Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için muhalefetin öne çıkan ismi. Anketlerde Tayyip Erdoğan’a karşı en çok oyu alıyor. İstanbul seçimlerinde oylara sahip çıkarak izlediği kararlı tavrı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de göstererek, bu iktidardan ülkeyi kurtaracak kişi olarak görülüyor.
Ekrem İmamoğlu da bunun farkında. Sözcü gazetesine verdiği röportajda adaylık konusu sorulduğunda “topu taca atmam” cevabıyla da buna sıcak baktığını belirtti. Bayram ziyaretini ise mitinge çevirdi. Özellikle Trabzon’u geçerek, Rize’den başlaması Tayyip Erdoğan’a mesaj olarak yorumlandı.
Bir fotoğrafla gelen siyasi intihar
Bu mitinglerdeki kalabalığı değil, bambaşka bir şeyi konuşuyoruz şu an. Basın danışmanı Murat Ongun’un servis ettiği, VIP minibüste çekilen bir fotoğraf siyasetin ekseninin değiştiğini gösteriyor.
Fotoğrafta İmamoğlu’nun yanında Ertuğrul Özkök, karşında Nagehan Alçı vardı. Minibüste sonradan muhalif olan Akif Beki gibi isimler de yerini almıştı. Bazı “muhalif” isimler de fotoğrafta yer alıyordu.
AKP iktidarının yükselmesinde büyük katkısı olan, her akşam çeşitli kanallarda Cumhuriyet’e nefretini kusan Nagehan Alçı gibi bir isim vardı bu fotoğrafta. Tepkiler hemen geldi. Atatürkçülerin midesi herkesi alacak kadar geniş değildi. İmamoğlu ve Murat Ongun’un midelerinin ne kadar geniş olduğunu da yaptıkları açıklamalarla öğrenmiş olduk.
İki yüz, üç yüz kişi değil, milyonlarız!
Tepkilere ilk cevap Murat Ongun’dan geldi. “Tartışmaları önemsemiyoruz. Medyanın kendi içindeki tartışmalar olarak değerlendiriyoruz. 200- 300 kişinin kendi arasındaki yorumları, eleştirileridir,” diyerek, kendi bakış açısını göstermiş oldu.
Nagehan Alçı gibi bir isme gösterilen tepki bir medya tartışması değil, bir sistem tartışmasıdır. Çünkü Nagehan Alçı gazeteci değil, tetikçidir. İktidara sırtını dayayarak Atatürk’e ve Türklüğe nefretini her fırsatta göstermiş bir isim var karşımızda. Ergenekon kumpas davalarında askerleri hedef göstererek, Türk Ordusu’na ne kadar düşman olduğunu göstermiştir.
Nagehan Alçı, 20 yıllık AKP iktidarının “nefret objesi”dir. Bu yalnızca muhalif taban için geçerli değildir. Eminim ki AKP tabanı bile bu kadını dinlemeye tahammül edemiyordur. Bu kadar Türk düşmanlığını, antipatikliği kaldıracak bir insanın olduğunu da pek sanmıyorum.
Murat Ongun, Nagehan Alçı’yı bölgede sevilen bir isim olarak tanımladı. Ya bölgeyi ya da Nagehan Alçı’yı tanımıyor demek ki. Rize’de bir esnaf, Nagehan Alçı’yı protesto ederek, dükkanındaki Che resminin fotoğrafını çekmesine izin vermedi, “Sizin neler konuştuğunuzu, Che hakkında neler yazdığınızı unutmuyoruz,” diyerek kovdu. Demek ki sevilen değil, istenmeyen bir isimdir Nagehan.
