En son söylenecek olanı en baştan söyleyelim: Erdoğan’ın, doktorlar için “giderlerse gitsinler” demesi, katiller için “öldürürlerse öldürsünler” anlamına geliyordu. Bu, bir aleni hedef gösterme eylemi olduğu kadar, genel itibarıyla AKP iktidarının stratejik tercihleriyle de uyumluydu.
AKP siyasetinin hukukta, ekonomide ve sosyolojide yaptıklarını uzaktan bakıp başarısızlık kabul edebilirsiniz. Ama değil. Bu özel bir program ve bu program kapsamında yapılanlar son derece isabetli dönüştürme hamleleri.
AKP’nin öğretmeninden mühendisine, doktorundan avukatına, mali müşavirinden eczacısına, ülkeyi sırtlanan tüm baş eğmezlere, yani nitelikli orta sınıf nüfusa savaş açmış olduğunu sıkça vurguluyoruz. (Gökçe Fırat’ın Beyaz Türklerin Köleliğe İsyanı kitabı tam da bu olguya ışık tutan bir ilk.)
Kardiyoloji uzmanı Doktor Ekrem Karakaya’nın adlî faili, 39 yaşındaki güvenlik görevlisi Mehmet Akçay. Fakat dün Konya’da yaşanan vahşetin münferit olmadığını, ilk başta yaşadığımız utanç verici bıkkınlıktan hissediyoruz.
Şanlıurfa’da çok sayıda hasta yakını tarafından öldüresiye darp edildiği için diplomasını yırtan genç doktorun haberinin üzerinden kaç gün geçti? Saydık mı? Haber etiketleri 7 gün öncesine işaret ediyor. Yazıyla yedi! Aslında sağlık personeline bu türden ağır saldırıların ortalama frekansı bir haftadan bile az.
Dünkü cinayet aynı örüntünün izlerini taşıyor. Adli takibat yapacak durumda değiliz. Bununla ilgili yayın yasağı var. Siyasi failleri, medyadaki failleri ve toplumdaki failleri tespit etmeliyiz.
Kaldı ki, adliye harici faillerin ilki zaten bu yayın yasağı. Yayına yasak getirmek, AKP rejiminin standart tedbiri. Bir yerde yayın yasağı varsa, anlayın ki, orada AKP’nin doğrudan ya da dolaylı dahli vardır.
Konya Şehir Hastanesi’nde cinayet gerçekleştikten sonra olay yerine gelen valiye bakın. Hastane önüne kadar geliyor, iş bırakan sağlık personeli ile muhatap bile olmadan kamera ve mikrofonlara konuşuyor.
Peki, ne diyor vali?
“Maalesef üzülerek söylüyorum saldırıyı gerçekleştiren de sağlık hizmetinde çalışan bir görevli. Bunu da nefretle kınıyorum.”
Vali, sonrasında katilin Yunak Devlet Hastanesi’nde çalışan bir güvenlik görevlisi olduğunu ekliyor ama yaptığı vurgunun gerçekle alakası yok. Güvenlik görevlisinin hastanede görevli olması “sağlık hizmetinde” çalıştığı anlamına gelmiyor. Mesela adliyede çalışsa ne olacak? Yargı mensubu mı sayacağız?
Güvenlik görevlisi hastanede de güvenlik görevlisi, pastanede de güvenlik görevlisi, postanede de güvenlik görevlisi.
Peki, yıllardır genelev kapılarına dikilen bekçi ve polislere ne diyeceğiz o zaman?
Ama valinin çarpıtması özel bir amaca, bir algı operasyonuna hizmet ediyor. Ağzından çıktığı şekliyle kabul edecek olursak ‘sağlıkçı sağlıkçıyı öldürmüş’ oluyor.
Bazen kadın hastaların, kadın doktorlara, kadın hemşirelere saldırısı oluyor. Al sana “kadın kavgası”! Eh, diğerleri için de erkek erkeğe kavga desen ülkede sağlık çalışanına şiddet diye üstünde durulacak bir olgu kalmıyor ki…
Zaten Erdoğan da dün eski belediye başkanlarıyla bir araya geldiği istişare toplantısında bu konuyu hiç görmedi. Siyasetin en tepesinde belirlenen tavrın topluma yansımasını sıcağı sıcağına sosyal medyada bulabilirsiniz. AKP’nin en zengin azınlık ile lümpen yığınları harekete geçirip orta sınıfa nasıl terör uyguladığını, TTB’nin 7-8 Temmuz arası iki günlük grev kararına verilen vahşiyane tepkilerde görebilirsiniz.
İktidardan rızıklanan sınıfsız şımarık kitlenin doktor grevine karşı yeni icat ettiği argüman, AKP’nin ve dünya tarihinden başka faşist iktidarların çekirdek kitle olarak bunlara sırtını dayamasının ne kadar normal olduğunu da gösteriyor.
