredici bir tezgâhtır. Yaygınlaşan komplolara rağmen, Türkiye barışın yanında, barışsever adım ve atılımların arkasındadır.”
Devlet Bahçeli, bu satırlarda sergilediği Rus şovenizmiyle artık dünyada yalnız başına. Tek rakibi aşırı sağcı Jirinovski ise, birkaç gün önce öldü.
Ama Bahçeli, sol.org.tr’den, Sputnikçilerden, Avrasyacılardan aldığı güçle önemli bir geleneği de devam ettiriyor.
Demirel’le özdeşleşen o meşhur “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” cümlesinde damıtılan o faşist inkârcılık.
Maraş’ta Aleviler kendi kendilerini öldürmüş, hamile kadınlar kendi karınlarını yarmıştır mesela…
Bahçelievler’de TİP’li öğrencilere arkadaşları tuzak kurmuştur…
Sivas’ta aydınların durduk yere yanası gelmiştir…
Abdi İpekçi’yi ülkücü Ağca değil, olsa olsa solcular öldürmüş olabilir. Solculara yakındı nasıl olsa…
Hatta “Kontrgerilla”yı araştıran Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ü bile sağcılar, MHP’liler öldürmüş olamaz, değil mi Devlet Bey?
Sağcılardan o kadar Cumhuriyet Savcısı katili olmaz ki dört kez idam cezası alıp dört kez Yargıtay’da kurtarılamazlar. Hele bir de üstüne tüy diker gibi MHP’de MYK üyesi hiç yapılmazlar! (Tuğ kaldırır gibi mi demeliydim yoksa?)
Herhalde tüm bunlar tıpkı Buça, İrpen ve Mariupol gibi olsa olsa irdelenmeye muhtaç, henüz açıklığa kavuşmamış olaylardır. Düzmece iddialardır, sefil birer kara propagandadır. En iyi ihtimalle tezgâhtır komplodur. Türkiye’yi hazmedemeyenlerin bel bağladığı iğrenç senaryolardır.
Ama hani son tahlilde öldürmüşlerse de öldürmek demeyelim, Allah yolunda gazâ yapmak, vatanı savunmak, Türkiye’nin işgalini engellemek diyelim… Tıpkı Rus ordusunun Ukrayna’yı Neonazilerden (!) arındırması gibi.
Devlet Bahçeli’nin bu konuşmasından ötürü bugün Aydınlık’ın manşetine taşınması bu bakımdan çok anlamlı. Tam bir tarihsel buluşma. Kusursuz bir tevafuk.
Perinçek’in Aydınlık’ı o zamanlar Bahçeli’nin arkadaşlarına solcuların yerlerini haritalarla krokilerle bildiriyor, sağcıların işlerini kolaylaştırıyordu. Kimse Demirel’e “sağcılar adam öldürüyor” dedirtemiyordu!
İşte bugün de Devlet Bahçeli ve Perinçek, bütün bir Rus medya ağı ile birlikte “Rus ordusu katliam yapıyor” demiyorlar, dedirtmiyorlar, diyeni de hedef gösteriyorlar.
Eskinin Türkiye’sinde sol içi bir tartışmadan ibaret zannedilen Moskovacılığın bugün aslında çok uluslu bir sağ cepheleşmenin omurgası haline geldiğini bundan daha iyi neyle anlatabilirdik?
MHP’nin otoriterlik, sağ militanlık ve zorbalık açlığını Moskova’dan karşıladığını, adeta bir Moskovacı Hareket Partisi haline geldiğini daha iyi nasıl gösterebilirdik?
Bahçeli’nin Buça inkârının, Türkiye’nin BM’de Rusya aleyhine oy kullanmasının tam üstüne gelmesi bir başka dikkat çekici husus. Normalde Tayyip Erdoğan’a tam biat görüntüsü veren Bahçeli’nin söz konusu Rusya olunca Aydınlık’a manşet olacak kadar köpürmesi önemli. Süleyman Soylu’nun işgalci Rusya’ya hak veren demeçlerinin yine Aydınlık ve Ulusal Kanal’da yer bulmasını aynı ağ ilişkisi içinde görmek yersiz olmaz.