Dün dolaşıma giren bir sokak röportajında, AKP seçmeni türbanlı bir kadının “doktor dövmekle” övünmesi, infial yarattı.
MikrofonDasın isimli Youtube kanalı, Samsun’un merkezi ve kalabalık noktalarından biri olan 56’lar’da, seçmen eğilimi ile ilgili sokak röportajı yapıyor, vatandaşlara Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hangi adaya oy vereceğini soruyordu.
Mikrofon uzatılan türbanlı bir kadın, “Tabii ki AKP” diye başlayıp devam ediyor: “Erdoğan neler neler yaptı. 25 sene öncesini hatırlamazsınız siz. Benim eşim devlet hastanesinde çalışırken, sigortada ben çocuğumu gösteriyordum. Birimiz bir kuyrukta birimiz diğer kuyrukta. Doktor beni azarladı, ‘hadi yürü git fakültede uğraş’ dedi. Böyle bir muamele görüyorduk. Şu an biz doktor dövüyoruz. Şu an doktorları beğenmiyoruz doktor dövüyoruz. O rahatlıktayız. Daha bunun ötesi mötesi yok.”
Dünden beri kadına tepki yağıyor, sağlık sendikaları suç duyurularında bulunuyor.
Kadının eşi devlet hastanesinde çalışıyormuş. Yani muhtemelen bir sağlık personeli. Yarın bir gün kocasını dövseler şükredecek; “o rahatlıkta.”
Gerçekten bunun ötesi mötesi yok. Doktor dövmekle övünmek…
AKP’lilerin doktorlarla alıp veremediği ne?
Bir kere azar yedin diye bütün doktorların şiddet görmesini onaylamak, doktor dövmeyi meşru gösteren düzene övgüler düzmek neyin nesi?
İşte bu, tam da AKP düzeninin yarattığı kötü, kindar, insan diyeceğim dilim varmıyor, tipolojinin tipik bir örneği. Erdoğan’ın “giderlerse gitsinler” söyleminin karşılığı. “Giderlerse gitsinler, dayak yerlerse yesinler, ölürlerse ölsünler, çok şükür Reis sayesinde rahat rahat doktor dövebiliyoruz…”
İşte bu zihniyetin son marifeti, Bursa’da yaşandı. Uludağ Üniversitesi’nde bir kalp cerrahı, hasta yakınlarının silahlı saldırısına uğradı. Saldırganlara ne mi oldu? Adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. Çok şükür Reis’in iktidarında doktora şiddetin, silah çekmenin, yaralamanın cezası yok.
Samsun’da mikrofona doktor nefretini kusan Reisçi kadın, doktora şiddet vakalarının sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu ortaya koyan çarpıcı bir örnek. Ama aynı zamanda AKP’nin yarattığı kötülüğün de cisimleşmiş hali.
İşi hayat kurtarmak olan birinin dövülmesini kim ister?
Kim doktora şiddet vakalarından zevk alır ve doktorların dövüldüğü düzenin devamı için Erdoğan’a oy vereceğini söyler?
Doktorlara bu düşmanlığın sebebi nedir?
Gökçe Fırat’ın 2019 yılında yayınlanan “Silivri Defterleri 1-31 Mart’tan 23 Haziran’a Beyaz Türklerin Köleliğe İsyanı” adlı kitabında önemli bir tespit var. “Askeriye, Mülkiye, Tıbbiye” olarak nitelendirilen kesim, gerek Kurtuluş Savaşı’mızın gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin lider ve öncü kadrosu olarak ön plana çıkar. İşte bugün Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmaya çalışan AKP iktidarı da bu kesimleri hedef almaktadır. “Elit” düşmanlığı adı altında cumhuriyeti kuran ve bugünlere getiren, bugün de Cumhuriyeti koruma kararlılığını gösteren kesimler tehdit edilmektedir.
Sokak röportajında “doktor dövmekle” övünen türbanlı kadının nefreti bu kesimlerle sınırlı değildir. Sosyal medyada sadece doktor dövmekle övündüğü kısım bulunan kadının konuşmasının tamamını izleyin (https://youtu.be/_rXRDQmRxN0).
Kadın, Starbucks‘ta oturan gence karşı da aynı nefreti taşıyor. “Şurada Starbucks var, bilmem ne var. Bir kere oturmuşluğum yok. Orada oturan gençlere sorun, kimi kötüleyecekler, Reisimi kötüleyecekler” diyor. Starbucks gibi bir kafede bir kez bile oturmamış olmanın hıncını orada oturan gence düşmanlık ederek çıkarıyor.
Kadın tipik bir AKP seçmeni. “Ekonomik kriz var mı, var. Ama dünyada da var” diyor. “Elin Amerikalısı, Fransız’ı benim Reisimle niye uğraşıyor” diyor. “Başörtülü olduğum için müzenin önünden geçemiyordum” diyor (her yerden geçiyormuş da müzenin önünden neden geçemiyormuş anlamadım).
Tam o sırada yoldan geçen başka bir başörtülü kadın ona katılmayınca, kadına çemkiriyor. “Sen iyi ki Çanakkale zaferinde yoktun” diyor. Çanakkale zaferi ne alaka diye sormayın, bunlarda asgari düzeyde bile mantık olmadığını artık anlamış olmamız gerekiyor. Madem beni onaylamıyorsun “çıkar o başındaki başörtüsünü” diye yırtınıyor. Anlayacağınız kimin başını örtüp örtmeyeceğine de o karar veriyor.
AKP’nin bu ülkeye yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Ama yaptığı en büyük kötülük böyle vicdansız, insafsız, ahlaksız, cahil ve kindar bir kesim yetiştirmek oldu.
Doktor dövmekle, köprüde askerin boğazını kesmek; öğretmen öldürmekle, mühendise had bildirmek, hapse attırmak arasında onlar için hiçbir fark yoktur.
AKP kötülüğü, bildiğiniz kötülükten çok farklı. Tıpkı AKP’li cahilliğinin bildiğimiz cahillikten çok farklı olması gibi. İşte 14 Mayıs’ta tam olarak bunu seçeceğiz.
Bir 5 yıl daha bu cahilliğin ve kötülüğün katlanarak artacağı bir Türkiye’de kimler yaşamak istiyor?