Aktroll ruhlu AKP çekirdek kitlesinin müthiş bir zekânın ürünüymüş gibi çılgınca sarıldığı gerekçe şu:
“Askerler ve polisler de şehit oluyor ama grev yapmıyorlar.”
Bunlara, bu güne kadarki hiçbir doktor grevine acil servislerin dâhil edilmediğini, grevlerin her zaman için acil olmayan sağlık hizmetlerini kapsadığını anlatamazsınız.
Bunlara, doktorluk ile askerliğin ve polisliğin karşılaştırılabilir meslekler olmadığını, vuruşup kapışıp yaralanmanın ve ölmenin sağlıkçı mesleklerin olağan akışında yer almadığını anlatamazsınız.
Kaldı ki, askerin zaten durumu farklıdır ama polislerin bile belli zamanlarda grev yaptığı, eyleme çıktığı görülür.
Esas sıkıntı, bu kitlenin hak aramayı ve haksızlık karşısında itiraz etmeyi ayıplayacak kadar yozlaşmış ve düşkün olması. Ekrem Karakaya’yı öldürmeyi tasarladığı ortaya çıkan katilin de bu kitlenin içinden çıktığını tahmin etmek zor değil.
Ama doktora saldırmanın dayanılmaz alçaklığından da bahsetmek zorundayız. Doktorlar başta olmak üzere sağlık grubundaki mesleklerin tümü yaşatmaya yoğunlaşmıştır. Tabancayla, bıçakla, sustalıyla gezen doktor yok gibidir, yoktur. Kaçma ve basit savunma refleksinden başka, doktorlardan karşılık görme ihtimaliniz yok gibidir. (Tıpkı doktorlar gibi, AKP’li lümpenlerin hedef aldığı eczacılar ve öğretmenler de böyledir.)
Dolayısıyla burada eşitsizliğe ve saldırı avantajına güvenen bir alçaklık söz konusu. Üstelik dünkü olay özelinde konuşacak olursak, katil zaten saldırı eğitimli bir güvenlikçi. Yani bir tarafta yaşatmaya, öbür tarafta öldürmeye hazır bir profil var. İşte bu alçaklık, doktoru, hemşireyi, tıbbi sekreteri saldırılara karşı savunmasız bırakan siyaset ile ittifak halinde. Vali, tam olarak bu yüzden olayı iki sağlıkçının, iki benzerin çatışması gibi yansıtıyor.
Sosyal medyaya yansıyan yorumlarda, bu kitlenin katledilen doktorları hedef alırken konuyu maaşa bağlamaları, üzerinde durulması gereken bir başka husus. Doktorların bir yandan ekonomik hakları törpülenirken öbür yandan medya kanalları vasıtasıyla buradan kahpece hedef gösterildiğini de görüyoruz.
6 ay önce döner sermaye hakkının gasp edilmesi medyada çok yer bulmamış ama aynı miktarda farkın maaş zammı olarak geri yansıtılması büyük bir gürültüyle ilan edilmişti. Siyasi sonuç (aslında amaç), bu kitlenin doktorların haklı tepkisini nankörlük olarak algılamasıydı. Ve kaçınılmaz olan doktorla karşılaşmaların ‘saldırı’ içerikli meyveler vermesi…
Görev süresi boyunca hastanelerde şiddet olaylarının tırmanışını izlemekle yetinen Sağlık Bakanı’nın yaklaşımı yine aynı örüntünün delili. Fahrettin Koca, konuyu gündeme getiren Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na laf yetiştirdikten sonra halkı hekimlere karşı saygı ve özene davet etti.
Yani doktor cinayetlerindeki siyasi gerçekler konuşulmasın ve konu metrodaki, yürüyen merdivendeki, çarşı pazardaki bir adabı muaşeret ayrıntısı gibi kabul edilsin. Kendi personelini sosyal medyadan afişe ederek, hedef gösterip saldırganı koruyarak sağlıkta şiddete davetiye çıkartmış bir Sağlık Bakanı’ndan farklı bir tavır zaten beklemiyoruz.
Aynı siyasetin yayın organı Akit’in, grev kararını “9 günlük Kurban Bayramı’nı 11 güne çıkarma” fırsatı olarak yaftalaması yine bu AKP kitlesini manipüle etmek ve ileride başka doktorların da canını tehlikeye atmanın psikolojik hamlelerinden biri oldu.
Alçakça katledilen meslektaşlarına sahip çıkan Çapa hekimlerine bugün biber gazı, cop ve kalkanla saldıran polisler de mevcut siyasi iklimin yarattığı örüntünün bir parçası. Şiddetli ve haksız müdahale sırasında fenalaşan polise ilk müdahaleyi yapan doktorlar ise, hakikatin en berrak fotoğrafı.