Tayyip Erdoğan’ın Samsun’da gençlerle buluşmasında yeni üretilen “Tayfun” füzesinin “Atina’yı vurabileceğini, Türkiye’nin armut toplamayacağını ve bir şeyler yapabileceğini” söylemesi; içeriği ve seçilen kelimeler itibariyle AKP’li yıllarda Türk dış politikasını özetleyen veciz bir olay.
Böylesine bir konuşmanın bir askeri konseyde değil, gençlerle buluşma toplantısında yapılması AKP’nin gençliğe ne vaat ettiğini de gösteriyor. Ülke gençliğinin geleceğe dair tüm umutlarını yitirdiği, büyük kaygılarla boğuştuğu, birçoğunun da Türkiye’den gitmek istediği, “Ne halleri varsa görsünler!” aşamasına vardığı bir noktada iktidarın sunabileceği tek övünç kaynağı Yunanistan’ın tepesine füze fırlatma senaryosu oluyor.
Orta kuşak sayılacak 40’lı yaşlarda bir gazeteci olarak bu konuşma karşısında verdiğim doğal refleks Süleyman Şah türbesine bile sahip çıkamayan, Türk Ordusu’nu yok etmiş bir anlayışın Yunan hak etse bile o füzenin düğmesine bas(a)mayacağı. Ergenekon davalarıyla büyüyen, Gezi’de iyice bilinçlenen kuşak AKP’nin düşman olarak sadece kendi halkını gördüğünü ve sadece Türk halkına “savaş açabileceğini” çok net biçimde görüyor.
Her kuşağın gündemini belirleyen anahtar kelimeler farklı. “Z kuşağı” olarak bahsedilen kuşak açısından AKP denildiğinde ise akla “yokluk, esaret ve ülkenin her yerini saran imtiyazlı AKP gençliği” geliyor. İlk defa oy kullanacak kesim içinde AKP’nin hiçbir biçimde etkili olamaması, iyice çürümüş bu düzenin artık daha fazla ayakta kalamayacağı anlamına geliyor. TÜGVA’cıysan yurdun hazır, işin hazır, tatillerin bedava. Ama işte herkes TÜGVA’cı olabilecek kadar şanslı değil(!) Kontenjanlar çok sınırlı. Dışarıda kalan büyük çoğunluktan beklenen, Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz!” dediğinde elleri patlayıncaya kadar alkışlaması, “reis” diye böğürmesi ve dekor olması.
Toplantıya katılacak kadar ayrıcalıklı olmayan Samsunlu üniversiteli gençler, devlet yurdunda yer olmadığı için yerleşmek zorunda kaldıkları tarikat yurdundan, ahır görünümlü ama yüksek kiralı evlerden Erdoğan’ı izleyip alkışlayacak(!)
İstedikleri böylesine bir genç neslin yetişmesi. Eskiden olsa belki mümkündü ancak sosyal medya çağında dünyanın her yerindeki insanlar birbirinin yaşantısını görürken toplumların “öykünme katsayıları” gittikçe artıyor, altı boş sloganlar da gittikçe önemsizleşiyor.
Bu açıklamayı duyan bir gazetecinin toplum adına sorması gerekir. Erdoğan’ın yaptığı açıklamayı Yunan tarafı yapsa Türkiye’nin tepkisi ne olurdu? Diplomasi, aklına her gelenin söyleneceği, Türk dışişleri geleneğinin ayaklar altına alınacağı; eş, dost ve akrabanın diplomat olarak atanacağı bir tatmin alanı mıdır?
Erdoğan’ın söyledikleri “Erdoğan bu, söyler” denilerek geçilse de dış basına baktığımızda açıklamaların oldukça ses getirdiğini ve gündem olduğunu görüyoruz.
Erdoğan Samsunlu gençlere masallar anlatsın diye Türkiye’nin itibarı yok ediliyor.
Kaldı ki devletin en tepesindeki şahıs “Füze atarız!” diye tehdit ediyorsa; karşı taraf bunu “Füze atacaklar” diyerek kullanır, NATO’yu da yanına alır, üslerini de arttırır. Bunu da meşru müdafaa olarak tüm dünyaya anlatır.
Erdoğan, Rusya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan kalma tenekelerine güvenerek konuşuyorsa durum daha da vahim: O tenekeler Rus Ordusunu bile koruyamadı. Sahte kabadayılıklar, uyduruk cesaret öyküleri artık kimseyi inandırmıyor.