Kremlin’in Tahıl Anlaşmasından beklentisi, siyasi ve ekonomik tecritten bir nebze olsun kurtulma beklentisiydi. Keriç Boğazındaki yasadışı köprünün Ukrayna tarafından ikinci kez vurulmasıyla birlikte bu beklentiyi de rafa kaldırıp gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.
Hastaneler, doğumhaneler, yaşlı bakımevleri, AVM’ler, çocuk parkları gibi yüzlerce hedeften sonra Ukrayna limanlarındaki tahıl siloları da Rus teröründen nasibini almaya başladı.
Rusya’nın anlaşmadan çekilirken ilan ettiği asıl hedefi ise, terör rejimini Karadeniz sularında hakim kılmak. Ukrayna yönüne seyreden her gemiyi düşman unsur, bu gemilerin bağlı olduğu ülkeleri de Rusya’ya savaş açmış gibi değerlendirdiklerini ilan ettiler.
Geçen bir aya yakın süre zarfında Rusya, bu hususta ilk denemesini Palau bandıralı bir Türk kuru yük gemisi Şükrü Okan üzerinde dün gerçekleştirdi.
Sabah erken saate Rus devriye gemisi Vasiliy Bikov’dan Şükrü Okan’a yetkisiz bir dur ikazı yapıldı. Ukrayna’nın İzmail limanına ilerleyen gemi, uluslararası sularda olduğu için ikaza uymadı. Bunun üzerine Ruslar, gemiyi uyarı ateşiyle durmaya zorladı ve bir donanma helikopteri ile baskın yaptı.
Rusya’nın Şükrü Okan’ın bayrağını taşıdığı Palau devletinden gemiyi denetlemek için izin almak gibi bir formaliteyi yerine getirmediğini, Pasifik’teki ada devletinin de bunu hiç sorun etmeyeceğini tahmin etmek zor değil.
Fakat Rus donanmasının gemideki Türk mürettebata suçlu muamelesi yaptığı, onları derdest edip ambar kapağı üzerinde oturtarak beklettiği, görüntülerle sabit. Rus askerleri, formaliteden silah ve mühimmat araması yaptıktan sonra –biraz da beceriksizce– helikoptere atlayıp bölgeden ayrılıyor.
250 bini aşkın asker kaybının ardından Ukrayna’da tutunmaya çalışan Rusya, bir yandan da savaşın kendi topraklarına taşındığı gerçeğiyle yüz yüze. Ekonomik, siyasi, askeri tüm planları alt üst oldu.
Ukrayna savaşı hiç yaşanmasaydı ve Rusya bu kadar tecrit ve içe sıkışık kalmasaydı Şükrü Okan’ın basit bir uyarı ateşi ve korsanvari bir baskınla kurtulamayacağı ortada. En iyi ihtimalle torpidoyla batırılır, mürettebattan hayatta kalanları ise uzun bir tutsaklık süreci beklerdi.
Bunun yerine baskının görüntülerini Rus televizyonlarında vererek içeriyi toparlamaya çalışıyorlar. Tıpkı 50 yıllık teknolojiyle aya roket fırlatmaları gibi.
Rusya, çaptan düşüp Kuzey Kore’leşirken dünyadan gördüğü muamele de her gün bunun bir yansıması olarak değişiyor. Finlandiya’nın NATO üyeliği, Zelenskiy’nin Ankara’daki Azov komutanlarını beraberinde Ukrayna’ya götürmesi, henüz TBMM’den geçmiş olmasa da Erdoğan’ın ağzından İsveç’in de NATO üyeliğine onay çıkmış olması önemli işaretler.
Putin’in merkezinde olmakla övündüğü diktatörler enternasyonalindeki bu kritik çatlağın telafisi yok. Seçimlerde açıktan destek verdiği dostu, Kremlin’de Türk hariciyesinin bilgisi haricinde gizli kapaklı dertleştiği(!) Erdoğan, ilişkiden beklenen özeni göstermiyor.
Türk gemisine yapılan baskını biraz da bu özensizliğe verilen tepki olarak okuyabiliriz. Fakat daha öncelikli olarak bunun Putin’i Türkiye’ye davet eden Türk tarafına çekilen bir yoklama olduğu görünüyor.
Türkiye açısından değişik bir durum yok. Türk gemisine yapılan baskına Ukrayna resmî ağızlardan derhal tepki verdi. Ama şu saat itibarıyla “sır küpü” Hakan Fidan’ın hariciyesi, dut yemiş bülbülü oynuyor.
Erdoğan ve AKP kabilesinin çıkarları gereğince sineye çekilen baskın, Putin’e de olası ziyaretinde hiçbir şey elde edemese bile cesaret ve rahatlık verecektir. Çünkü AKP’nin “bağımsızlık” adı altında yürüttüğü dış politika, aslında Abdülhamit zavallılığında bir “denge” politikasından ibaret.