Türkiye dünden beri pop müzik sanatçısı Gülşen’in önce hakkında soruşturma açılmasını, sonra gözaltına alınmasını, en sonunda da tutuklanmasını konuşuyor.
Gülşen, Türkiye’nin en ünlü müzik sanatçılarından biri olması sebebiyle başına gelenlerin zaten haber yapılması gereken kişilerinden. Hele ki bu olaylara iktidar cenahı da siyasetçisiyle olsun, trolüyle olsun, yalaka gazetecileriyle olsun, müdahil olunca konu tüm Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Konu malum, Gülşen’in birkaç ay önce bir programı sırasında imam hatipliler ile ilgili bir cümlesi. Çok yazılıp çizildiği için ben tekrar etmeyeyim.
III. Abdülhamit’in kurduğu jurnal düzeninin son kurbanı Gülşen. Jurnalciler, zaten kılık kıyafet meselesinden taktıkları Gülşen için özel bir çalışma yapmışlar, birkaç ay öncesine ait bir kayıt bulmuşlar. Oradan yola çıkarak da Gülşen’i önce hedef gösterdiler, sonra da tutuklattılar.
Gülşen’i severiz, sevmeyiz o ayrı mesele. Gülşen’in yaptığı müzik şahsen çok bana hitap eden bir müzik değil. Ama bu demek değil ki, Gülşen’e yapılan linçe sessiz kalacağım, Gülşen’in uğradığı hukuksuzluğa karşı adalet talep etmeyeceğim.
Bu ülkede ifade özgürlüğü varsa -Erdoğan olduğunu iddia ediyor- herkes her konuda olduğu gibi imam hatipler konusunda da konuşabilir. Bu ülkede din karşı olmak da, dine karşı konuşmak da serbest. Kimsenin yapmıyor olması, yasak olduğu anlamına gelmiyor. Bunun yanında imam hatip karşıtı propaganda da yapılabilir, imam hatipler ve imam hatipliler aleyhine konuşulabilir de.
Ne yani, dünkü tutuklamadan sonra biri çıkıp dese ki “imam hatipler kapatılsın”, o da mı tutuklanacak?
Belli bir kesim Gülşen’i savunmaya çalışırken “ama Gülşen’in söyledikleri de maksadını aşmış” falan gibi laflar ediyorlar. Kimse ne kendini ne de bizi kandırsın, bu kişiler Gülşen’i savunmuyor, aslında bu “ama”lı cümlelerle kendilerini koruma altına alıyorlar.
Bu ülkede imam hatipli dediğiniz ya da İslamcı, şu bu dediğiniz insanlar kolejlerde, özel okullarda okuyanlar hakkında neler neler söylediler, bir tanesine bir şey diyen, bir dava açan, aralarından tutuklanan oldu mu?
O nedenle Gülşen’i savunacaksak, amasız, fakatsız yapmalıyız bunu. Düşünce özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden yana olan herkesin kayıtsız, şartsız, amasız Gülşen’in yanında yer alması gerekiyor.
Gülşen konusunda tek talep olmalı, o da adalet talebi. Gülşen için sadece ve sadece hukukun uygulanmasını istiyoruz. Zaten AKP rejiminde herkese eşit ve adil uygulanan bir hukuk olsaydı, ne Gülşen dünkü gibi bir gün yaşardı ne de biz bugün bunları konuşurduk.
Gülşen’in gözaltına alınması ve sonrasında tutuklanması üzerine sosyal medya kelimenin tam anlamıyla ayağa kalktı. Herkes kadın katillerinden, tarikat yurtlarında, kuran kurslarında tacize uğrayan çocuklardan, namaz kılmayanların öldürülmesi, oruç tutmayanların dövülmesi gerektiğini söyleyen sözde hocalardan, hatta Sedat Peker’in iddialarından ve savcıların harekete geçmemelerinden örnekler vererek Gülşen’in jet hızıyla tutuklanmasını eleştirdi.
Söylenenlerin hepsi, AKP’nin adalet sistemini eleştirmek için çok doğru örnekler, ancak Gülşen’in tutuklanmasını eleştirmek için de bir o kadar yanlış örnekler. Çünkü yukarıda sayılan şeylerin hepsi birer suç ve bunlarla Gülşen’i yan yana getirmek, Gülşen’i de suçlu duruma düşürür.
Ne yani, bunlarla ilgili işlem yapılsaydı, Gülşen’e yapılanları reva mı görecektik?
Muhalefet de Gülşen’in tutuklanmasına verdiği tepkiyle sınıfta kaldı maalesef. Altılı masadan sadece Kılıçdaroğlu ve Ali Babacan tutuklamaya tepki gösterirken, Akşener, Davutoğlu, Karamollaoğlu ve Gültekin Uysal, bu konuda sessizliğe gömüldüler. Ülkenin en ünlü sanatçılarından biri AKP eliyle suçsuz yere tutuklandı ve “adalet” diyen muhalefetin altıda dördü sessiz kaldı.
Gülşen, AKP’nin ilk hedef gösterdiği sanatçı değil elbet. Daha önce Sezen Aksu, Tarkan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Gökhan Özoğuz gibi sanatçılar da AKP tarafından hedef gösterildi. Bu isimler özellikle çok da politik olmayan insanları etkilemek açısından önemliler. AKP, bu isimler üzerinden asıl çok politik olmayan o kesimi de etkisi altına almaya çalışıyor.
Zaten Gülşen’i tutuklayan savcı ile Sezen Aksu’nun “kafasına sıkılmasını” eleştiri olarak gören savcının aynı olması da başka söze gerek bırakmıyor.
İşte Gülşen’in tutuklanmasının ardından AKP’nin vermeye çalıştığı mesaj tam olarak bu: AKP’nin hoşuna gitmeyecek hiçbir şeyi konuşmayın, hatta düşünmeyin! Düşünürseniz anında tutuklanır cezaevine gönderilirsiniz. Sizin kafanıza sıkacağını söyleyenler ellerini kollarını sallaya sallaya gezer, siz hapse atıldığınızla kalırsınız.
İmam hatip hakkında olumsuz konuşma, türban hakkında olumsuz düşünme… Bunun bir adım ötesi AKP’ye, reisine, sürekli bizi tehdit eden bu abuk sabuk tiplere kayıtsız şartsız itaattir. Önümüzdeki soru şu: İtaat mi edeceğiz yoksa insan olmanın ilk şartı olan düşünmeye devam mı edeceğiz?
Ben, düşünce özgürlüğünü savunuyorum. Kimsenin düşüncesinden ya da ifadesinden dolayı hukuksuz yere tutuklanmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de Gülşen’in yanındayım.