Murat Ongun’un tepki gösterenleri küçük bir azınlık olarak görmesi açıklamanın en vahim kısmıydı. Bu fotoğrafı hazmedemeyenler, bunu Murat Ongun’a gösterdi. Sosyal medyada gösterilen tepkinin yanında, yandaş ve muhalif basın bu fotoğraf hakkında konuştu, yazdı. Hem muhalif isimleri hem yandaş isimleri aynı anda incitecek açıklama yapma siyasi başarısızlığını Murat Ongun’da görmüş olduk. Ama kendisinin de belirtmiş olduğu gibi tek başına aldığı bir karar değildi yaşananlar, Başkan İmamoğlu’nun bilgisi dahilinde olmuştu her şey.
Mustafa Kemal’in askeri olamamak
Murat Ongun’un açıklamaları tartışmayı daha da alevlendirince, İmamoğlu devreye girerek yeni bir açıklama yaptı. Açıklama değil, kendisini eleştirenleri ve ona oy verenleri suçlama desek daha doğru olur. Açıklamayı, Deniz Gezmiş’i anma töreninde yapması büyük bir saygısızlık. Özal ve Menderes anmasında gösterdiği duyarlılığı, Deniz Gezmiş anmasına göstermedi.
Fotoğraf hakkında açıklamanın arasına, alakasız bir yerde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganına saldırması ise zihniyetini görmek açısından önemli:
“Öyle kuru laf olarak Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek bağıranlardan olmam, olamam. Ben onun hakkını veririm.”
İBB seçimlerini ikinci kez kazandığında, kutlama mitingine katılanlar “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını atarken, İmamoğlu’nun bunu kürsüde dillendirmemesini yadırgamıştım. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu, bu açıklamayla öğrenmiş olduk.
AKP’ye direnen milyonların sloganı İmamoğlu için sadece kuru gürültüymüş. Ergenekon döneminde ortaya çıkan, Gezi’nin parolası haline gelen slogandan da öte bir kararlılığı anlatan bu cümleden rahatsız bir cephe Türkiye’de var elbette. İmamoğlu, Cumhuriyet ve Türklük düşmanlığında birleşen bu cephenin mi askeri acaba?
Bir taraftan Deniz’lerin “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü”nden bahseden İmamoğlu, diğer taraftan bu slogana karşı çıkıyor. Ortada ikisi arasındaki paralelliği bile kuramayan bir siyasetçi var, bu bilinçli bir tercih. Deniz’lerin anmasını kendine siper etmeye çalışsa da, bunu başaramadı.
Helalleşme değil hesaplaşma
Deniz’leri idam edenlerle helalleşmekten bahseden İmamoğlu, hesap soranları intikam istemekle suçluyor. Helalleşme, ülkeyi huzurlu yarınlara taşıyacakmış! Ülkenin huzurlu yarınlara taşınması için hesaplaşma gerekir. Cumhuriyet’i yıkmaya çalışan zihniyetten hesap sormayacak mıyız?
Cumhuriyet’i kuran Atatürk’ün, yeni bir rejim kurduğu için Vahdettin’le helalleşmesi gerekiyor İmamoğlu’nun mantığına göre. İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması da yanlıştı o zaman. Kurtuluş Savaşı verilirken isyan ederek, Kuvayı Milliye’yi baltalayanlarla da helalleşip, her şeyi unutacak mıyız?
Helalleşme meselesini Kılıçdaroğlu ilk gündeme getirdiğinde ortada bir belirsizlik vardı. İmamoğlu bu belirsizliği ortadan kaldırdı. Demek ki bunlar Cumhuriyet düşmanlarıyla helalleşecekler, ama onları eleştirenleri “başkalarının değirmenine su taşımakla” suçlayacaklar. Cumhuriyet’i savunanlar, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı atanlar ise bu ülkeyi kutuplaştıranlar olduğu için onlarla helalleşmeye gerek yok zaten.
Çakma Reis üslubu
“Bir fotoğraf üzerinden beni kurban etmeye çalışan insanlar olabilir, ama bu kardeşiniz için vız gelir, tırıs gider. Bu tarz girişimleri yapanları akıllı olmaya davet ediyorum,” cümlelerini Tayyip Erdoğan kurmadı, İmamoğlu’ndan duyduk bu sözleri.
Ama bizler için tanıdık bir üslup. 20 yıldır seçmenine parmak sallayan bir siyasetçi tarafından yönetiliyoruz. İşte bunu istemediğimiz için bu iktidardan kurtulmak için mücadele ediyoruz. Sürekli ayar veren, ne yapıp ne yapamayacağımızın sınırlarını çizen siyaset ülkeyi bu noktaya getirdi. “Bu kardeşiniz” ile başlayan bir konuşma artık duymak istemiyoruz.
İmamoğlu konuşmasında toplumun kutuplaşmasından duyduğu rahatsızlığı anlatırken bile kendisi bir kutup olduğunun farkında değil mi? Yoksa güç zehirlenmesi olarak tanımlanan hastalığa mı yakalandı?
“Benden kibir doğmaz” diyerek yeni bir açıklama yapan İmamoğlu’nun bu sözleri bile kibir dolu. Özür dilerken bile yaptığı yanlışı savunan, Nagehen Alçı’yı yanına almasının hata olduğunu kabul etmeyen bir açıklamayla, meselenin üstünü kapatabileceği kibrini hâlâ gösteriyor.
Yalnızca bu açıklamalar değil, Ali Koç’a verdiği cevap bile kendi kibrinin göstergesi. Fenerbahçe ziyaretinde taktığı Trabzonspor kravatı, hediye ettiği kitabı eleştiren Ali Koç’a hemen Twitter’dan cevap verdi İmamoğlu. Ali Koç, kulüp başkanı olarak, taraflarının gösterdiği tepkiyi, İmamoğlu’na yansıttı. İmamoğlu, bu eleştiriye bile tahammülü olmadığını gösterdi. Seçilmiş bir kulüp başkanına “Koç Grubu YK BV” şeklinde hitap ediyor. Ali Koç, Fenerbahçe Kulüp Başkanı olarak eleştirisini sunarken, İmamoğlu’nun bundan bahsetmemesi seçilmiş isimlere tahammülünün olmadığını gösteriyor.
Kendisi de Trabzonlu bir müteahhit olduğu için, bu gruplarla veya takımlarıyla dayanışma içinde olabilir. Ama bu dayanışmayı seçmene dayatamaz. Şunu da hatırlamasını öneririz, İstanbul seçimleri tekrarlandığında TÜSİAD çevresi İmamoğlu’na destek oldu. Koç Grubu’nu karşına alırsan, hepsini karşına almış olursun. Tabii Beşli Çete’nin yanında yer almaya çoktan karar verdiyse, sonuçlarına da katlanır.
Değişen siyaseti gösteren fotoğraf
İmamoğlu aday gösterilir mi, seçmenin tercihi bu fotoğrafla değişir mi, bunu zaman gösterecek. Ama bu fotoğrafla ortaya çıkan bazı değişimlerin olduğu ortada. Kılıçdaroğlu’nun da sürdürdüğü sağa açılma stratejisi, CHP tabanında kabul görmüyor. Bu taban “Tayyip Erdoğan’dan kurtulalım, bunları daha sonra görüşürüz” dese de, kırılma anlarında tepkisini göstermekten çekinmiyor.
Helalleşme politikasının da toplum tarafından kabul görmediğini bu fotoğrafla bir kere daha gördük. 20 yıldır muhaliflere kan kusturan zihniyetle, bu zihniyetin destekçileriyle bu toplum helalleşmeyecek.
“Tıpış tıpış oy vereceksiniz” diye korkutabilecekleri bir seçmen yok artık.
Muhalif taban 20 yılda çok şey öğrendi. Yalnızca iktidarı değil, muhalefetin yapısını da değiştirmek istiyor.
Seçmenin bu talebini karşılayan bir aday çıkarsa bu iktidardan kurtulabiliriz.